KADIN OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞINDA 8 MART’..

Tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarken,bir gün kadının uğradığı şiddet,taciz,tecavüz,canına kıyılması ve haklarını konuşmak yazmak yerine coşkuyla eğlenerek kutlamayı diliyorum.

KADIN OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞIYLA 8 MART!..

Tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü  kutlarken,bir gün kadının uğradığı şiddet,taciz,tecavüz,canına kıyılması ve haklarını konuşmak yazmak yerine coşkuyla eğlenerek kutlamayı diliyorum.
Bazen hangi duygu ve düşüncelerimizi ifade edeceğimizi günün anlamı ve bulunduğumuz toplumda yaşadıklarımiz belirliyor.
Geçtiğimiz günlerde Türk Müziğinin muhteşem yorumcusu Müzeyyen Senar’ı kaybettik.Kendisini saygıyla anıyorum.Yeri doldurulamaz bir sanatçı olduğu gerçeğinin yanında,ilk sahne aldığı zamanları düşünerek,o dönemlerde hem sanatçı hem kadın olmanın ağırlığını nasıl taşıdığı geliyor aklıma.
2000’li yıllarda kadın olup sanatla uğraşmanın zorluğu zaman zaman bizleri yıldırırken, 70_80 yıl önceki Türk kadın sanatçıların mücadeleci ruhuna ayrı bir hayranlık duyuyor ve takdir ediyorum.Tam bu noktada yılmayı kendime yakıştıramıyor,onlardan aldığım feyz ve güçle daha bir dik durmam gerektiğini düşünüyorum.
1919 yılında henüz 17 yaşındayken sahneye çıkan Afife Jale ilk Türk Müslüman kadın oyuncudur.Babası oyunculuğu hafiflik olarak gördüğü için annesinin desteğiyle ve büyük özveriyle sahneye çıkmayı başarmış, adını Türk Tiyatro tarihine ”ilk kadın oyuncu” olarak yazmıştır.Ardından gelen bir çok kadın oyuncu Türk sinemasında ve tiyatro sahnelerinde kadın olmanın zorluğuna rağmen sanat dünyasında zirveye çıkmayı başarmıştır.Adile Naşit,Bedia Muvahhit,Cahide Sonku ve daha bir çokları belki de canları pahasına sanatlarını icra ettiler.
Canları pahasına demek şu an kadın olarak canımı fazlasıyla acıtıyor.Sözün bittiği yerde sözle ifadeye sığınmak oldukça güç.Ne yazık ki gittikçe artan kadına şiddet, hatta ölüm haberlerini duymadığımız gün neredeyse yok gibi.
Yine yakın zamanda Üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın hunharca öldürülüşü hepimizin kanını dondurdu.Giysisinden, minibüse biniş saatine kadar haketme sebebiymiş gibi yapılan yorumlarsa çoğumuzun beynini uyuşturdu adeta.
”Biz nereye gidiyoruz toplum olarak?” sorgulamasının içinde bulduk yine kendimizi.Kadın olmak Özgecan’a çok ağır ödetildi.Daha acı olan bu bedeli ödetenleri de kadınların doğurmuş ve büyütmüş olması.
Töre kurbanı edilen,okutulmayan,çocuk yaşta evlendirilen,insandan sayılmayan ama bütün insani değerlerin yükü omuzlarına bindirilmiş KADINLAR!..
Tartışılmaz tek çözüm, kadının eğitilmesi ve toplumda insan olarak gereken yerde bulunmasının sağlanmasıdır.
Unutmayalım çağdaş ve ilerlemiş toplumlar kadının her alanda fiilen  ve fikren var olmasıyla gerçekleşir.
Türküler yaşamın  kendisidir
Yakıldığı yöreyi anlatır bize
Bazen bir efe,bazen bir ana,
Bazen bir sevdalının sesidir
Bazen de bir çocuk gelinin feryadı olur,
Ağıt yakar yüreğimize
”Ağ elime mor gınalar yaktılar
Kaderim yok gurbet ele sattılar
On iki yaşımdı gelin ettiler
Ağlar ağlar gözyaşımı silerim oooof…”

Nazlı Saraç Orak (Naz’ca)