Tan Malaka’nın Yaşam Felsefesi

Hatice Eğilmez Kaya
Aristokrat bir ailenin ferdi olarak 1897’de dünyaya gelen Tan Malaka Endonezyalı Marksist, Müslüman bir aydın… 19. Yüzyılın sonlarında doğmak dünyanın kabuk değiştirmesine tanıklık etmek anlamına da gelmektedir.

Batı emperyalizmi Doğu’nun bereketli ve bakir topraklarında çağlar boyunca at koşturdu. Endonezya da Tan Malaka’nın doğup yetiştiği yıllarda Hollanda sömürgesi altındaydı. Yerli halk için ileri seviyede eğitim, öğretmen okullarında okumaktan ibaretti. Zeki ve yetenekli bir genç olan yazar, ülkesinde aldığı öğretmenlik eğitiminden sonra Hollanda’da bir süre öğrenim gördü. Avrupa’da yaşadığı yıllarda komünist ideoloji ile tanıştı ve bu tanışıklık onu ömrü boyunca sürecek zorlu bir mücadelenin içine attı.

Aydın insanlar için çağından ve çevresinden sayısız adım önde, sayısız kereler farklı olmak aynı zamanda çile ve sıkıntı anlamına da gelir kuşkusuz. Tan Malaka’nın hayatına göz attığımızda rahat bir dönem neredeyse hiç yaşamadığını görebiliyoruz. Oysa onun gibi ekonomik açıdan refah içindeki, soylu bir aileden gelmek oldukça önemli bir talihtir. Eğer etrafında olan bitene ve halkının yoksunluğuna gözlerini yumup azıcık bencil olabilseydi, sussa ve sadece yaşayabilseydi zorluk çekmezdi. Elbette bu durumda Tan Malaka olamazdı. Hayat galiba en çok vazgeçebilirsek bizleri insanlaştırıyor.

Dünya üzerinde kimileri ince eleyip sık dokumadan yaşamayı tercih ederlerken Tan Malaka, yaşam üzerine fikir üretenlerden. Onun Yaşam Felsefesi adlı eseri ömür sermayesinden damıttıklarından ibaret. Okuyan ve araştırma yapan, dünyaya sorgulayan gözlerle bakan yazarın dünya görüşünü Marksist ideoloji şekillendirmiş. Bununla birlikte dinsel meselelere karşı tutumu çok sert ve eleştirel değil.

Yaşam Felsefesi’nde Doğu inanışları, batıl dinler, son olarak da üç hak din ve onların peygamberleri objektif bir bakış açısı ile ele alınıyor. Aynı zamanda Materyalist öğretinin dayanak noktası olarak bilinen Darwinist görüş aktarılıyor. Eserde dikkat çeken en önemli özellik yazarın birtakım bilgi ve görüşleri ele alırken tarafsız kalma kaygısıyla hareket etmesi. Birbirine zıt iddialarda bulunan materyalist ve idealist dünya görüşü yan yana fakat belirgin bir kayırma gözlenmeden ele alınıyor.

Tan Malaka, Hindistan inançlarını aktarırken “Benim burada amacım, tarihsel gerçeklere dayanmayan kutsal yazılardan yola çıkıp kesin sonuçlara ulaşmak değildir. Araştırmacılara bir kılavuz olması amacıyla, mevcut bilinmezliği su yüzüne çıkarmaya çalışmaktır.” Der. Bilinmezliklerle dolu bir evrene sorgulayan gözlerle bakanlar tek taraflı olamayacak kadar geniş bir bakış açısına sahip olma ayrıcalığına erişirler. Büyük bir resme yakından bakmak bazen yanıltır. Daha uzaktan ve daha üstten baktığımızda bütünü kavrayabilmekte zorlanmayız. Yaşam Felsefesi böyle bir çabanın izlerini taşıyor.

Batı düşünce sistemi büyük oranda algılara önem verir oysa doğu düşüncesi daha çok sezgilere dayanır. Tan Malaka’nın bir yazar ve düşünür olarak durduğu yer algıların ve sezgilerin buluştuğu bir noktada. Binlerce yıllık doğu mistisizmine salt batı materyalizmi ile yaklaşmak doğru tespitlerde bulunmaktan alıkoyabilir. Tan Malaka’nın Yaşam Felsefesi yazarın doğup yetiştiği coğrafyanın zenginliğinden de esintiler taşıyor.

Endonezya ve Hindistan güneşin olanca cömertliği ile dünyaya ilk gülümsediği mekanlardandır. Bu nedenle düşünce tarihimizde önemli izler bırakmıştır. İnsan neslinin maddesel yanını değilse de manevi yanını keşfe aday olanlar gözlerini buralara mutlaka dikmeliler. Tan Malaka doğudan söz ederken “dünyanın herhangi bir yerinden daha eski” sıfatını kullanır. Kadim ve sıcak bir coğrafyanın düşünce sistemine eğilmek maharet ve incelik ister kuşkusuz.

