AŞK’IN DİLİ.

AŞK HER DİLDE YAŞANIR
YETER Kİ ONU İSTEYİN…

Ben  Onur.


Kimsesizliğin , çaresizliğin pençesine daha doğmadan , masum bir bebekken düşmüş olan ben, kim bilir belki ben de bir gün mutlu olurum.
Tanrım !

Bügün bir kez daha  aşağılandım. ‘’Neden ?’’, ‘’Neden BENİ SEÇTİN?!’’ , ‘’Dünyada o kadar insan varken Neden çaresizce
ben yalvarıyorum sana ?!’’

Günlerden Pazar. Babamla birlikte aile dostlarımızı ziyarete gittik. İnsanlar ne kadar da güzel konuşuyorlar. Peki  ya ben. İnsanın oğlunun olması normalde gurur , onur verici bir şey. Bu yüzden de adımı ONUR koymuş babam. Peki ya sonra … Sonra ne mi oldu ?

Ben 2 Kasım 1988 tarihinde İzmir’de doğdum. Annemle babam benim onların hayatına gireceğim gün o kadar çok sevinmişler ki hala bana anlatır durur benim güzel annem. Sonra…

Ben daha 1 yaşıma girdiğimde söylenenlere hiçbir tepki verememem  gerekçesiyle doktora götürmüşler beni. Ve hayatın bana vurduğu ilk tokat. Onur sağır..!

Anne ve babam o an yıkılmışlar. Biricik oğullarının engelli olması, düşünülemez , akla hayale sığmayacak bir durum onlar için.Ve yıllar geçtikçe ben de artık farkına varıyorum bazı şeylerin… İnsanların bana bir canavarmışım gibi bakmaları çok zoruma gitti ilk zamanlarda.

Babamla giitiğimiz o Pazar günü öyle bir gündü ki hala aklımdan çıkartabilmiş değilim. Bir insan konuşmak isteğince susturulması nasıl bir duygu bunu sadece ben bilirim! Evet, o gün babam lafta biricik oğlunu gezdiriyor. Babam ve dostları konuşunca ben de onlara katılmak istedim. Ama babam benden utandı ve beni sustumaya çalıştı. Ben hayatım bayunca hep hor görüldüm , hep ağladım.

Zaman denilen şey çok çabuk geçiyor… Okula gittiğim günleri hatırlıyorum . Herkesle aynı değildi benim okulum ama benim onlardan tek eksiğim sağır olmamdı.Benim gibi birçok arkadaşım vardı okulda. Bu yüzden farklıydı zaten.Ama alışıyorum artık.Tek başıma olsaydım eğer asla yaşayamazdım.Bu zor dönemlerimde yanımda sadece bir kişi vardı.

Beni her şeyden , hatta kendinden bile çok  seven biri. O kişi ANNEM. O çok fedakar biri. Çünkü o benim için hayatından vazgeçti. Kendi mutluluğunu bir kenara itip sadece benim mutluluğum , huzurum için çalıştı O. Evet, O benim için kendinden ödün verdi.Çünkü bu hayatta sadece ikimiz vardık. Biz birbirimiz içindik sanki. Baba kelimesini söyleyeli o kadar uzun zaman oldu ki.

Çünkü o zayıftı. Zorluklarla baş etmek yerine kolay olanı yani kaçmayı seçti o. Annem ve beni terk edip gitti .Evet , zaman geçiyor ve ben büyüyorum hayatın sert ve acımasız koşullarına rağmen..!Ben doğaya aşık biriyim. Doğayla iç içe olan biri. Suyu çok seviyorum küçüklüğümden beri  ve doğa fotoğraflarını çekmeye bayılıyorum.Hayata’’ her şeye rağmen ben buradayım’’ demenin en güzel örnekleri bunlar. Benim biriciğim olan ANNEM , suya olan ilgimi bildiği için 18. Yaş günümdeki hediyesi en güzel hediyesiydi. Çünkü artık ben Rafting yapacaktım. Benim bu zevkim hala sürüyor. İlk başlarda biraz zorlandığım raftingde artık ustayım.


