Ne kalandım, Ne de giden…

Ve… Gözlerinin karasında şimdi gecelerim… Susuşlarının sessizliğinde hayallerim… Sessiz çığlıklar biriktiriyor yüreğim… Yağmura inat akıyor gözyaşlarım… Engel olamıyorum, engel olmak istemiyorum. Yüreğimdeki bulutların resmidir onlar. Onlar katıksız bir sevdanın isimsiz şahitleridir. Dokunamam ki onlara… Onlar, bana senden tek hatıra, ben kalırken senin gidişlerinden…
İçimdeki onca kalabalığa rağmen yalnızdım… Meğer ne çokmuşsun bende.
Sense gittiğini sandın değil mi? 
Ben de öyle sanmıştım…
Ama hayır… 
Her şeyinle kalmışsın, giden sadece bedenin olmuş. Ruhun bende kalmış, gözlerin bende…
Hasretin bende kalmış, özlemin bende…
Sen bende kalmışsın, ben yalnızlığın içinde… Sense bağlıydın hayata; aynı benim sana hayat diye bağlandığım gibi…

Senin olduğun yerde nefes alacak bir atmosfer olduğunu biliyordum, senin gözlerinin içinde yaşanacak bir hayat olduğunu görüyordum, senin görmediğini bile bile… 
Sen o tozu dumana katıp gidenin ardında bıraktığı son ayak izlerine kenetlemiştin gözlerini.
Kim bilir olurda dönerse diye… 
Seninle birlikte yol kenarına oturup onu bile beklemeye razıydım. Güneşine gölge, gecene perde olmaya hazırdım… 
Oysa ben ne kalandım, ne de giden.
Paylaşabileceğim bir aşk kırıntım da yoktu elimde. İşte ben de seni kırıntıların elinde beklerken bulmuştum bir yol kenarında. 
Hüzün bulutları sarsa da gözlerini hala sevgi dolu bakmayı başarabiliyordun. 
Elinde kalan son kırıntılarını bir yudum suyla paylaşmaya da razıydım.

Giden de kalan da aslında torbalarına yolluk yapmıştır aşklarının son kırıntılarını. Yolun ilerisinde bir yerde nasıl olsa acıkacaklar ya!.. 
Giden yol alırken kendince yeni umutlara, yolluğuyla doymayıp, karnını doyurur yol üstü lokantalarında…
Ya kalana ne demeli? 
Çıkını elinde beklemektedir kırıntılarını paylaşacağı bir yol arkadaşını… 
Senden ne aşk ne sevgi dilenmiyorum.
Ardımda bıraktığım kalanım olmayacaksın sen; ama senin ardında kalan bir ben hep olacak… 
Ve sen kurumuş aşk kırıntılarınla boğazını parçalarken, ben yudum yudum su vereceğim sana… 
Sen farkına bile varmayacaksın…

Peki ama neden bu kadar zordu “Hoşçakal” demek? Zordu ; çünkü senden sonra “Hoşça” kalmak mümkün müydü sevgili, mümkün müydü?..
Sen yüreğimde, yüreğim avuçlarımda şimdi. Yaşanmamış zamanlar, can çekişen umutlar kaldı bu sevdadan geriye… 
Şimdi gitmelerin ve bitmelerin mevsimi… Yüreğimi alıp gidiyorum ben de. Yalnızlığımı da yoldaş yapıyorum kendime… 
Nereye mi? 
Yağmurların hiç durmadan yağdığı en uzak sahillere… Belki, belki oralarda, bu sevdanın şahitleri, yağmura anlatırlar sevdamı, benim sana anlatamadıklarımı…

İşte sevgili; yağmur yağıyor bugün yine. Yüreğimin en kuytu köşelerine vuruyor damlaları… Sen de böyle bir günde gitmiştin… Yine yağmur yağıyordu, yağmura karışıyordu gözyaşlarım. Sen anlamıyordun sevgili… Yüreğimden akanları yağmur sanıyordun. 
Sevgimin bir damla gözyaşı ile başlayıp dere olduğunu, sonra ırmaklara nehirlere dönüştüğünü. 
Çağlayanlarla coşup nasıl bir sevgi denizi oluşturduğunu bilmeden serinleyeceksin sularımda… 
Bir sevda daha yağmura karışıyordu ve damla damla eriyordu aşk… Gözlerimizin önünde bir bitiş sahneleniyordu ve son perdeyi oynuyorduk ikimiz.

Kalanların ardından umutlar, sevgiler, aşklar da kalıverir bazen. 
Gözyaşlarıyla sulanır gidenin yolları; toz toprak olmasın diye giden sevgili…
Giden alıp götürürken hayata dair ne varsa, kalanın avuçlarında gizlenir bir garip veda, bir o kadarda ılık bir sevda…

Oysa ben; senin için, boyun eğdiğim aşkın için, Yıldız istiyorsan yıldız toplamaya, ay ışığını yorganın yapmaya razıydım; sense karanlığa âşıktın, olur da gecene ışık gibi doğarsa diye!

Ben yine de sevgimi çiçek diye toplayıp kırlardan, sundum sana demet demet. İster al vazoya koy yaşatabildiğin kadar yaşat, istersen bırak yanı başında kurusun. 
Sadece yanında olsun yeter… 
Beni sevemeyeceğini, sende kalan kırıntının sadece sana yeteceğini bile bile serdim önüne sevdamı. 
Senden ne aşk ne sevgi dilenmiyorum. 
Ardımda bıraktığım kalanım olmayacaksın sen ama senin ardında kalan bir ben hep olacak… 
Ve sen kurumuş aşk kırıntılarınla boğazını parçalarken, ben yudum yudum su vereceğim sana… 
Sen farkına bile varmayacaksın…
Sevgimin bir damla gözyaşı ile başlayıp dere olduğunu, sonra ırmaklara nehirlere dönüştüğünü, 
çağlayanlarla coşup nasıl bir sevgi denizi oluşturduğunu bilmeden serinleyeceksin sularımda… 
Ama asla boğulmayacaksın… ben yaşadıkça sende yaşayacaksın sevgimin enginlerinde…

Ben bir sana bir de aşkıma eğdim başımı…
Asla şunu unutma; istersen yaz kalbine ve hiç silme hatırlaman için. Bir gün olurda dönersen geriye beni bulmak için, başucumda dururken; “seviyordu karşılık bulamadı” diye yazan beyaz mermerin üstünde ki yazı okurken…

Sevgim ışık olsun sana ve sevmeyi bilenlere…

Ömer Sabri KURŞUN
www.kafiye.net