GERİ DÖNECEĞİM HULC!

 

Ben bir keşifçiyim.Bir kaşif olmanın dünyadaki en güzel şeyi olduğunu biliyorum.Çünkü dünya bana hayatımın en güzel,eniyi,enzekidostunu hediye etti. Hulc’u… Onunla tanışalı tam üç sene oldu. Heyyyduyamadımmm?!  Anlatmamı mı istediniz? Pekala, başlıyorum.

                       


Ve adada yalnız başıma kalakalmıştım.Çantamda bir kaç bıldurcın yumurtası. bir şişe su ve bütün bir parça yulaf ekmeğinden başka hiçbir şey yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ama sonuçta keşifçiyim “bir yolunu bulmak” değimi benim işim. Adada bir gün geçirmek? (Bir günümü nasıl geçireceğimi bilmediğim adada tam üç ay kaldım.) Bunu daha önce hiç düşünmemiştim. Ama içinde macera olacağını bildiğimden tüm olumsuzlukları es geçtim, ve uyku tulumunun içinde “Sabah ola hayrola!”deyip uykuya daldım.

 

Adadaki ilk sabahım. Kafamın üstüne düşen bir hindistan ceviziyle uyandım. Ne uyanma ama! Tek başına olduğun bir adada yemeğinin ayağına kadar gelmesinden daha büyük şans, daha büyük mucize olabilir mi? Oluyormuş işte. O hindistan cevizini gördüğümdeki mutluluğ, uzaylıları keşfettiğimde bile yaşamamıştım.Karnımtoktu. “Hadi keşfe çalışalım!” dedim ve çantamı sırtlanıp yola koyuldum. Renk renk hayvanlar,yılanlar, lezzetli tropik meyveler… Günümü böyle geçirmiştim. Güneş batmak üzereydi. Tam çantama koyacağım son muza elimi atacaktım ki çalıların arasından gelen maymun sesiyle irkildim.  Arkama döndüm, fenerimi çalıştırdım ki batan güneşin ışıkları arasında kaybolan kaybolan tatlı, şirin maymunu işte o gün ilk defa görmüştüm. Kısa boylu, çok hafif kızıla çalan, arasında altın sarılarının da bulunduğu kahverengi postu, güneşin ışıkları arasında göz kamaştırıyordu. Bazı insanlar maymunları sevmez, onları her zaman çirkin görür, bu hayvanı hakaret unsuru sayarlar. Oysa o gün sadece batan güneş ışıkları arasında derisindeki renkleri gördüğüm maymunun yüzünü her şeyden daha fazla merak etmiştim. O gün uyku tulumuma kafamı yasladığımda aklım agelen iki önemli konudan biri o tatlı, bir o kadar da asil bir tüy rengine sahip olan maymundu. Bir diğer unusur da radyomdu. Sabah keşfe çıkarken çantamdaydı.Fenrimi almak için yere bırakmıştım. O ani dalgınlığıma gelmiş yerde unutmuştum. “Acaba hala sağlam mı?” sorusu kafamd bir sürü tahmine neden olmuştu. “Radyomu nasıl bulacağım?” ,  “Sağlam değilse şehrimle ailemle ve yardım ekipleriyle nasıl haberleşeceğim?” orasıkafalarda soru işareti. Peki ya diğerleri ? “Bu adada ne kadar hayatta kalacağım?” sorusu (her ne kadar tanımsız olsa da)?

 

O bir maymundu,ben bir insan.Yorgun düşmüştü hayvancağız.Onu burada bırakamazdım. Yanımdagötürdüm. Yolda kafamdaki bazı sor işaretlerine cevap buldum. Sanırım uyurken duyduğum  tıkırtıların, gün geçtikçe azalan muzlarımın sebebi bu davetsiz arkadaşımdı. Misafir demedim çünkü bu adada tek davetsiz misafir bendim. Sabah onunla iletişim kuarbilmiştim. Artık  onunla      anlaşabiliyordum.  Ve farkına varmadan onu evcilleştiriyordum. Artık söylediklerimi yavaş yavaş yerine getiren sadık bir dost bulmuştum. İlk günümüzde ona bir isim vermek istemiştim. “Senin adın Hulcolsun.” dedim Maymunların sevinç tepkilerini bundan sonra öğrenmiştim. Beni adanın her yerine;en lezzetli çileklerin, muzların bulunduğu yerlere götürmüş, balıkları adanın ne tarafında tutacağımı öğretmişti. Güneşin batışına doğru beni onu ilk gördüğüm yere çalının arkasına götürmüştü. Çalıların arkasında çıkardığı ağaç kabukalrın arasından altın madalyonlar çıktı.Sanırım bana vermek  istedi. Çünkü önüme atmıştı. Altın madalyonları ellediğimde ilk gözüme çarpan şey uzun yıllar öncesinden  kalmış olmasını anlayışım, madalyonun üzerinde bir korsan bayrağının olması dikkatimden  kaçmadı. Heyyy! Ben geçmişte korsanların yaşadığına inanmazdım ki!  “Benim için korsanlar sadece bir efsane.” diye söylendiğimde Hulc’un yüzü değişmişti. Sanırım gerçekmiş. O anda  dünyaya koca bir kanıt olarak sunulacak bir şey vardı elimde.

