Çocuklarımızı Tanıyor muyuz ?

Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun.

Çocuklar, bilmediklerini sormak ve aldıkları cevaplar tatminkâr değilse, tatmin edici cevabı alıncaya kadar sormalarını devam etmek eğilimindedirler. Ancak, bunlara cevap veren yetişkinlerin tutumları, totoliter kültürlerde standart cevapların ezberletilmesi, sorma yeteneklerinin zayıflatılması, korkutma ve sindirme şeklinde olurken, liberal kültürlerde ise, cevap arama alışkanlığının güçlendirilmesi doğrultusundadır.
Bir denemede, yaşları 10-14 arasındaki çocukların sordukları sorular gruplandırılarak yüzdeleri bulunmuş ve bu sorulardan % 26 sının fizik, % 15 nin biyoloji, % 10 nun tarih, % 10 nun da coğrafya ile ilgili olduğu görülmüştür.
Görülüyor ki, soruların % 41 i fen konularıyla ilgilidir. Çocukların fen konularıyla ilgilenmeleri, onların doğuştan gözlemci ve deneyci oluşlarının bir sonucudur. Onlar, olayların niçin ve nasıl meydana geldiğine merak eder ve fikirlerini kontrol etmekten hoşlanırlar.
Çocukta araştırma alışkanlığını söndürmemek, onun soru soran ve inceleyen evrensel ve tabii yapısını bozmamak ve hatta geliştirmek, şüphesiz eğitimin en başta gelen amaçlarından biridir. Bu amaca ulaşmada da fen bilgisi öğretiminin önemli rolü olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, araştırma eğitiminin daha ilkokuldan başlayarak verilmesini savunan Karasar, fen bilimleri araştırıcı ve deneyici yöntemlerle verilmesini zorunlu görmektedir.
Çocuklar bir şey sordukları zaman, aslında onun cevabını bizim vermemizden hoşlanmazlar. Onların istediği, sorunun cevabını kendilerinin bulabilmeleri için ipucu sağlamaktır. Bunu fark edemeyen pek çok veli ve öğretmen, çocukların sorularını kendileri cevaplayarak, onlara vakit kazandırdıklarını ve tatmin ettiklerini zannederler. Hâlbuki onların, sorunun cevabını kendilerinin bulmasından doğacak zevkten mahrum olmalarına ve zamanla artık hiç soru sormak istememelerine, şahit olurlar. Bu sorular bazen de, onların kendi kendilerine yüksek sesle düşünmek ihtiyaçlarının bir başka şeklidir. Yetişkinler için, gerek anlaşılması ve gerek anlatılması kolay birçok problem çocuk için, onların kafalarını günlerce meşgul edecek şeylerdir. Çocukların bilgi elde etme ve sorunları çözmek için gerekli olan öğrenme kaynaklarını defalarca kullanarak, onları kullanma yetenekleri de gelişir.
Özet olarak öğrenci; öğrenme yeteneklerini, çözdüğü problemin sonuçlarının doğru olup olmadığını, fazla zaman harcamadan öğrenmek ve başarılı olmak, öğrendiklerini uzun zaman unutmamak, öğrendiklerini uygulamak, kendi hızına göre öğrenmek, monoton olmayan, ilgi çekici olan şeyleri öğrenmek ister.
Bugün okullarda öğrenci için sağlanan eğitim ortamının, öğrencinin psikolojik yapısı ile bağdaşmayan, sıkıcı ve hayal kırıcı olduğunu söyleyebiliriz. Sınıf usulüne göre yapılan eğitimin, başlıca sakıncaları:
Bu yöntemde öğrencilerin;

1. Bireysel farklılıklarının dikkate alınmaması,
2. Öğrencilerin bireysel olarak öğretilememeleri,
3. Öğrencinin dikkatsiz ve pasif kalabilmesi,
4. Öğretim materyallerinin yeterli şekilde organize edilmemesi,
5. Sınıfların büyüklüğünün, belli standartlarda tutulmamasıdır.