Beni hayata bağlayan meşgalelerimin arasında doğa fotoğrafı çekmek de var. Bunu bilen annem yine boş durur mu hiç. Üniversiteden  sonra benim yıllardır çekip sakladığım fotoğraflarımı bir doğa dergisine göndermiş.Tabi benim hiçbir şeyden haberim yok. Odamda bir sabah uyandığımda bir zarf buluyorum. Zarfın üzerinde’’ Onur AKASYA’’ yazıyor.Hemen açıp okumaya koyuluyorum zarfın içindekini.Şok ve sevinç karışımı bir duygu yaşıyorum o anda. Zarfta benim zevk için çektiğim doğa fotoğraflarını dergide yer almasının uygun olacağını söylüyor.Ve beni iş görüşmesi için çağırıyorlardı.

Öncelikle annemi bulup ona teşekkür etmem gerekiyordu. Biricik annem bana kahvaltı hazırlıyordu gittiğimde. Onu görür görmez hemen boynuna sarıldım yanaklarından hunharca öpmeye başladım. Canım annem benim.İyi ki varsın hayatımın anlamı seni çok seviyorum.İş görüşmesi için evden çıkıyorum. Bu benim için bir ilk. Yolda giderken kafamda bin bir türlü hayaller kuruyorum.


Ve nihayet Anadolu Doğa Bilimleri Dergisindeyim.Kapıdan içeriye adımımı atar atmaz içimi öyle güzel bir huzur sardı ki sanki doğayla iç içeyim. Birbirinden güzel çiçek , akarsu , hayvan portreleri. Çok güzel bir duyguydu. Ve sonra artık gelme sebebimin olduğu yere gidiyorum. Danışmandan nereye gitmem gerektiğini öğreniyorum. Yer dergi müdürü Tarık KARAYEL’in odası. Müdür bizzat kendisinin konuşmak istediğini söyledi bana. Çünkü fotoğraflarıma hayran kalmış. Sanırım annem biraz benim durumumdan bahsetmiş. Neyse alıştım böyle durumlara . Dikkate almıyorum bile. Artık Anadolu Doğa Bilimleri Dergisinin fotoğrafları ile ben ilgileneceğim. Kendimle gurur duyuyorum. Şimdi bile. Sadece iyi bir işe başladığım için değil hayata karşı yenik düşmediğim için…

İşimde bugün tam bir yılımı dolduruyorum. Her şey  o kadar güzel ve çabuk geçiyor ki … Yaklaşık bir haftadır dergimize tezini tamamlamak için gelen üniversite öğrencileri oluyor. Ege Üniversitesinden. Daha önce Ege

Üniversitesi Botanik Bahçesine gitmiştim ve İzmir ‘ in birçok yeri gibi orası da eşsiz bir güzelliğe sahipti. O öğrencilerden sadece biri vardı ki… Adı  Umut. Sanki o benim umudumdu. O öyle biriydi ki yüzü hep gülüyordu , çılgındı , hayat doluydu. Beni  ona bağlayan özelliğiydi bu. Hayat dolu Umudum  benim.Derginin  3. Yıl dönümü bugün. Bu nedenle  bir parti veriyoruz . Partiye tezini hazırlayan öğrencileri de davet ediyoruz. Bunu bilinçli yapıyorum. Çünkü artık benim dünyam Umut olmuştu.Umut’u tanıyalı henüz üç hafta olmuştu. Ama sanki o yokken hayatımın da bir anlamı yokmuş gibi geliyordu. Onun da bana karşı boş olmadığını anlıyordum o masmavi deniz gözlerinden.Ve artık parti zamanı.

Partimiz için önce şık bir restorana gidiyoruz. Herkes oradaydı ama bir kişi hariç. Benim Umudum henüz yoktu ortalarda. Bekliyorum sessizce.Yemeğin ardından Alsancak ‘ta bir gece kulübüne gidiyoruz. Umudum hala yok ortalarda. Ben içmeye başlıyorum. Bir tane biradan henüz birkaç yudum alabilmişken yanıma biri oturup biramdan içen birini buluyorum. İşte o benim umudumdu. Nihayet gelebilmişti. Nedensizce gülüyoruz birbirimize bakıp dakikalarca. Bu anın bitmesini hiç istemiyorum.Ama o kadar da uzun sürmüyor. Umut bir bira istedi barmenden. İçmeye başladık. Ardından umut kendini müziğin ritmine bırakıp dans etmeye başladı. Benim de ona eşlik etmemi istedi. Ve birlikte dans ediyoruz. Biraz da alkolün etkisiyle kaptırıyoruz kendimizi müziğin ritmine. Ama hiç konuşmuyoruz o gece.Umudumun benim engelimden haberi yok henüz.
Sadece gülüyoruz. Biraz da alkolün etkisinden sanırım sadece o konuşuyor ben dudaklarını okuyabiliyordum. Saat sabaha karşı 4 idi.  Artık yavaş yavaş dağılıyorduk. Umut’un ayakta duracak hali yoktu ve benim omzumda benden destek

