SU’NUN  HİKAYESİ 

 

Ben 1.ci sınıfa gidiyordum. Yerli malı haftasını çok seviyorum. Annemin börekleri, Fatma Teyze’nin kestanesi, Ayşe Teyze’nin kerevizi, ne hoş olur yemesi. Yerli malı haftasını çok severim. Ama artık güzel yemekleri yiyemiyorum. Çünkü ben lösemi hastası olan küçük bir kızım. Ağzımda bir maske, zayıfım ve saçlarım döküldü. İşte buna lösemi hastalığı deniyor. Yerli malı haftasını dört gözle beklerken hastanelik oldum.

Öğretmenim, arkadaşlarım, ailem perişan oldular. Kimsenin benim için üzülmesini istemem. Çünkü ben de bir gün yanınıza gelip oyun oynayacağım. Onlarla beraber eğlenip coşacağım. Bir gün yanınıza mutlaka geleceğim. Beni lütfen bekleyin. Şişman, kıvırcık saçlı, mavi gözlü biri gelecek, işte o benim. Bu arada size adımı söylemeyi unuttum. Adım Su. Sizlerden; oyuncaklar, kıyafetler, elbiseler bekliyorum. Kıyafet pek lazım olmayacak ama ben saklayacağım. Sizin yanınıza gelirken elbiselerden birini giyip öyle geleceğim. Sınıf arkadaşlarım, bana patlamış mısır getirir misiniz? 

Ama ben yiyemiyorum. Olsun, siz yine getirin benim isteğimi. Benim yanımda siz yersiniz, ben de sizleri yerken seyrederim. Hastalığım bulaşıcı değil. Bu nedenle sakın korkmayın. Sizin gülüşlerinizi, sizlerin kokusunu özledim, hastanenin kokusunu değil! Afedersiniz sevgili arkadaşlarım, ağlamam geldi ama neyse. Bu sizi özlediğimin bir belirtisidir. Ne olur! Ama ne olur, sakın beni yalnız bırakmayın! Size inanıyor ve güveniyorum. Bana burada iyi bakıyorlar. Sakın merak etmeyin. Hastahanede benim gibi lösemi hastası olan bir arkadaş hastaneden çıktı. Ben de bu hastaneden sağ çıkarsam, maskemi çöpe değil hocaya atacağım. Ben çok hayal kuruyorum. Bu hayallerim gerçekleşirse sizleri sevindireceğim gibi sizlerle olan arkadaşlığım da devam edecektir. Sizleri çok seviyorum, mutlu aylar, mutlu yıllar diliyorum. Üç sene sonra belki de hiç
gelmem. 

Hala ümidimi yitirmedim. Hayallerim mutlaka gerçek olacak. Ama şu var ki, ben hala yaşıyorum ve yaşamaya da devam edeceğim. Gözüm parlıyor. Güneşi görüyorum. Arkadaş edinemediklerim; güneş doğarken kahvaltısını yapıp top oynamaya, ip atlamaya, misket oynamaya çıkıyorlar. Ben onları camdan seyrediyorum. İçim yanıyor, gözümden bir damla yaş akıyor. Küçük gözüküyor ama benim için büyük gözyaşı. 

Arkadaşlar, sizleri ama sizleri çok seviyorum. Gelmenizi dört gözle bekliyorum. Hastahanede değil de, bir kez olsun evimde sıcacık yatağımın içinde bir kez olsun yatmayı çok istiyorum. Yağmur yağıyor. Çocuklar dışarıda, ellerinden şemsiyeleri var. Benim hiç şemsiyem olmadı. Çünkü ben dışarıya çıkamıyorum. Küçük bir balkon var olduğum yerde. Oradan sizleri izliyorum. Sizler yemeklerinizi yiyip sokağa çıkıyorsunuz. Ben sizleri çok ama çok özledim. Ne olur gelin, ne olur! Elimde kalem masanın üstünde duran bir kağıt. Burada sizlerin resmini çiziyorum.

Bir gün adınızı bir kağıda yazınız. Bana mektup yollayın. Adınız nedir, sizlerin adlarını öğrenmek istiyorum. Hani şu balkondan seyredip de yanınıza gelemediğim arkadaşlarım. Sizlerle konuşmak, oynamak istiyorum. Çam ağaçlarında küçük kuşlar oturmuşlar. Oldukları yerden beni izliyorlar. Ben kuşlara baktığım da hemen kaçıyorlar. Ağzımda maske, kafamda saç olmadığı için kaçıyorlar. Sizinle beraber olmaya değer arkadaşlar. Zaman hızla geçip sizlerin yanına gelsem. Sizlerle arkadaş olsam, beraber oynasak. Ben sizin yanınıza gelmiş olurdum. Zaman uzuyor. Benim artık uyumam gerekiyor. Sizleri ziyaretime bekliyorum. Sizler benim ziyaretime geldiğinizde saçlarım milim milim uzamış olacak. Şişman olacağım. Maskem olmayacak. Sizleri çok seviyorum. Yağmur sanki yüzüme yüzüme yağıyor. Erik ağacının dalları kırılıyor. Ne kadar yazık değil mi? Benim de saçlarım erik ağacının dalları gibi dökülüyor. Ama ben üzülmüyorum. Bir gün saçım yeniden ortaya çıkacak, sarı saçlı olacağım. Mavi gözlü, kıvırcık saçlı. Güneş gibi doğacağım sizlerin karşısına. Yapraklar sararmış benim yüz rengim gibi. Bazıların ki; beyaz, siyah, zenci, benimki sarı. Hiç üzülmüyorum. Üç sene sonra çıkacağım. 

Arkadaşlar; toplarınızı, iplerinizi hazırlayın. Ben geliyorum, bana yol açın. Çatısız bir ev olsa da ben yaşarım oracıkta. Burası kuşlarla dolu, ağaçlarla dolu ve benim gibi hasta arkadaşlarla dolu. Yağmurun kokusu çok güzel. Ama ben pencereden dışarıya bakıyorum. Sizleri özlüyorum. Siz dışarıdan bakıyorsunuz değil mi? Sabah oldu. Güneş portakal gibi doğdu. 

Ben nasıl bir yerde yaşamak isterdim biliyor musunuz? Küçük bir kulübede. Ağaçla kaplı, deniz kenarında bir kulübe. Elimde fidanlar. Bahçeyi kazmak isterdim. Fidanları bahçeye dikeceğim. Hayallerim gerçek olsun da. Sonra bakarız. Aile yaşarız orada. Ben okula başlar, ödev yaparım. Annem yemek yapar, babam da çalışır. Yağmur yağınca gökkuşağı çıkar. İki tane de tavuğumuz olur, sağlıklı besleniriz. Olmaz mı? Ne güzel olur. Sıcak havada denize gireriz. Artık uyku vaktim geldi. Uyumam lazım. Sizlerin gelmesini dört gözle bekliyorum. Sizlere iyi seneler, iyi tatiller.

İzmir / 19.12.2012
Fatma Gül CESUR
Uluğbey İlkokulu
670 4/C sınıfı öğrencisi.
www.kafiye.net