TAKLİT, TAKLİT, TAKLİT

Taklit, taklit, taklit… Bütün yaşantımız boyunca nereye baksak karşımıza çıkar hep taklit. Doğduğumuz andan itibaren ölümümüze kadar sürdürdüğümüz yaşantımızın yüzde altmışını bulan bir yaşamın takliti.

Evet… Çocukluğumuzda başlar taklit. İlk önce sofrada, komşuda, giyimde taklite başlarız yaşantımızda. Ya annemizi, ya babamızı taklit ederiz günlük yaşantımızda. Yürüyüşlerimizi ise çok sevdiğimiz;  yüz ve mimiklerimizi ise bazen kızdıklarımızdan ya da sevdiğimiz kişilerden alırız. İlk taklit emrini ise annemizden alırız.

Çocuk yaşta iken annemiz:

–          “ Hadi yavrum, bir çirkin ol bakayım.”  , der, ya da :

–          “ Baban nasıl kızıyor, bir göster.”  der.

Böylece taklit yaşantımız başlamış ve taklitin ilk taksitini bir taklit gösterimi yaparak yaşantımıza sokuveririz taklitin. Daha sonra çocukluk yıllarımız onun bunun, komşu, akraba taklitlerini öğrenmekle geçer. Derken ergenlik dönemi başlar ve bunun da başlangıcı yine taklitten olur.

Çevremizin vermiş olduğu bir takım anlatımlarla hemen kendi benliğimiz dışında davranış ve hareketlere girerek taklitli bir yaşama başlarız. Kızlar giyimlerinde annelerini, erkekler daha çok babalarını taklite başlar. Kızlar; giyim, saç taramada, konuşmada, bakışta hep taklite gider. Yapmış olduğu taklitli hareketlerle; kendini karşısındaki kişilere cici gösterir ve ya insanlardan intikam almak için en acı taklitlerle yaşamlarını sürdürürler. Erkekler de yine aynı davranışların karşı silahı olarak intikamlarını en acı bir şekilde ve ya beyaz sayfaların lekesiz bir biçimini taklit ederek hayallerin prensi olarak genç kızların, insanların  karşısına  yine taklitlerle çıkarlar. Yaşamımız neredeyse taklitle geçer.

Arkadaşlar, komşular arasında her zaman:

– “Ayşe’nin kıyafetini gördün mü ? Ne kadar da güzel değil mi?” veya “ Aman o da kıyafet mi  canım. O kadar çok banel, kıytırıktı.” derler. Böylece bu sözleri söylerken bile istemeyerek de olsa bir taklit girişiminde bulunurlar.

Okul yaşamından başlayan davranış öğrenme taklitleri, hayat yaşamı ve gerçek hayatta  uygulanması gereken doğru davranışları bile öğrenemeden, taratmadan, araştırmadan  sırf güzel görünmek taklit ederek devam eder.

Siyasetçiler kendilerinden önceki siyasilerin davranışlarını, devleti yönetenler de kendisinden önceki ; abi, abla, dayı dediklerinin  tavsiye ve anlatımlarına göre taklit ederek yürütürler.Bunu yaparken de:

-“Devleti yönetmek, devleti yönetirken daima teamüller göz önünde bulundurulur. Devleti yönetmenin birtakım gelenekleri vardır. Hatta bazı gerçekler bile devletin teamüllerinden ileri gidemez.” Diyerek,  taklit  yönetiminin devamıyla taklitçi bir idare ile karşılaşırız yaşamımızda.

Taklit, taklit, taklit…. En güzel takliti orta oyuncuları, Karagöz ile Hacivat, Direkler arası sanatçıları, tiyatro oyuncuları ve aktörler yapmaktadır. Yaşamlarının çoğunda başkalarının yaşam tarzını taklit ederek geçirirler ve bu onların yaşamının parçası olduğundan kendi yaşamlarıymış gibi o hayatı yaşadıkları da olmuştur.

İnsanoğlu taklitten ne zaman kurtulur bilemem. Ancak; eğitimin, yaşamın, hatta savaşın bile bir taklit olduğu şu dünyada gerçek yaşamımızı yaşamak, göstermek, öğretmek ve açıklamak için taklit etmeyi ne zaman bırakacağız? Kendi benliğimizi ;  öz verimizi , insan olma özelliğimizi taklit etmekten ne zaman  kurtaracağız? İnsanca yaşam onurumuzu taklit illetinden ne zaman ayıracağız gerçek yaşantımızı?

Taklit, taklit, taklit… Tüm insanların yaşamını kapsayan taklitli bir anlatımın taklitli içeriğinden ,  taklitin kurtuluşu ile gerçek yaşamın yaşandığı taklitli ifadelerin bırakılıp anlatıldığı yaşamdan ne zaman  taklit belasından kurtaracağız?

Şu yalan dünya dediğimiz yaşamda bir yirmi dört saati taklit etmeden geçirmek için bir kampanya başlatmayı düşünmedim değil hani? Ama bu kampanyayı başlatmak için hangi takliti yapmadan başarabiliriz düşüncesi de beni düşünceye saldı.

-“ Işıkları yakıp söndürelim” desem ,

-“ Daha bunu geçen gün bazı siyasilerin yaşamına yönelik onları protesto amacıyla yapalım.”  denildi, aynı zamanda da uygulandı. Bu olamaz, sakıncalı olabilir. Çünkü biraz siyaset te kokuyor.    Derken:

-“Çiçek dağıtalım.” ya da  “ bir gün boyunca hiç konuşmadan duralım.”  desem, bunlarda kullanıldı. Öyle bir davranış bulmalıyım ki; içinde hiçbir siyasi düşünce, etik yaklaşım olmasın. Bu hareket aynı zamanda bu güne kadar uygulanmamış bir taklitin yeniden tekrarı olarak karşımıza bir taklit olarak çıkmasın, ne dersiniz?  Nasıl bir davranış yapalım ki, bu yirmi dört saat içerisinde taklitli bir davranış, taklitli yaşam bulunmasın? Acaba insanoğlu bunu başarabilir mi?

-“Sonunda taklitli bir yaşamın, bir yirmi dört saatin içerisinde bile yaşanmaması bile mümkün değil, yaşantımızdan takliti atmak, yok etmek felsefesini yaşantımızdan atarak taklitten kurtulmanın  mümkün olmadığına inanıyorum.”  düşüncesi  beni  gerçekten çok ürküttü.

Evet… Ey insanoğlu ; bir gün için taklitli bir yaşamı bırakarak, taklitli bir taksit yaşantısından  ayrı yeni ve gerçek bir yaşamın  taklitle kirlenmesinden kendimizi kurtarmak için ; taklitten uzak bir yaşamı yaşamak amacıyla taklit yapmayı  bırakalım mı? Ne dersiniz? Haydi; taklitin olmadığı, taklitin gündemden düştüğü gerçek yaşama el ele gidelim.

Evet… El ele… Haydi! Taklitten  uzak bir yaşam için kol kola yola çıkalım.

Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kfiye.net