alarak ayakta durabiliyordu ancak. Bende önce onu taksiye atlayıp evine götürmek istiyorum ama işler sandığım gibi olmuyor. Umut’un konuşacak hali yok. Bu yüzden onu evime götürmek zorunda kalıyorum.

Eve geldiğimizde saat 5’i bulmuştu. Umut’u

önce yatağa yatırdım ardından da ayakkabılarını çıkardım. Onu rahat ettirebilmek için elimden geleni yapıyordum.Benim minik meleğimi yatırdıktan sonra salona uyumaya geçiyorum ben de.Uyandığımda saat 11 di.Meleğim henüz uyanmamıştı. Ona bakmaya doyamıyordum. Ne kadar da masumdu. Umut uyanmadan kahvaltı hazırlamalıydım. Ve mutfağa geçip kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Saat 11:30 . Kahvaltıyı hazırladım ve umudumun uyanmasını beklemeye başladım.

Ve saat 11:45

Umut uyanıyor. Şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor önce. Dün gece aldığı alkolün etkisiyle hiçbir şey hatırlamıyordu. Bu çok doğaldı.İşin zor kısmı ise o na yazarak anlatmak. Ama o bu durumu önemsemiyor bile. Her şey çok doğal sanki. Hoşuma gidiyor doğrusu sıradanlaşmak. Çünkü bu hayatta beni hep farklı olarak gördüler. Bu nedenle bir kez daha aşık oluyorum ona. Beraber kahvaltı yapıyoruz. Onun çok güzel fotoğraf çektiğini öğreniyorum . Sanki ruh ikizim benim. Sonra o kuluna ben işime gidiyoruz. Birkaç gün sonra dergiye geliyorUmut. Fakat bu gelişinin öncekilerden bir farkı var. O gün Umut benim için gelmişti ve işin en güzel yanı Umut sırf benim için işaret dili öğrenmişti. O an dedim ki hayat iyi ki bizi bir araya getirdi.
Günler geçiyor, Umut ile artık daha sık görüşür olduk. Bugün Bornova’dayız Umutla. Akşam yemeğine  gidiyoruz beraber. Ona biraz kendimden bahsediyorum. Rafting tutkumdan söz ediyorum. İlgisini çekmiş anlaşılan. Hafta sonu birlikte rafting yapmaya gidiyoruz. Onun da dansçı olduğunu öğreniyorum.

Günlerden Cumartesi. Birlikte rafting yapıyoruz. Ardından rafting ile ilgili yorumlarını alıyorum ondan. Çok beğendiğini, heyecan verici olduğunu , tam ona göre bir spor olduğunu , daha önce neden bu denli eğlenceli bir zevkin

farkına varmadığı için yakınıyordu. Bende henüz hiçbir şeyin geç olmadığını , isterse benimle birlikte rafting yapabileceğini anlatmaya çalışıyordum. O da neden olmasın diyerek raftinge başlamıştı o gün. Artık daha sık beraber olmanın sevincini hissediyorum tüm bedenimde.

Sabah sporumu yapmak için dışarı çıkıyordum. Sanki her şey aynı,hayatım hep sessiz sinema… Koşumu yaparken neredeyse kaza geçiriyordum, az kalsın araba çarpacaktı. Adamın çaldığı korna sesini duyamadım ve az daha ölüyordum. Eve döndüğümde yarı korku ve yarı sitemin içinde bulunduğum ruh haliyle ağlamaya başladım. Evden dışarı çıkamadım birkaç gün.İnsanların bana acımasından , bana engel gözüyle bakmalarından nefret ediyorum yeter artık. Bıktım bu hayattan. Evden çıkmayalı , kimseyle görüşmeyeli bugün tam 3 gün oluyor.3. günün yarısına geldiğimde kapı çalıyor.

