Yoruldum Anne

Tek bir uğrayanı bile olmayan,
Bir han kapısına vuruldum anne,
Zincir kucaklayan, kilit misali,
Kir, pas içinde her yanım,
Ne bir damla yağmur ile yıkandım,
Ne gün yanağına, sürdüm yüzümü.
Bir tek,
Haramilerin fenerinden gördüm,
Yağma sevdaları,
Lâl gece yarılarında,
Ve aç kurtları,
Çakalları duydum,
Çığlık çığlığa.
Yırtıp karanlığı bir bir çoğalan.

Derme çatma bir ömürdü benimki,
Üflesen toz bulutu,
Balyozlar indikçe duvarlarıma,
Parçalara bölünerek,
Elenip kuma dönerek,
Savrulup kartal kanatlarından bir bir.
Lodosla sahra’ya sürüldüm anne,
Sahabeler geçip gitti üstümden,
Kulaklarımda asılı kaldılar,
Develerin aksak ayak sesleri

Dallarımdan düşerken yapraklarım,
Bir balta, ağzında yarıldım anne.
Bir yanım çocukluğuma,
Bir yanım, ölüme sarılıp düştü.
Benden geriye kalan,
Sana baktığım an da ki gülüştü.

Bunca işkenceden yoruldum anne.
Oysaki ben,
Bir çocuğun yüzünde,
Ilık bir tebessüm olmak isterdim.
Toprağın rahminden doğmak rengarenk,
Akıp gitmek çeşmeden gürül gürül,
Denizin kıyısında çakıl taşı,
Mutluluk adına düşen gözyaşı,
Sevincin yoldaşı olmak isterdim.

 

Serkan Uçar   17.09.2009
www.kafiye.net