Kovadaki Okyanus / Umut – 2

Gece lambası, kırmızı loş ışığını veriyordu duvarlara. Gözü en yakın arkadaşını aradı duvarda. Oradaydı işte; ördüğü ağın içinde geziniyordu. Ne kadar da sevimliydi… Bugüne kadar tüm dertlerini dinlemiş, susarak dost olmuştu Peri’yle. Kıpırdamaya çabalayıp yeniden tekerlekli sandalyesine oturdu bin bir güçlükle. 

Metalik gıcırtılar başladığında, yeniden harekete geçmişti. Örülmüş ağın önünde durdu. Sırdaşı, arkadaşı, dostuydu örümcek. Belki hoşsohbet değildi, suskundu; ama tüm dertlerini de sessizce dinliyordu. Şefkatle baktı ona. ‘Keşke avucuma gelebilse, keşke örgü danteli bozulmadan okşayabilsem onu’ diye iç geçirdi. 

-Geldim yine yanına benim kara örümceğim. Ne zamandır bana arkadaşsın, dostsun, sırdaşsın; ama neden hiç sarılmadın bana? Neden baharı yaşamadık seninle dışarıda? Çok mu çirkinim ben yoksa? Sana söz veriyorum kara dostum; iyileşeceğim… Ama bak; iyileştiğimde beni terk etmek yok! Tamam mı? 

Cevap yoktu. Hiç kimsenin örümcekten duyamayacaklarını Peri duyabiliyordu. Onu kötürüm odasında örümcek ağı örerken görmüştü. Annesi, pislik yapar diye örümceğin ördüklerini bir sopayla dağıtıp, örümceği de dışarı atacaktı. Peri son anda fark edip engel olmuştu en yakın arkadaşının ölüme gitmesine… O gün bugündür Peri’nin en yakın arkadaşıydı bu kara örümcek. Devam etti konuşmaya… 

-Kara sevdam benim… Sadece sen inanmaktasın ayaklarımın üstüne basacağıma. Annem, babam bile inanmıyor bana. Ağlıyorlar sadece. Onların döktükleri o damlalar nehir olur akardı değil mi? Bir inansalar bana… Bir inansalar yürüyeceğime… Hem biliyor musun yarın bana cep telefonu alacak babam. Umut’la her an konuşabileceğim. Ah örümceğim ah! Öyle güzelmiş ki sevmek, öyle güzelmiş ki aşkı yaşamak. Ona bugün hemen ‘Evet!’ demeyi ne çok isterdim bir bilsen… 

Aynı anda Peri’nin annesi ve babası bu alışılmış konuşmayı tam olarak duymasalar bile, mırıltıları duyuyorlar ve biraz daha üzülüyorlardı. Kızları bir örümceğe derdini dökerdi her gün saatlerce. İnanırdı derdini dinlediğine örümceğin… 

-Uyu artık bey! Örümcekle konuşmaya başladıysa, az sonra o da uyuyacak demektir. 

-Evet hatun… İyi ki varmış örümcek. Kızımızın umut kapısı oldu o… 

Artık kafaları rahata erdiğinden hemen de uyuyuverdiler. Nasıl uyumasınlar ki? O kadar yorgundular, o kadar hayata karşı direniyorlardı. Uyumadan olamazdı ki… 

Peri anlatmaya devam etmek istiyordu aslında. Örümcek birden kaybolmuştu. Duvar arkadaşı değildi Peri’nin. Sadece kara örümcekti her şeyi… Tersine döndü sandalyesiyle. Yatağına kavuşmak istiyordu artık. 

Yine sıkıntılarla, zorluklarla tekerlekli sandalyeden kalktı. Güçlükle uzandı yatağına. Ayaklarıyla çalışmaya başladı. Kıpırdatamasa da bu şekilde yürüyebileceğine yürekten inanmıştı. Topukları yatakta olmak üzere ayak parmaklarını hareket ettirtebilme çalışmasıydı bu. Bıkmıyordu, usanmıyordu… Yürümesi lazımdı ve yürüyecekti… 

Farkına varmadan, manevi gücü bedenine yenik düştü ve uyudu sessizce… Belki de rüyasında cep telefonunu görecekti… 

*** 

Ertesi gün akşam olmuştu. Peri merakla babasını bekliyordu. Hiç bu kadar özlemle beklememişti yaşlı adamı. Tekerlekli sandalyeyi balkona çıkarmış, öylece duruyordu babasını beklerken. Yüreğinin sesini kendisi bile duyabiliyordu. 

Uzaktan göründü yaşlı adam. Kollarını sallayarak geliyordu her zamanki gibi… Daha fazla bakamadı ve attı kendisini içeriye. 

Sessiz ve gözyaşları olmadan ağlıyordu şu an. Yine güçlükle yatağına girmiş ve öylece kalmıştı. 

Babası eve gelir gelmez, her zamanki alışkanlıkla Peri’nin odasını açmıştı. Onu bu saatte yatakta görünce şaşırmıştı iyice. Yanına gitti ve sevgi dolu seslendi… 

-Sevgili kızım benim… 

Ses yoktu… Bir daha seslendi: 

-Benim tatlı prensesim… Biricik kızım… 

Yine ses yoktu. Endişelendi yaşlı adam. Hiç böyle görmemişti. Titredi birden… 

2. Bölüm Sonu 
Devam edecek… 

Melek KIRICI
www.kafiye.net