KÜÇÜK KIZIM

Bir akşam günü, ödevimi yapıyordum. Annem ile babam, Pazar günü pikniğe
gideceğimizi söyledi. Ben duyunca neşelendim. Hemen koşa koşa ve neşeyle
annemin ve babamın yanına gittim. Anneme ve babama:
–         Anneciğim, babacığım affedersiniz. Konuşmanıza kulak
misafiri oldum. Pazar günü pikniğe gidecek miyiz?
Babam bu sorumun karşısında:
–         Hava güneşli olursa gideriz kızım, dedi.
Evimizde hiç neşe azalmıyordu. Babam haber izliyordu. Ben de
ödev yapmaya devam ettim. Haberler bittikten sonra babam, annem ve beni
çağırmıştı. Benim neşemi kimse bozamazdı. Babam üzüntüyle:
–         Pazar günü hava yağmurlu, dedi. Ben bu söz üzerine:
–         Off, neşemi kimse bozamazdı, dedim.
Ama tam tersi oldu. Saat 9.30 olmuştu. Ben yatağıma gidip uyudum. Gözümü açtığımda ailem beni bekliyordu. Kahvaltımı yaptım. Okula gitmek için hazırlanıyordum. Birden bire bir ses duydum. Pencereyi açtım. Felaket bir şey olmuştu. Çok yağmur yağmış, sele sebep olmuştu. Annem bana:
–         Kızım, gel seni arabayla götüreyim. Hem ıslanmış olmazsın, dedi.
Ben kabul ettim. Okula arabayla gidiyorduk. Birden önümüze kocaman bir ağaç çıkmıştı. Hep okula giderken koca ağacı görüyordum. Kendi kendime: “ Bir daha göremeyecek miyim? diye sordum. Koca ağacın yerine başka bir ağaç dikiyorlardı. Koca ağaç ise yola devrilmiş ve yolu kapatmıştı.
Çalışanların yanında polis yol durumunu kontrol ediyordu. Trafiği düzene sokmaya çalışıyordu. Bizi gören polis:
–    Maalesef yol kapalı. Sağdan gitmelisiniz.
Annem yolu biliyordu. Başka bir yoldan okuluma gittik. Okula zar zor da olsa varmıştım. Arabadan çantamı aldım, sınıfa girdim. İlk üç dersten sonra 4. Dersimiz beslenmeydi. Beslenme dersinde yiyeceklerimizi yemeye başlamıştık. Bir aksilik oldu ve ben içtiğim meyve suyu yanlışlıkla üstüme dökülmüştü. Üstüm başım meyve suyu olmuştu.
Meyve suyu üstüme dökülmesine karşın ben eve gitmedim. Çünkü derslerin bitme zamanı gelmiş ve zil çaldığında eve gidecektim. Kısa zaman sonra annem beni almaya geldi. Bu günlerde her şeyin ters gittiğini fark ettim. Eve geldiğimde ışıklar kapalıydı. Ben tam ışığı açmak üzereyken; “ İyi ki doğdun, iyi ki varsın, sen bizim kızımızsın.” diye annem ve babam bir ağızdan koroyu kurmuşlardı. Her şey ters gittiği için doğum günümün geldiğini unutmuştum. İnanamıyordum. Bu durum karşısında anneme ve babama çok teşekkür ettim. Her şey üstüme üstüme gelmeye başlamıştı. Bütün bu aksilikler birer birer yok olup gitti. Annem, babam ve ben pastayı büyük bir afiyetle yedik. Annemin hediyesi defter, kalem, silgi olmuştu. Ben anaokuluna gittiğim için annem bana bu hediyeleri daha uygun bulmuş. Babama gelince. Güzel bir çanta hediye etti bana.
Bu güzel dakikalarımı annem ve babama borçlu olduğumu anladım. Belki küçük bir evde yaşıyorduk ama içi mutluluk, sevinç, neşe doluydu evimizin. Özellikle de ben çok neşeliydim. Ağlasam da, zırlasam da bunlar benim sevincimden, mutluluğumdan ve ailemin güzelliğinden neşeli, huzurluydum. Göz yaşlarım
sevinçten ve mutluluktandır.

İzmir/31.10.2012
Fatma Gül CESUR
Uluğbey Ortaokulu 6/C sınıfı
Karabağlar/İzmir
www.kafiye.net