FANATİZMİN PSİKOLOJİK BOYUTU
Ülkemizde hemen her bireyin gönlünde yatan bir kulüp vardır. Bir kulübe karşı duyulan ilgiyi, hissedilenleri derecelendirebiliriz. Bu derecelendirmeye göre 4 gruptan bahsedebiliriz.
1. Grup: Sempatizanlar
2. Grup: Taraftarlar
3. Grup: Fanatikler
4. Grup: Aşırı Fanatikler

1. GRUP: SEMPATİZANALR
Sadece konusu geçtiği zaman bir kulübe karşı sempatisi olduğunu hisseden ve belirten kişilerdir. Sempatizanların çoğu tuttukları takımın oyuncularını tam olarak sayamazlar. Hangi hafta kimle maçı olduğunu bilmezler. Sonuçları tesadüfen, örneğin dolmuşta birilerinden duyarak öğrenirler. Takımlarının galibiyeti onları mutlu eder. Mağlubiyeti fazla etkilemez.

2. GRUP: TARAFTARLAR
Sohbet ortamlarında tuttukları kulüpten konuşmayı severler. Balkonlarına takımlarının bayrağını asarlar. Kendilerince önemli gördükleri maçlara giderler. Tüm maçları cafe gibi ortamlarda topluca izlemeyi severler. Maç sonunda ve ertesi gün iş ortamında maçla ilgili yorumlar yaparlar. Takım logosu taşıyan aksesuarları alabilirler. Takım oyuncularını bilirler.

3. GRUP: FANATİKLER
Girdikleri her ortamda kulüpleri konusunda konuşmak isterler. İmkan dahilinde tüm maçlara giderler. Yaşamlarını maçlar doğrultusunda planlarlar. O kulübün taraftarı olduklarını beli edecek her türlü aksesuarı üzerlerinde taşırlar. Rakip kulüplerin taraftarları ile şiddetli tartışmalara girmekten çekinmezler. Takım oyuncularının yanı sıra kulüp yönetimini, oyuncuların özel yaşamlarını, dedikoduları takip eder, yorum yaparlar. Maçlar onlar için yemek, uyku gibi temel ihtiyaç-lardan biridir. Maç öncesi ve sonrasında sokaklarda slogan atarak dolaşmayı severler. Maç esnasında yoğun tezahürat yaparlar. Mağlubiyeti kabul etmezler. Oyuncular onların gözünde birer idoldür. Onlar hata yapmamalıdır. Yapılan ufak bir hata onlarda büyük hayal kırıklığı yaratır. Mağlubiyet aile ve iş yaşamlarını da olumsuz etkiler. Onlar için kulüpleri hayatlarının en önemli parçasıdır.

4. GRUP: AŞIRI FANATİKLER
Fanatiklerin taşıdığı tüm bu özelliklere ek olarak maç öncesinde, maç sırasında çevrelerindekileri kışkırtırlar. Provokatör yönleri çok güçlüdür. Her an kavga etmeye hazırdırlar. Küfür ağızla-rından hiç eksik olmaz. Mağlubiyette karşı kulübün taraftarlarına zarar verme isteği çok yoğundur. Sevinçleri ve üzüntüleri hastalıklı boyuttadır. Kulüpleri onların yaşama nedenleridir. Kulüp aşkından normal yaşamdaki görev ve sorumluluklarını yerine getiremez.
Örneğin; aynı gün çocuğunun mezuniyet töreni ve kulübün maçı olan bir babanın mezuniyet törenine gitmeyip maça gitmesi.
Kulübü maçta yenildiği için evde kavga çıkartması, çocuğunu dövmesi. Kendini jiletlemesi, aşırı fanatizme örnek teşkil eder.
Aşırı fanatikler, yoğun psikolojik sorunlar yaşayan kişilerdir. Genelde yaşamlarında büyük hayal kırıklığına uğramışlardır. Hedeflerine ulaşamamışlardır. Hangi işe el atsalar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Kendilerini bir yere ait hissetmemektedirler. Çoğu, çocukluk yıllarında şiddete maruz kalmışlardır. Ailelerinden, toplumdan ve en önemlisi kendilerinden nefret ederler. Bu nefret bilinçli değildir. Kendirline bunu söylediğinizde asla kabul etmezler. Kendilerini son derece normal görürler. Ancak içlerindeki nefreti, aşırı saldırgan davranışlarla dışa yansıtırlar. Başarı ihtiyaçlarını tuttukları kulübün başarıları ile karşılarlar. Kulübün kazandığı her başarıyı kendilerine mal ederler. Yaşamda hep yenilgiye uğradıkları için, takımlarının yenilgisini kabullenmezler. Yenilgi karşısında kontrolden çıkabilirler. Çünkü tek başarı şanslarını yitirmişlerdir. Bunu kaldıramazlar. Dışa karşı çok güçlü bir kişilik sergilemeye çalışsalar da kişilikleri çok güçsüzdür. Aile yaşamları çalkantılıdır.
Aşırı fanatizm daha çok geri kalmış, sosyo-kültürel düzeyi düşük toplumlarda görülür. Yaşanan ekonomik sıkıntılar fanatizmi körükler. Eğitim seviyesini yükseltmek, spor kültürünü genlere aşılamak ile aşırı fanatizmin önüne geçebiliriz. Bunda da görev, biz eğitimcilere ve sporcularımıza düşmektir

Sibel USTAEL
www.kafiye.net