VURSALAR ŞU ÖZEMLERİ

Özlem, …. Ağıtlarını kimsenin göremediği içten içe bir ağlayis, yada O, yârdan ayrı gurbette yaşayış …Ve hasret dolu, Himalayalar’ın dağ zirvesine sahip yücelikte bir arzulayış..…Ama özünde canları közleyen mağmaları barındıran beş harf iki hece bir sözcük.. Yüreğimizin yağlarını eriten bizi yoğurup, şekillendiren, aşk fırınında pişirip, olgun insan yapan bir işlemin, acı veren, ama olgunlaştıran sürecinin adı..

Bir döngü özlem. Kış bahara, yağmurlar rüzgarlara, rüzgarlar bulutlara, bulutlar yağmur damlalarına ,Topraklar sulara biz ise sevdiklerimize hasret.

Özlemlerin hası sevdiklerimizin gül cemâlinde gizlenen , ötelerden, taaa ötelerden kudret bakışlarını cilveleriyle kırparken, şahdamarımızda atıp duran gerçek özlemimiz olan Özlemleri Yaratan’a hasretiz biz aslında… .O’nun cilvesiyle her bir özlem , yepyeni özlemlere gebe..Yaşam sandallarımızda asılmışız küreklere , içimize yuva yapmış özlem kuşlarının yanık ötüşleri, dudaklarımızı yırtarcasına derin “ooff” çekişlerimize karışırken, özlenmek ve özlemek ikileminde, efkâr ummânında akar gideriz.

Ama ne var ki en çok özlediklerimizden visâl haberi alsak, geciktiririz bazen kavuşmaları. Kaçamak “gel” çağrılarımız, nedense ağzımızdan çıkan yarım yamalak yinelemelerdir. Biliriz ki kavuşmalar, özlem duygumuzu köreltecek, özlem bittiğinde hep bir yanımız eksik kalacak. Bu nedenle en çok özlediklerimiz ,hiç kavuşamayacak olduklarımız..

Eyy özlem..Herkesin koynuna cilveyle girip, çıkarsın da, bir tek bana mı hoyratça yârenlik edersin. Niye nefes aldırmaz sadece yutkundurursun sen..Yastığı başıma koyduğumda duvarla gözüm arasındaki beş adımlık mesâfeemm… Ey özlemim visallerin son nefesimde mi saklı senin.. Özlediğim o ses ,ötelerde cennet bahçesinde mi yankılanacak “geldiimm ” nidâsıyla… .Cennet güneşinin şavkı gözlerine ne zaman vuracak..? O bir çift sevecen bakışlar, hasretinle üşüyen yüreğimi ne zaman ısıtacak.?

Ahh şu gitmeler…Nice gönüllerden, nice iç çekişlerine, nice hıçkırıklara sürülmeler….Gitme vaktinin acı sirenleri çaldıysa, kim tutabilir ki gidenleri..Umutsuz elvedâlar asılı kalır buruk tebessümlerle yüreklerde..Geçiyordum, uğradım dercesine , canda canânın son bûselerinin dudak payı kalırcasına… Başlar artık iki kişilik düşünceler..Gel de soluklan hadi , gel de ciğerlerin bir nefeslik sigaradan payını almasın şu bir bir göz kırpımlık dünyada.. Şimdi ne söylesem ,ne yapsam, nasıl dayansam aah özlemlerim sana , gülümseyerek mi, yoksa ölümseyerek mi ?

Söyleyin eczâcılar, özlemek illetine devâ olan olan bir ilaç var mı.? Hangi ilaç dermân olur özlem yarasına.?
Ahh kesip alsalar hekimler şu illeti kökünden kazıyıp…

Yaşam özlemsiz, özlem sevgisiz, sevgi sevgilisiz olmaz… Yüce Kanun Koyucu böyle takdîr etmiş. Ve bu buruk duyguyu kullarının gönüllerine yüklemiş. Kaçışımız yok, bir yandan kavuşurken sevdiklerimize, bir de bakarız içinde yakıcı özlemler barındıran elvedalar demişiz..

İşte böyle…:/ İnanoğlu ,yürekleri katıksız hüzünlerinin, özlemlerinin, sevdalarının, bazen sevinçlerinin hüzne dönüşen kavurucu lodoslaıyla savrulur gider . Şu uçsuz, bucaksız hayat ummânının, yutmaya hazır dev dalgalarına rağmen, uzaklardaki sevdiklerimize kavuşmak için tüm gücümüzle çabalarken, attğımz hasret kulaçlarımızla yorgun düşer kollarımız…Dar hücrelere, zor dönemeçlere sokar bizi özlemlerimiz ahh özlemlerimiz…

Amaa şu var ki ,eğer beklenen dönecekse özlem ne güzel …. Özlüyorsa eğer özlenen, özlem çoookk güzeell….

Sevim Çiçek Karadeniz  (Sevocançiçek)
11 Kasım 2012 02:30
www.kafiye.net