Kapıyı önce hiç açmak istemedim. Ama neden sonra isteksizce kalkıp açtım ve o an en çok ihtiyacım olanı gördüm karşımda. Umut’tu gelen. Hemen boynuna sarıldım . O da karşı çıkmadı hiç. Ellerinin sıcaklığını ellerimde , bedeninin sıcaklığını bedenimde hissediyordum. Bir bütün olduk adeta. Hiç ayrılmak istemedim ondan. Ama  o beni merak ettiğini , bana ulaşamayınca çok korktuğunu anlattı ve 3 günde neler olduğunu sordu. Anlattım ona her şeyi.O da bana ‘’Gideceğin yoldan eminsen, engeller “dinlenme noktası” olmaktan öteye geçemez’’ dediğinde artık hayata Umut ile daha da sıkı sarılıyordum.

Umut’u evime akşam yemeği için davet ettim. Ona ellerimle mis gibi bir sofra hazırladım. Menümüzde onun en sevdiği sıcak tavuk salatayı , kremalı patates çorbası,  içecek olarak da kırmızı şarap ve tatlı olarak da onun en sevdiği muzlu tart vardı. Dekorasyo için ise olmazsa olmaz kırmızı mumları kullanıyorum. Ve biraz sonra Umut geliyor. Umut’un gözlerini kapatıp doğru salona götürüyorum. Gözlerini açtığımda ise sevdiği lezzetleri görünce teşekkür için bir öpücük konduruyor yanağıma. Ardından sofraya geçiyoruz ve başlıyoruz kunuşmaya.Umut’un bana bir teklifi vardı o gün.

Perşembe günü için bir eylem hazırlığı içindelermiş arkadaşlarıyla.Benim de onlarla olmamı istiyordu. Seve seve kabul edeceğimi anlattım ona. Eylem hakkında biraz bilgi istedim ondan. Eylemin doğayı korumak için yaptıklarını , ağaçların kesilmesini engellemek  için yapıldığını anlattı bana. Onu canı yürekten tebrik ediyorum doğrusu. Bügün Perşembe, eylem zamanı. Saat 11 gibi eyleme başladık ve tüm Bornova’yı dolaştık sayılır. Eyleme devam ederken polis engeli çıktı karşımıza. Bizden eyleme son vermemizi istiyorlardı. Biz  de itiraz edince bir kargaşa çıktı. Birçoğumuz gözaltına alındık ama sonuç olarak serbestiz. Bunun da üstesindengelmiştik. Çevre sorunu için yaptığımız eylemi doğrulamışlar ve nihayet sesimizi duyurabilmiştik.

O gün bir karar aldım. Artık ona tam anlamıyla sevdiğimi itiraf edecektim. Öğlen buluşuyoruz Umut ile. Kordon’da yürüyoruz.

Elini tuttum onun. Bir süre daha yürüdük. Sonra ona işaret diliyle ‘’Seni seviyorum Umut. Bundan sonraki ömrümü seninle geçirmek istiyorum ‘’ dedim ve cebimden bir tek taş çıkardım.O da beni sevdiğini ve beraber olmak için aramızda hiçbir engelin olmadığını söyledi.O an o kadar mutlu oldum ki sevincimden Umut’u kucaklayıp döndürmeye başladım…

İlişkimizin temellerini atalı 6 ay olmuştu. Bu 6 aylık süre zarfında Umut ile dolu dolu yaşadık hayatı. Bende bir takım gelişmeler de olmadı değil. Ben artık birkaç kelime söyleyebiliyordum işaret dilini kullanmadan. Bu hayatımda bir ilkti. Bunu Umut’a borçluyum tabiî ki. O olmasaydı belki de hiç konuşamayacaktım. Hatta belki duyamayacaktım bile. Evet ben şu anda duyabiliyorum. Bu nasıl mı oldu… Önce ‘’Umut ile Onur’’ adlı davetiyelerimizi bastırdık düğün için. Çünkü her şey o kadar çabuk gelişti ki ve artık
birbirimizden kopamaz hale gelmiştik. 14 Şubat’ta ona evlenme teklifi etmiştim. Sonra evlendik, düğündü, dernekti derken zaman çok çabukgeçti. Evliliğimizin 1. ayındayken dahaTıp alanında bir yenilik oldu. Türk doktorlarımızın başarısı  benim için umut oldu. Bir ameliyatla artık duyabilecektim.Ve Umutla karar alıyoruz 8 Eylül’de bir operasyon ile duyabilecektim. Yalnız bu ameliyatın hayati bir riski vardı benim için. Eğer ki ameliyat başarılı geçmez ölebilirdim de. Ama biz böyle bir riski üstleniyoruz Umut’la. Çünkü biz nelerin üstesinden gelmedik ki onunla. Neyse ki korkulan olmadı.Ameliyat başarılı geçti. Ömrümde ilk defa duyabilecektim. Bunu en çok da Umut’un sesini duyabilmek için yapmıştım.İlkinde sadece % 40 duyabiliyordum. Ama sonraki seanslarda bu yüzdelik dilim %90 ‘ a kadar çıkabilecekti.1, 2, 3. seanslar derken bende bayağı bir artış görülmüştü.