Eğitim yaşantıları, öğrenciyi istendik davranışlar kazandırmak amacı ile düzenlenirler. Ne var ki, bu yaşantıların öğrenciyi tatmin etmesi gerekir. Arzu edilen yaşantı sağlanırsa; öğrenci yalnız eğitimin amaçlarına ulaşmakla kalmaz, aynı zamanda öğrenmeye karşı ilgisi artar ve öğrenme hızı gelişir. Öğrenmeden zevk alır. Aksi halde, başarısızlık duygusu veren ve hoşa gitmeyen bir öğrenme ortamı, öğrenciyi istendik davranışlara ulaştıramayacağı gibi, onda öğrenmeden soğuma ve uzaklaşmaya sebep olur.
Piaget (Piaje diye okunuyor), insan zihninin hangi nedenlere bağlı olarak geliştiğini uzun zaman incelemiş ve bu gelişimde çocuğun kendi eylemlerinin, toplumsal nedenlerden daha güçlü olduğunu bulmuştur.
Piaget’nin zekâ anlayışı da ilgi çekicidir. Şöyle ki: 1. Zekâ, kişinin çevre ile etkileşimini sağlamaya yarayan organizmanın çevreye uyumunu sağlayan özel bir halidir. 2. Zekâ, bir çeşit dengedir.3. Zekâ, yaşayan ve eylemde bulunan bir işlemler sistemidir. Bu tanımlara göre, bilgi ancak eylemle ve çevre ile aktif bir etkileşim sonunda edinilir. Bunun sonucu olarak da, çocuk, zihinsel işlemler sistemini kazanır.
Öğrencinin eğitiminde, hazır bulunuşluk önemlidir. Bu ilke ilk defa Thorndike (Töndayk) tarafından ortaya atılmış ve öğrencinin bilgisi, zekâsı, yetenekleri, ilgileri, alışkanlıkları, tutumları, değerleri, hataları vb. onun hazır bulunuşluğunu açıklayan unsurlar olarak tanımlanmıştır. Öğrencinin hazır bulunuşluğunu dikkate alamayan bir öğrenme yaşantısının geçerli olacağı düşünülemez.
Yukarıdaki zekâ ile ilgili açıklamalardan, öğrenme etkinliklerinin, zekânın gelişmesinde önemli etkileri olduğunu gördük. Ancak, öğrenme yeteneğinin de zekâ ile ilgisi var mıdır? Woodrow’a (Vudrov) göre “öğrenme yeteneği, zekâ denilen yetenekle açıklanamaz”. Bloom(Blum), “yavaş öğrenen öğrencilerin de gerek duydukları ek zaman ve yardım sağlandığı takdirde”, hızlı öğrenenler kadar öğrenebileceklerinin, araştırma sonuçları ile kanıtlandığını ifade ediyor. “Uygun koşullarda, öğrenme gücü, öğrenme hızı ve öğrenmeye isteklilik bakımından öğrencilerin büyük çoğunluğunun birbirlerini benzediklerini” belirtiyor. Bireysel öğrenme farklılıklarının doğuştan gelen bazı yanları olmakla beraber, eğitimin etkisi ile meydana getirilenler yanında bunun çok önemsiz kaldığını ekliyor.
Bloom’un “öğrenme yeteneğini” değiştirilebilir bir değişken olarak görmesi, eğitime yeni bir anlayış getirmiştir. Çünkü, eskiden öğrenme yeteneği, zekâya bağlı bir bağımlı değişken olarak görülüyor ve zekâ bağımsız değişken olarak algılanıyor, öğrenme yeteneği de değişmez olarak görülüyordu. BU yüzden yıllarca eğitim sistemleri, birer adam harcama makineleri olarak görevlerini sürdürmüşlerdir. Pek çok yetenekli insan, bunu veya şunu öğrenemiyor, demek ki o konuda zekâsı yeterli değil diye okullardan atılmışlardır.
Bloom, öğrenilecek bir ünitenin ön şartları bakımından tam hazırlamış, ihtiyaçlarına uygun yani anlamlı ve yeterli hale getirilmiş ve güdülenmiş olmaları halinde öğrencilerin, öğrenme yeteneklerinin birbirinden çok farklı olmayacağını savunmaktadır.

Dr.Sait Güngör ELGİN
Eğitim Bilim Uzmanı
Email:elginorama@gmail.com
www.kafiye.net