NAHÇIVAN GEZİMİZİN NOTLA

 Gesam’ın Nahcivan’da düzenlemiş olduğu sergiye katılmak üzere Ankar’dan gelen sanatçı arkadaşlar beni ve iki arkadaşımı Sivas’tan alıp, iftarımızı yapmak üzere Sivas Sanayide tescillenmiş Sivas Köftesi ‘ini yemek üzere bir lokantaya gittik. Türkiye’nin farklı yörelerinden gelen sanatçı arkadaşlarımız oldukça memnun kaldılar “hizmetten ve köfteden”.
         Nahcivan’a gitmek üzere Iğdır’a doğru yola koyulduk. Iğdır’da emekli  Vali M. İlyas Aksoy’un verdiği kahvaltıdan sonra yolumuza devam ettik.. Ağrı dağının Aşağı Çamurlu mevkiinde bir iki fotoğraf için mola verdik. Dilucu Sederek Sınır Kapısı Türk Dünyasına açılan tek kapı.17 km lik Türkiye Nahcivan sınırı 1930 yıllarda Atatürk tarafından İran’la toprak mübadelesi yapılarak  ve para verilerek oluşturulmuş. Gümrüğe Sederek (Hasret) köprüsünü geçerek ulaştık. Iğdır -Dilucu Aralık Türkiye’nin en doğu noktası. Bir zamanlar İran Şahı Mevlevi’nin eşi Prenses Süreyya ‘nın sık sık geldiği Süreyya Çeşmesi  ve Hasret Köprüsü olarak adlandırılan Dilucu Sınır Kapısından geçtik. Hava aşırı sıcaktı ve bunaltıcıydı. Güzel otelimize uğrayıp doğruca açılışın yapılacağı Ressamlar Birliği Behruz Kengerli Sergi Salonuna gittik. Kapıda bizi Nahcivan Ressamlar Birliği Başkanı Milletvekili          Ulviyya Hamzeyeva  ve konsolosluk görevlileri karşıladı. Daha sonra gelen Başkonsolosumuz Nihat Erşan ve değerli eşi Berrin Hanımefendi bizimle çok ilgilendi. Açılışı Başkonsolosumuz Nihat Erşen, Ressamlar Birliği Başkanı ve milletvekili Ulviye Hamzayeva, Müsteşarımız Orhan Kalkan  emekli valimiz M. İ. Aksoy ve Gesam koordinatörümüz Nezih Demirtepe beraber yaptılar. Teşekkür ve katılım belgelerini de beraber dağıttılar. Beni çok mutlu eden olay Nahcivan halkının sergiye ilgisi ve tablomun da beğenilmesiydi.
           

             Azerbaycan’a bağlı Nahcivan özerk cumhuriyeti İran ve Ermenistan arasında yer alıyor. Yüzölçümü küçük ama taşıdığı değer bakımından çok kıymetli olan Nahcivan buram buram tarih kokuyor. Aras Nehri’nin kolu olan Nahcivan Çayı kıyısındaki bu sakin, huzurlu temiz şehir insana ruh dinginliği veriyor. Geniş caddeleri, Sovyetlerden kalma binaları, parkları, geniş kaldırımları gözüme çarpanlar. Konsolosluğumuzun görevlendirdiği Hakan Bey’den de çok memnun kaldık. Ona da teşekkürlerimi sunuyorum. Tarihi M.Ö.2. yüzyıllara kadar dayanan şehir defalarca yıkılıp, yeniden inşa edilmiş.
 