Duyabildğim için artık konuşmam gerekiyordu.Bunu da Umutla hallediyorduk. Umut sayesinde ilk başlarda birkaç kelime konuşabiliyorken şimdilerde neredeyse tamamen konuşmamı düzeltmiştim. Bu nedenle Umut’a yanımda bulunup bana destek
olduğu için ne kadar teşekkür etsem azdır.Keşke her şey bu kadar güzel devam etseydi. Ama ne yazık ki bir gün Umutla kavga ettik. Çünkü onu herkesten, her şeyden kıskanıyordum . O yalnızca benimdi. Umut üniversiteden sonra Çevre mühendisi olmuştu. Tartışma sebebim ise sık sık toplantılara, iş yemeklerine gitmesiydi. Kısacası beni ihmal ediyordu.

Bir süre konuşmadık Umutla. Bu daha da sinirimi bozuyordu. Hatta belki onu kaybedebilirdim de.Ama kendime , öfkeme hakim olamıyordum bir türlü.Ve maalesef tahmin ettiğim şey oldu.Umutla ayrıldık. Beni çok zor günler bekliyordu artık. Aklım ayrıldıktan sonra , onun yokluğunu

yadırgadığım zaman başıma gelmişti. Ne kadar af dilediysem de nafile. Bir kere kırdım onu. Yapayalnız kalınca hayattan koptum.

Pişmanlığımın getirmiş olduğu öfkeyle neler yapmıyordum ki. Her gün içmedim mi, sarhoşken tekrar af dilemek için onu rahatsız etmedim mi. Eroinle tanışmam pişmanlığımdandır. Evet, ben ilk başlarda azar azar kullandığım eroinin bağımlısı olmuştum artık. Ben tam bir eroinman olmuştum yani. Tüm bu olanları ben istemiştim. Ve cezasını da fazlasıyla çekiyordum. Bırakamıyordum onu.

Önceleri onun yanına gidebiliyordum. Peki ya sonra. Sonra eroinin de etkisiyle gözlerimin altları , vücudum morarmıştı.VE yine eroinin etkisiyle kaşıntılarım başlamıştı. Evet bugün buradayım.Ve artık geri dönüşü olmayan bir yola gitmeye karar verdim. Bu gün eroinde altın vuruşu yapacağım.Yani kendimi öldüreceğim. Ben Umudumu kaybetmişim bir kere. İnsan umudu olmadan yaşayabilir mi ki? Bu gün ona son kez yazıyorum bu satırları.

Biriciğim ,tek aşkım , yaşama sevincim , hayatımın anlamı.

Bugün sana artık son kez yazıyorum. Bir daha rahatsız etmeyeceğim seni söz veriyorum. Çünkü artık her ne kadar pişman olsam da geri dönüşü olmayan bir yola girdik ikimizde. Ve bunun tüm sorumlusu benim. Benim acizliğim yüzünden bitirdim aşkımızı. Sen yoksan yaşamanın da bir anlamı yok benim için. Evet , bugün sana son kez yazıyorum artık. Çünkü ben bugün ölüyorum Umut. Senden son bir ricam var. Beni unut…Sakın pişmanlık duyma.Çünkü sen her zaman haklıydın. Seni ölsem dahi yaşatacağım içimde. Seni Seviyorum

Umut.

ELVEDA…
Ayşe Nur Can
www.kafiye.net