Hulc, benim dostum olmuştu. O adada sağ kolum, güvencemdi. Onunla aylar geçirdim.Günden güne alıştım. Bir şehirli olduğumu unuttum. Bir gün denizde yansımamı gördüm. Sanki evrim geçirmiştim. Saçım sakalıma karışmış, yüzüm tanınmaz hale gelmişti. O anda kızım Marry geldi aklıma. Her saçım uzadığında saçlarımla oynar “Saçlarını kesmelisin babişko” derdi. Gülümser,annesine döner ve “babam tıraş olsun annee” derdi. “Eğer tıraş olmazsan abim Sammy’e kızdığı gibi sana da kızar müdür Bay Brown!”  O anda benim okullu olmadığımı kavrayamazdı küçük kızım. Benim bir ailem vardı. Bu gün onu hatırlamış , gözümden haftalar sonra ilk defa gözyaşı süzülmüştü. Ağladığımı gören Hulc,yanıma geldi ,sarıldı sahibine. O da benim bu ıssız adadaki tek ailemdi. İşte tam o anda boğazımdaki düğümü çözecek tek güvencemdi.

 

Son üç haftamı radyoyu tamir etmeye ayırmıştım. Hayatımın en güzel üç ayını yaşamış,en güzel dostunu edinmiştim. Üç hafta boyunca Hulc’a laf anlatmaya çalışmıştım. Ne zaman veda etmeye  kalksam etrafa zarar veriyor, üzülüpöfkeleniyordu. Kabullenmek istemiyordu ömründeki en güzel dostuyla ayrılık vaktinin geldiğini. Anlamıştı, biliyırduçokzekiydi. Benim de bir ailem olduğunu biliyoru. Onunlayken geçen üç ayı yazıya dökmeye kalksam yıllarımı alırdı herhalde. Yeri geldi arabamın taksidinden yakındım ona yeri geldi faturalardan. Sorumluluk altında bir keşif…  Altını çiziyorum bir baba ne kadar daha ailesinden ayrı kalmaya dayanabilirdi ki ? Bu fazlaydı. Üç hafta sonra radyomu tamir etmiş, kurtarma ekipleriyle irtibata geçebilmiştim.

 

Son günüm. Karşımda gözleri kan çanağına dönmüş bir eş, seferber olmuş bir kurtarma ekibi vardı. Eşimesarıldım. Ve ailemin hala iyi bir durumda umutlarını yitirmemiş bir şekilde beklediklerini öğrendim. Hulc,eşimve Marry’e sarılırken irkilip saklanmıştı. Sanırımkıskanmıştı. Onu çok özleyecktim. Asla bu hikaye burdabitmeyecekti. Yinegeleceğim. Beni asla unutma! “Bekle tekrar geleceğim Hulc!” dedim. Ve hiç bir zaman sarılmadığım kadar sıkı sarıldım ona. Farkettim, ağlamıştı. “En kısa zamanda tekrar gelicem. HoşçakalHulc!” diye bağırıp el salladım ve yardım helikopterine atladım. O anda      hatırladığım te şey küçük dostumun çalılar arasında kayboluşuydu. Ayrılık gözyaşımı içime akıttım. Geri döneceğim Hulc,beni bekle…

 

                                                                                                                                                                                                                                         

 Adadaki üçüncü sabahım! İlk iş tatsız yeşil muzlarımla karnımı doyurup radyomu aramaya çıkmaktı. Yolakoyuldum. Akşama kadar her yeri karış karış aramıştım. Ümitsizliğe yer vermemek  istiyordum. Ama elimde değildi. O maymunu ilk kez gördüğüm çalının yanına gelmiştim. Ve n’oldu biliyor musunuz?  Çalıların arasından itilen radyo beni büyük şaşkınlığa uğratmıştı. Ama sanırım radyonun anteni kırılmıştı. Ve arkasından o yüzünü merak ettiğim şirin maymuncuk ortaya çıktı. Sanki gözlerimin içine bakarak  “Ben kırmadım” diye haykırıyordu. İlk defa böyle bir şeye rastlamıştım. Hemen hemen 9-10 yaşalrındaki maymun korkmadan, bana zarar vermeden karşımda durabiliyordu. Sanırım daha önceden beni görmüş , ona zarar vermeyeceğimi anlamıştı. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Radyodan sonra gözüme çarpan ilk şey omuzundaki yaraydı. Tedavi etmek kolay işti. Ama o nasıl yaklaşacaktım? Ona doğru iki adım attım, irkilmişti. “Korma” dedim onunla iletişim kurmaya çalışıyordum. Yaklaştım, onu okşadım, küçükmaymın benden korkmamış aksine beni sahibi olarak görmüştü. Şaşkınlıklariçerisindeydim. Nebileyim?  Bilincim falan yerinde değil sanmıştım o aralar ama sapasağlam olduğumun farkındaydım. İğne küçük bir dozdu.Yarası ufak bir deiken sıyrığıydı sanırım. İğne vurup oansumam yapmam yeterli oldu.

Yine ben ve ekibim denizaltımızla bir macera adasını geziyorsuk. Bu seferki amacımızyeni klonlama çalışmalarımıziçin uygun tropik hayvanı belirlemek, tarantulaların DNA’sını incelemek ve ropik meyvelerin içerdiği vitamin ve minarelleri açığa çıkararak Amerika’da bu meyvelerden gelir elde etmekti. Ekibim diyorum. Hepsi dolandırıcının tekiymiş! Koca bir adada beni yalnız başıma bırakarak korkakça kaçtılar. Denizaltım da gitmişti. Adada bir başımaydım. Korkaklartarantulaların DNA’sını inceleyecektik demiştim. Kavanozun içine koyduğumuz tarantulalar plastik kavanozu iterek dışarı çıkmasıyla masanın üzerini bir tarantula istilası aldı. Korkup kaçtılar. Dolandırıcı yalancılar!Daha yüzüne bakamadığın hayvanın iskelet biçimini. DNA’sını nasıl inceleyeceksin?

Sümeyye Hatun TİK
www.kafiye.net