TELEVİZYON MUHABBETLERİ
Neşenin muhabbetin meclisi, huzur, barış ve dostlukla atan kalplerde kurulur. Birimizin parmağı kanasa hepimizin canı yanar. Kars’ta yere düşen bir çocuğun dizinin acısını Edirne’de hisseden bir milletiz biz. Memleketim insanı, tam bir birlik, bütünlük içinde acıyı ve sevinci paylaşmasını en iyi bilenlerdendir. Bunun en iyi örneğini 17 Ağustos depreminde yakinen şahit olduk. Halkımız tek yürek gibi, acı sesin geldiği yöne döndü yüzünü. Kayıtsız kalmadı; evladını, ana babasını, kardeşini, eşini, dostunu kaybedenlerin yarasını sarmaya gitti. Gidemeyenler de yüreğini gönderip ve elinden geleni yaptı acıların hafifletilmesi için. Şimdi deprem kadar veya ondan daha vahim bir hadisenin, terörün kurbanı, çilekeşi olan halkımız için de tek yürek olma zamanı. Lakin nedense, tüm ülkemizin derdi olan, ülke bölünmezliğini tehlikeye sokan, sokaklarımızı kan revana döndüren şu terör eğlence programları ile unutturulmaya çalışılıyor sanki. Yalnız terör değil tabiî ki derdimiz; Adana’da 27 yerinden eşi tarafından bıçaklanarak öldürülen annemiz, Zonguldak’ta ve pek çok ilimizde trafikte canı yanan, canından olan insanlarımız ve daha nice acılarımız var paylaşılması gereken.
Haberlerde; masum halkımızın haksız yere kurşunlanmasını dinleyip, izleyip, arkasından da hiç bir şeyden haberimiz yokmuş gibi davranıp eğlenmek bizim halkımızın kültürü değil. İçimizdeki tüm kanlı sayfaları rafa kaldırıp, mutluluğun çalım sattığı televizyon programlarını izlemekten hakikaten keyif aldığımızı düşünenler, büyük bir yanılgı içindeler.
Gün içinde Şırnak’ta, Diyarbakır’da, Adana’da, Zonguldak’ta ve memleketimin başka bir köşesinde acı çeken insanlarımız yollara düşecek, feryatlar yeri göğü delecek, akşam olunca da şarkılarla, türkülerle, muhabbettin kol attığı eğlence programlarıyla o insanlarımızın acısına güler gibi eğleneceğiz. Bu mu bizim Atalarımızdan miras kalan insanlığımız? Bu mu birimizin acısıyla acılanmamız?
Hangi televizyon kanalını açarsak açalım, karşımıza sazlı sözlü eğlence gösterimlerini, yarışmaları, sosyetenin olay fotocu karelerini görüyoruz. Ramazan ayının mübarek bereketi de olmasa iftar ve sahur vakitlerinde dahi kahkahalara boğulan yüzlerin esiri olup gideceğiz. Nedir bu bahardan kalma kahkahaların sebebi…
Türk milleti, güneş gibidir ferahlıkta, yıldırım gibidir ihanette, kasırga gibidir düşman nezdinde ve tek yürektir bir vatan evladının acısını hissettiğinde. Mustafa Kemal Atatürk de bizim ulusumuzun birliğini en güzel şekliyle anlatmış, bir Türk’ün kim olduğunu şöyle açıklamıştır.

Türk nedir? Sorusuna Atatürk’ün cevabı:
“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.
GAZİ MUSTAFA KEMAL”

Bizler ülkem insanı canıyla mücadeleye girdiğinde; bir film izler gibi karşıdan seyreden sonra da kendi eğlencesine, zevk-ü sefasına sarılan bir millet değiliz. Artık medya da ülkem insanı bu kadar acıyla boğuşurken derdi dinleyen, anlayan ve çözüm bulmaya çalışan bir kuruluş olmalı. Atatürk’ün tarifine uygun bir Türk Milliyetçisi olarak yaraları saran bir millet ne bütünlüğünü kaybeder ne de kan gölüne dönen sokakları kanlı bırakır. Eğer gülüp eğleneceksek, muhabbet edilecekse tüm yurttaşlarımızla birlikte olmalı. Yalnız tuzu kuru olanların sahneledikleri programlarda değil!

01.10.2007
Elvin USUL
www.kafiye.net
www.hizmetgazetesi.com.tr