          Sabahleyin ilk ziyaretimiz Haydar Aliyev Müzesi’ne yaptık. Müdürü bizimle ilgilendi ve etraflıca malumat verdi. Müzede; burada Aliyev’in hayatı, çocukluğu, ailesi kısacası hayatı, doktrini fotoğraflarla, çeşitli belgelerle, olağanüstü halı dokumalarıyla, gazete kupürleriyle tablolarla vb dokümanlarla anlatılıyor. Oradan çıkınca hemen yanındaki Halı Müzesi’ne gittik. Burada paha biçilmez kıymette  halılar var 18.yy’ dan  20.yy’a kadar uzanan.
   Sonraki güzergahımız, Mümine Hatun Türbesi Yanında Açık Sema Altındaki Müzeyle bir bütünlük oluşturuyor.12.yüzyılda Atabey İldeniz Cihan tarafından çok genç yaşlarda ölen eşi Mümine Hatun’a ithafen yapılmış. Selçuklu mimari özellikleri sergileyen türbe hafif eğik, Muazzam bir yapıt. Yan tarafında Hefiyeler yazan başka bir tarihi binada Tar çalan bir halk ozanını dinledik. Hediyelik eşyaların satıldığı bir de bölüm var. Tam karşısındaki Han Sarayı’nı da fotoğrafladıktan sonra Güneydoğu Nahcivan Sadabat’a doğru yola koyulduk. Arabanın yolda arızalanması nedeniyle iki saat tehirle şehrin aksine oldukça serin olan Badabat’ta yufka ekmeği ve Cağ Kebabı ‘ndan sonra ; önce  Aşağıbulak Gölü’ne sonra da  Zorbulak Gölü’ne  gittik. Serin, temiz bakir, rengarenk, yeşilin her tonunu bulabileceğiniz ılgıt ılgıt rüzgarların estiği bu yerlerde kendimize geldik. Doğal klimalı bu yerleri de fotoğrafladıktan sonra Şehbuz Devlet Tabiat Konağı’ndan ayrıldık.
              Daha sonraki durağımız Duzdağ Rehabilitasyon Merkezi : Astım, nefes darlığı çeken hastaların konakladığı, palatalarında tedavi gördüğü bir yer.1978 ‘de açılmış. Deniz seviyesinden 1173 m hündürlüde. Mağaraya girer girmez insanın burnunun direğini sızlatan acaip bir koku var, ancak palataların orda müthiş bir oksijen alıyorsunuz, nefes almanız kolaylaşıyor. Duzdağ’ın duvarlarında çeşitli figürler var. Gün batımını fotoğrafladıktan sonra otelimize doğru yola çıktık. Oteldeki akşam yemeğinden sonra şehir turu atmaya çıktık. Turumuzda Ressamlar Birliğini Aliyev Müzesini geniş yolları, caddeleri, geniş kaldırımları, Halca Müzeyi. Tiyatroyu, Saat Kulesini, Akademiyi, Köroğlu Anıtını, Şahmat Merkezini , Kitabanayı, Aliyev Parkını, Hüseyin Cavit Türbesini fotoğrafladım.
   

           Sabah kahvaltıdan sonraki durağımız Ressamlar Emalathanesi’ndeki ressam dostlarla tanışma ve kaynaşmak oldu. Dut ağaçları arasındaki bu mahallede erkeklerin okey oynayıp, çay içtikleri kahvehaneler mevcut. Ressamlar Birliğinin hemen arkasındaki tarihi Kitabana’yı da gezip, bilgi aldıktan sonra Atatürk Kücesini ve Aliyev’in 1938-1939 yılları arasında tahsil gördüğü Behruz Kengerli Müzesini fotoğrafladım.
              Daha sonraki durağımız Nahcivan Kalesi ve Nuh Peygamberin Mezarüstü Türbesi oldu. Ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen kalenin 632-652 yılları arasında yapıldığı sanılıyor. VIII.yüzyıla kadar kaleşehir olan Nahcivan’ın daha sonraları İldenizliler zamanında en görkemli çağını yaşamıştır. Nuh Peygamberin MezarüstünTürbesi’nden ve Kalenin surlarında baktığınızda Nahcivan Çayı ve şehrin görüntüsü ayaklarınızın altındadır. Surların diğer tarafında Nahcivan Mezarlığını da görebilirsiniz. Mezarlıkta bizdekinin aksine ölen kişilerin fotoğrafları da mevcut. Nuh Peygamberin Abidesinin hemen altında restoran mevcut. Şırıl şırıl akan suyun eşliğinde yemek yiyip dinlenebilirsiniz. Hala serinleyemedinizse az ilerdeki mağara kafelerde kaynak suyu içip, doğal klimada uygundur bence.
           4-5 sularında Türk Şehitliğini ziyaret edip saygı duruşu ve İstiklal Marşımızı okuduktan sonra buradan ayrıldık. Türk Şehitliği 1918 -1919 yılları arasındaki mücadelede Nahcivan’ın Ermeniler tarafından işgalini önlemek için yüzlerce Mehmetçiğin Nahcivanlı kardeşleri ile birlikte bu topraklarda şehit düşmeleri anısına yapılmıştır. Mehmet Akif’in dizelerinde belirttiği gibi;
“Ey,Şehit oğlu Şehit! İsteme benden makber
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.”   Ruhları şad ,mekanları nur-u pak olsun.
  

          Son olarak otelimizin hemen yanındaki Dedem Korkut heykelini ve Haticeyi Kübra Mescitini ziyaret ettim.
     Akşam iftar yemeğimizi Başkonsolosumuz Nihat Erşen verdi. Gerek Başkonsolosumuz Nihat Erşen’e gerek eşi Berrin   Hanımefendi gerek Başkonsolos yardımcımız Ahmet Özkan’a rahatsızlandığı için gelemeyen Gesam Başkanımız Osman Altıntaş’a ve gerekse Gesam koordinatörümüz Nezih Demirtepeye, gerek Nahcivan Milletvekili Ulviyya Hamzayeva, bizlere yardımlarını esirgemeyen Nahcivanlı yöneticilere ,değerli Ressam Dostlarımıza ve Nahcivan Halkına sıcak ve dostane ilgilerinden dolayı teşekkürlerimi sunarım.

Canan ÖZDEMİR
www.kafiye.net