Tapınak Bahçesinde Mabet Ağacıyım

Bana soracak olursan; 
Ölü bir adam için hiç fena değil
Bıraktıklarının yarattığı dağınıklık
Şaşkına çevirdi inan ki!

Günlüğümden okuduysan 
Zamanın içinden ileriye uzanıp 
Merkezine çekilip sana dokunmak…

Kataraktlı gözlerim 
Zaman ve okyanusun içinde
Romatizmalı parmaklarım
Yine de idare ediyorum

Anladın mı? Kimsenin umurunda olmasa bile
Boş sayfalar önümde baka baka
Sorguluyor neden umursadığımı

Mesele de bu ya zaten
‘Sağırlık ve anlayışsızlık çağına girmişiz
Seviyoruz ve de hatırlanmak istiyoruz’

Dönmeye başlayan etrafımız 
Ya batmayan girdaptan kaçamadığımız
Hareketsizleştirmekle kaçabilir mi yavaşlığımız

Yazılmış ya da kaybolmuş 
Değil midir daimi ve ayrı zamandaki anlarımız
Koyu renkli bulutlarla alçalıp
Gökyüzünde asılı kalan hikayelerimiz

Her neyse reddedebiliriz…

Gözler önünde bir başka saniyenin kaybı
Sanki günün her rengi son renge bürünen 
Kelimeleri dökülmüş ağaç yaprakları
Bir olmuşcasına
Ya okyanus üzeri mat parlaklığı

Böyle dersem pek adil olmaz 
‘Yüreğimde notlardan oluşan bir kâğıt yığın
Biraz ara verip bekleyeceğim…’

Ah… ahh
Çıkarmadan dilden gözaltını
Kaçıp geliyoruz defalarca 
Neredeyse hep bir seremoni gerçekleştiriyoruz
Oluveriyoruz şiirsel fakat anlaşılmaz 
Parmaklarımızla neyi yoklarken
Birkaç bölüm oysa dünyamız

Bilemiyorum
Tuhaf bir sorumluluk binmiş omuzlara
Gerginliğini kapı dışarı edemiyor
Oysa içini kesip boşaltması lazım 
Kendi resmiyeti korumacı

Of of aptalın teki
Kendi kayıp zamanını düşündürür
Bitiremediği tercihleri 
‘Değişen lisan değil ki kendi insanları

‘Biz ki yirminci yüzyıl ortalarının yan ürünleri
Kendimizi benzer ya da özel hissedemez olduk’

Lakin gerçektir paylaştıklarımız
Başkalarını düşünerek uykuya dalarız
Oysa renkli camdan üflenmiş 
Karanlık kürelere benzer kendi paniklerimiz.

İlknur Özgün Yıldırım ____18 Aralık 2015 Cuma
www.kafiye.net