Yaşam Felsefesi’nde en eski Doğu efsaneleri, Antik Yunan, Musevilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık ana hatlarıyla ele alınıyor. Yazar aynı zamanda din, felsefe ve deneysel bilim çizgileri üzerinde durarak insanlık tarihinin belirgin düşünce sistemlerini karşılaştırıp benzer ve ayrılan yönlerini gösteriyor. Böylelikle okurun kafasında kendi dünya görüşünü şekillendirmek yerine var olan tüm iddia ve görüşleri aktarıp bilgilendirmek yolunu tercih ediyor. Okuru hür iradesi ile baş başa bırakan, alternatif görüşleri olanca nesnelliğiyle aktaran Tan Malaka kesin sonuca ulaşmayı okura bırakıyor. Gerçeklerin göreceli oluşu hakikatin keşfi yolundaki en büyük engel olmalı. Bu engeli aşabilmek için ise iddia edilen tüm gerçeklere aydınlık bir gözle bakabilmek gerekir.

Dünya üzerinde ezen ve ezilenler, sömüren ve sömürülenler hep vardı. Ne yazık ki belki de hep var olacak. Güçler dengesinin bazen ekonomik, bazen teknolojik, bazen bedensel, bazen zihinsel olarak adil olmayışı insanın içindeki en ilkel duyguyu harekete geçirir. Zulüm zayıflıktan doğar, sözü bu anlamda oldukça yerinde bir saptamadır. Kapitalist sistem olanca gücünü dengesiz güç dağılımından, acziyetten ya da benlik içgüdümüzden alır. 19. Yüzyıl, adı henüz tam olarak konulmamış bir canavara karşı başkaldırının da asrıdır. Materyalizm ve diyalektik felsefe feodal sınıfa saldırı için oluşturulmuştur. Tan Malaka Yaşam Felsefesi’nde “Hegel’e göre diyalektik, feodal sınıfa karşı devrimci bir silahtı; ama bu, proleter sınıfın tepki silahına dönüştü” derken felsefenin siyasi ve ekonomik duruşla yakın ilgisini de özetler.

Güçlünün zayıfı ezmesi trajedisine karşı icad edilen devrimci felsefede aslında çağlar boyunca yaşanılan olumsuzluklara bir başkaldırı mevcuttu. Tan Malaka’yı etkileyen, sömürgeci bir devletin yönetiminde yaşayan bir doğu halkının mensubu olarak onu kendine bağlayan yön tam olarak bu olsa gerek.

Tan Malaka nihayetinde Müslüman bir aydındı. Aklı erdiği zamanlardan itibaren Müslüman halkların Batı sömürgeciliği ve kapitalizmi karşısında zayıf kaldığını gözlemlemişti. Eserin son bölümünde yer alan Komünizm ve Pan- İslamizm yazısı onun sosyalist ideolojiye Müslüman bakış açısıyla yaklaşımını sergilemektedir. Bu yazı, 12 Kasım 1922 yılında Komünist Enternasyonal’in Dördüncü Kongresi’nde Endonezyalı Marksist Tan Malaka tarafından yapılan konuşmadır. Lütfen tarihe dikkat edelim aynı tarih Türkiye’deki emperyizme karşı gerçekleştirilen kurtuluş mücadelesinin kazanılış zamanıdır.

Tan Malaka, Şubat 1949’da Endonezya ordusu tarafından tutuklanıp idam edilene kadar verdiği mücadelede kendisine iki hedef belirlemiştir: Emperyalizm ve Kapitalizm. Onun belirlediği hedeflerden hangi güçlere hedef olduğu da anlaşılmaktadır.

Son sözü bırakalım Tan Malaka söylesin. Zira onun son sözleri bütün Yaşam Felsefesi’ni özetler niteliktedir:

“Bugün Pan-İslamcılık ulusal kurtuluş mücadelesini gösteriyor; çünkü Müslümanlar için İslam her şey demek. Sadece din değil, aynı zamanda devlet, ekonomi, gıda… ve her şey! Şimdi Pan – İslamcılık, Müslüman halkların kardeşliği ve sadece Arap değil aynı zamanda Hindistan, Cava ve tüm mazlum Müslüman halkların kardeşliği demektir. Bu kardeşlik sadece Flemenk değil aynı zamanda İngiliz, Fransız ve İtalyan kapitalizmine karşı, bir bütün olarak tüm dünya kapitalizmine karşı, devrimci kurtuluş mücadelesi demektir. Bu, Pan – İslamcılığın gizli propagandasına uygun biçimde dünyanın farklı emperyalist güçlerine karşı ezilen sömürge halkları arasında Endonezya’da ifadesini bulduğu anlamdır.”

Hatice Eğilmez Kaya
www.kafiye.net