Dostlara gün/ aydın olsun…

Neleri yaşayacağımızı bilmediğimiz ama en azından neleri geride bıraktığımız bildiğimiz yeni bir güne hoş geldiniz!.. Güne bakarım ben, gelen ve yaşamı tazeleyen güne. Ve bir gün dökümüdür burada okuduklarınız, izledikleriniz, dinledikleriniz… Benim günümden size dökülenler…

Bazen görmek istemediklerimi görüyorum. Gözlerimi kapatsam da orada olduğunu biliyorum. O zaman, görmek ve göstermek gerek diyorum kendime. Yaşamı sorguluyorum. Bazen gördüğüm güzelliklerden başım dönüyor. Bazen de gördüklerimden iğreniyorum. Ama paylaşmalı, güzelliği çoğaltmalı diyorum. Kısaca tanık oluyorum; bazen utanarak, bazen keyifle. Bazen de kırılıyorum çatırdayarak, dayanamıyor yürek.
Bazen görmekle yetinmiyorum, sözüm duyulsun istiyorum. Yaşıyorum. Parça parça, biriktire biriktire. Benim ışığım, benim sözüm, benim düşüm…

‘İncelikler yüzünden derdim hep kendime. Bu kadar çok kırılman, dağılman kendiliğinden verdiğin ve iflah olmaz bir şekilde sana da gösterilmesini beklediğin incelikler yüzünden. Zarif bir dokunuştu bazen omuzlarımızdan tonlarca ağırlığı kaldıran. Ya da mahcup bir gülüş, kararmış göğümüzü ışıtan.
Bazen ağlardım. Haksızlık gelirdi beklediğimi görmemek, umduğumu duymamak… Bazen hiçbir şey yokmuş gibi güçlü olanı oynardım.
Hayır, güçlü olamazdım, ama iyi oyuncuydum, öyle güçlü dururdum ki, örnek gösterilirdim, sığınılan olurdum, gözetilmeyen, nasılsa o bir yolunu bulur halletmenin diye düşünülen. İç denizimin kıyısında soluklana bilenler bilirdi ancak sert kayaların yarattığı can kırıklarımı, çalkantıları mı, gel-gitlerimi, durgun görünen yüzeyimin sakladığı dip akıntılarımı, bazen, bazen de bembeyaz köpüklenen deli dalgalarımı…
İşte diyorum ya, incelikler yüzünden, hep ansızın bir müjde gibi günüme düşen incelikler yüzünden yine mutluluklarım, iç denizim deki sakinlik, hayata dair umutlarım…’

Hani bir şey olur ne hissedeceğini bilemez insan.
Bir boşluk oluşur, hani biri gittiğinde, bir ayrılık, bir ölüm de oluşan boşluk duygusu…
O artık dünya ıssızlaştı kimseler kalmadı duygusu…
Umutsuzluk mu?
Mutsuzluk mu?
Hayal kırıklığımı?
Doldurur boşluğu belki ikisi birlikte… Bir yol ayrımıdır gelen… Seçersin bakakalırsın arkaya… Seçim doğrudur bilirsin ama istediğin yönde değilsindir ve mutsuzluk seninledir… Gitmesine lüzum yoktu, papatyalarla, ayçiçeklerini ayırmayı ustam çoban yıldızından öğrendim ben ve umut çiçeklerimi devşirmeyi.. Ama yine de bahara bir dilim mavi var, son çeyrek biraz hüzünlü olur.
Olsun tersine akan trenlere raylarında çok umuttan gemi yüzdürdüm ben, bir gün gelip de karşıma çıkınca, başkası varsa dilinin ucunda anlatma beni ağlatma, nedendir gitmek karanlık zamana… Beklerken umutsuzca umudumu limanda ve aklıma gelir Ali Deniz’in “UMUT LİMANI” şiiri, dizeleri dilimde;

“Bir bekleyiş var bu limanda,
Büyük bir topluluk…
Hepsi de sevdiğini beklemekte
Her gelen vapurla;
Kimileri sevinir
Kimileri üzülür,
Umudunu başka vapura saklar
Bu liman karanlıktır,
Bu liman sessizdir,
Bu liman soğuktur.
Bu liman UMUT LİMANI dır.”

Ben hala seni bu limanda beklemekteyim… Bakakalırım giden geminin ardından atamam kendimi denize, dünya güzel…
O zaman bırakayım kendimi umut limanında devam edeyim seyreylemeye geminin ardından mavilikleri ve size göndereyim sabahın sevimliliğini, serinliğini, güneşin tatlı tebessümünü, denizin ve gökyüzünün maviliklerini, dağların binbir yeşilini ki doğanın bütün güzelliği sizinle olsun dostlarım…

Gün / aydın olsun, size gelsin temizlediğim umutlar ve ben devam edeyim geride kalan umutsuz kötülüklerin anasını mavi derinlerde temizlemeye. Yepyeni temiz umutlar olsun diye; devam edeyim ki; birilerine kirleteceği, kıracağı umutlar ve kalpler hazır olsun yarına…

Hoşçakalın, belki bir yerlerde belki bir gün görüşmek ümidiyle… sessizliğimin içine gömüleyim…

Ömer Sabri Kurşun
www.kafiye.net