Nereye Olursa

Bir rüya anlatmaya başlıyorum insanlara. Aslında kimsenin dinlemekten hoşnut olmayacağı türden bir rüya bu. Her kes değişiyor, rüya aynı kalıyor. İkiz çocuklar gibi. Kimsenin dinlemediği şarkılar gibi tınısı. Bu rüya denemeden yanılanların rüyası. Tanrı’yı seviyor, nedeni belirsiz. Tanrı’yla konuşuyor, sanki delirmiş. El falına bakıyor sonra kadın. Çizgiler kısa, çizgiler önemsiz. Vücudu geriliyor kadının olacaklardan habersiz. Bakmaya doyamadığım gözleri pamuk tarlaları gibi. Saçları sanki bir ressamın fırça darbeleri. Hep hayal ettiğim yeni bir başlangıç teni. Ve hiç konuşmadan söylediği cümleleri “ Yaram kapanmış ama üstüne bastırmayın.” der gibi. Hızlı hızlı sayıyor ondan geriye. Her şey zaten O’ndan geriye. Aslında istemiyor kimse dönmek geriye. Herkes başka yerlerde başka kişilerle. Buğulanmış araba camına isim yazmak gibi gereksiz şimdi hayaller. Uyandığımda yaşadığım sersemlik kadar bile sürmüyor beraberlikler.

0.7 kalemin ucunun bana hatırlattığı hiçlikte gizlidir yalnızlıklar. Bir çocuğun anne deyişinde saklanır ayrılıklar. Ve kapı gıcırtısında gizlidir ağlayışlar, dedi kadın. Meğerse gün ışığında unutulmuş kıyafetler gibi salmamıştı kadının duyguları. Göz kapakları kadar yorgun değildi. Sürekli hareket ederdi elerli hayali bir piyanoyu tuşlar gibiydi. Ama kadının hayatında hayallere yer yoktu. O hep doğru zamanda doğru yerdeydi. Yalancı bir peygamber gibi. Geçmişi hatırladığı için mutlu görünüyordu kadın ama bir o kadarda uzaktı bugüne. Sigara tutmaktan sararmış parmakları bir adamı işaret etti.
Adamın adı Duvar, dedi. Dokunmaktan yoksun bir duvar. Göçebe bir duvar. Kadının aşık olduğu adamdı. Zamansız bitmiş bir pildi Duvar. Bak şimdi diyordu parmakları, bu sefer sözcüklerle değil işaretlerle canlandı gün ışığında kadının duyguları. Bakmak sonsuzdu. Sayın Duvar sonsuzdu. Rüzgar çarpıyordu adamın yüzüne. Herkesin sevmekte zorlanacağı yüzü bu kadının hayatıydı. Kadın ve Adam çaresizliği yansıtıyorlardı. Yakınlarında duran varlıklardan rahatsız olmadan çaresizliği soluyorlardı. Kadın, beni sevdi diyordu, beklide seviyordur. Beklide bir gün sevecek. Duvarlar nasıl nemi seviyorsa O’da beni sevecek. Kadın kendinden emin konuştu. Bütün gülüşleri çürütecek bir şekilde gülümsedi. –Bir saniye- Sevginin nelere göz yumduğunu duymuştum ama hiç hissetmemiştim. Aa ne fark ettim. Kadının adını bilmiyordum. Adınız ne diye sormadım. Bence adını sormak gereksiz uzatılmış bir sahneydi.

Nasıl olsa öğrenecektim. Kadın, sen dedi. Duraksadı. Sevgi insana hata yaptırır, sen yapmayacaksın. Bir bitki olacaksın. Hücre duvarın olacak senin. Diğer duvarlar canını yakamayacak. Sefa seni üzemeyecek. Sefa ı, adını nereden…. Ben bilirim, dedi. Sen bunları bil ki hiç pişmanlık duyma. Başını hiç hesaplayamadığın bir açıyla kimselere eğme. Bak şimdi diyorum, kapısız bir evde yaşamak gibidir aşk. Gecenin karanlığında sancılar içinde doğan bir çocuktur aşk. Sustu kadın. Derin bir nefes aldı. Yanlış bir tren, yanlış bir istasyondan kalktı. Ve Sayın Duvar yaklaştı kadına. Eğildi kulağına, kadın ağlamaya başladı, sonra bir anda yok oldu Duvar. Öfkeyle bağırdı kadın. Artık Duvar yüklem değildi cümlesinde. Eğildi kadın kulağıma; “ Eğer seçme hakkım olsaydı hiç sevmemeyi dilerdim.” diye fısıldadı. Arkasına bakmadan yürümeye başladı. Bağırdım..Avazım çıktığı kadar bağırdım. Siz neyi seçiyorsunuz efendim? Sizinde mi duygularınız ölüyor? Hayır, inanın bana uğur getirmiyor sevgisizlik. Kadın bakmıyordu hâlâ arkasına. Bağırdım son kez; “ Sevgisizlik daha beter efendim. Pisliğe batışınızı manzara gibi gösterir sevgi. Sevgi mutluluktur efendim.” Döndü ve baktı kadın. “ Yanıldın” dedi. İnsanın adını öğrenmek uzatılmış bir sahne değildir. Bak gidiyorum ve hâlâ adımı bilmiyorsun. Sevgide böyledir. Uzatılmış bir sahne değildir. Duraksadı kadın. Sanki konuş diyordu bana. Peki dedim. Bulun Sayın duvarı görmek ve kavuşmak için. İnanın böylesi daha az can yakıyor ve efendim adınız Nem değil mi?
Kadın gülümsedi.
– Duvarın kanatları var mıdır, uçar gelir mi yanıma?
+ Kanatlara gerek yok efendim. Kalbiniz sizi bir peygamberin Tanrı’sına kavuştuğu gibi kavuşturacak.
– Ne duvar bir Tanrı ne de ben bir peygamberim. Sadece birbirini sahiplenmiş kalpleriz.
+ Bu yeterli Bayan Nem.
– Adımı biliyorsun, Duvar’ı tanıyorsun, biz Nem ve Duvar. Ama sen ve Sefa, Tanrı ve peygamber. Siz kavuşacaksınız. Belki bir kelebeğin ölümü kadar yakın kavuşmanız, belki de derin bir bıçak yarasının iyileşmesi kadar aranızdaki mesafe. Siz küçük gecelerin büyük hecelerisiniz. Siz iki aynı ruhun kaçışırken farklı bedenlere girmiş halisiniz. Siz “ Devrim Arabaları” kadar özgür. Çiçeklerin tohumları kadar gerçeksiniz. Tek gereken umuttan örülmüş yelekler.
Bir gün O’ da fark edecek seni. Peygamber Tanrı’sına kavuşacak. Ve o gün doğru tren doğru istasyondan kalkacak.
– Nereye olursa.

Elif KÜLKÖMÜR
İzmir Eşref Paşa Anadolu Lisesi
9 / F sınıfı
www.kafiye.net