Yasak Delme Saati’ni Beş Geçe

Toplumsal içerikli yazıları, şiir, gezi, öykü, deneme, inceleme ve söyleşileri ile karşımıza çıkar İhsan Sönmez. Yasak Delme Saati’nde ise satır aralarından şairane göz kırpar bize.

Edebiyatın her alanında birçok çalışmaya imza atsa da biz İhsan Sönmez’i en fazla şair biliriz.

“İnsan yaşadığı kente benzer benimle senin gibi… Başkalarının kurbanı olmanın ne demek olduğunu, sahipsiz bırakılmanın anlamını, yalnızlığın çilesini, hayata direnmenin mucizevi öyküsünü en iyi bilen Değirmendere ve Gölcüklülere…” deyip söze başlayan yazar, elimizdeki bu kitapta Yasak Delme Saati’ni beş geçe konuşuyor gibi.

Birileri nakarat halinde “Tüm yasakları yasaklayalım” der oysa yasakları yasaklamak bile bir nevi yasak değil midir?

Hayal etmek başkadır, gerçekleştirmek bambaşka. Tamamen özgür olduğumuz bir dünyada yaşayamayız şüphesiz. Bütün mesele şu ki zarar vermeden hatta yararlı olarak yaşamak, eylemlerimizi vicdanımızla sorgudan geçirerek eylemek, ezmemek, üzmemek gibi düsturları unutmadan yasak delme saatleri edinmeliyiz kendimize.

Yazar, “Çay bahçesinin önünde balık tutmak yasaktır, yasaktır iskeleye bağlanmak. Tuvalet beş yüz kuruştur, simit beş yüz, yasaktır ipe un sermek… Öte yandan geçmek, beri yana çark etmek… “ diyerek İnsan neslinin yasak uydurmaktaki zengin hayal gücünü ele veriyor. Sonra devam ediyor: “Ruhuma tabela koydum gelip geçmeye, öykümün yol boyuna park etmek kesinlikle yasaktır! Bile ağır cezalıktır aykıristan düşünmek! Apartman önüne düş dökülmesi yasaktır canım… Ne kadar yasak varsa sudan ucuz, neyin serbest olduğunu anlamak; bir o kadar pahalı, sivri yoksulluk kazığına oturmakla; akşam güneşinde denizkızına bakmak serbesttir!” Fakat illaki bu yasaklar delinmeli ne zaman mı: “Akşam dostu dakikalar güneşin battığı dağdan gelir şimdi. Gitme vaktimiz gece yarısı. İkimiz de yakamozlardan firariyiz ya… Sınırı geçmek bu saatte bedava!”

İhsan Sönmez Yasak Delme Saati’nde özgürlüğün tadından dem vurur özellikle. Hayal etmek, inanmak, bağlanmak, Sevmek ya da aşık olmak için özgür olmaya gerek yoksa da tüm bunları soyutluktan somutluğa kavuşturabilmek için bir tutam cesarete, bir tutam özgürlüğe, bir tutam çabaya, bir tutam risk almaya ihtiyaç vardır. “Özgürlük için kanat çırpmayınca bir kuş rüzgâr gökyüzüne uzatmaz elini” diyen yazar okura hürriyet için “bi şey yapmalı!” diye haykırıyor aslında.

Yasak Delme Saati’ndeki yazılar çoğunlukla deneme tadında öykülerden, içsel söyleşilerden oluşuyor. Kar ve Gül, Ayakkabımın Dili, Kendini Suyun Akışına Bırak gibi öyküler klasik öykü -olay öyküsü- iken; Dört Rapsodi Bir Rutin, Düş Çapkını Siyah Karınca gibi öyküler modern öykü -durum öyküsü- özelliği göstermektedir.

Zaman elimizden tutup gezdirir bizi. Bu yüzden zamanın resmigeçidine duyarlı olanlar hep mi hep onu kollar, ölçer ve tartarlar. İhsan Sönmez, Yasak Delme Saati’nde kendi özel zamanı içerisinde sık sık seyahate çıkar, bir geçmişe bir bugüne yol alır.

Çocukluk aşkını kar ve gülle bağdaştırdığı bir öyküsünde çocukluğunun karlı Kastamonu günlerine döner. Öykünün sonunda, sonsuzluğun buhurdan ikliminde şimdiki zamanı bulur yine: “Sevgili Rena… Mevsim kış olsun. Kar yağsın, buz tutsun bütün çatılar. Bir kasabanın dik yokuşunda, bir gün ama mutlaka bir gün hayallerine kavuşsun, kızaklarda ismi yazılı, elinde kırmızı gül tutan… Unuttuğumuz saf çocuklar…”

Yazar kah öykünün zamanını en ince ayrıntısına kadar verir: “Efendim on iki eylül öncesiydi, Bin Dokuz Yüz Yetmiş Dokuz’un Temmuz veya Ağustos’u olabilir. Araç’ın küçük eyaletler halinde ayrık, kurtarılmış ve kurtarılamamış sokakları vardı. Caddelerde gezmekse “deymen daşı gibi yürek” isterdi. İşte o günlerde askeri okuldan yaz tatiline gelmiş, aşağıda adı geçecek arkadaşlarla av ve balık tutma örgütü kurmuştuk.” Kah masalsı, belli belirsiz vakitlerden söz eder: “Bulunduğum yasak saatler kentinde; bugün, martın hangi günüdür, mevsimlerin kaçıncısı hiç kimse bilmiyor? Bir hayal toplayıcıyla, bir hayal kurucu arasında kalmış müphem sabahla, aramda sadece birkaç anı var.” Böylelikle zihnimizdeki zaman algısını sorgular.

Yasak Delme Saati’nde İhsan Sönmez somut doğa tasvirlerine yer verir. Bir tablo titizliğinde oluşturduğu bu tasvirler eserin gerçeklik seviyesini yükseltir. Bundan sebep dış dünyanın iç dünyalarımızla olan uyumu vardır bu eserde. Eserde biz mekanın içinde dolanırken mekan da bizim içimizde dolanır: “Dağın yamacında küçük bir su çavlanının sesi duyuluyor. Az ilerde küçük bir gölet oluşturan suyun aynasına önce bedenim sonra hayallerim düşüyor. Bir köşede, kuru sazların arasında küçük kurbağanın hayallerimi dalgalandırması, hiç hoşuma gitmiyor. Hayal dediğin ne ki? Kurbağanın ürküttüğüne değmeyen bir serserinin gelleri, öteki delinin gitleri… Bu gelgitlerle ayaklarımı toprağa sürtüyorum.”

İhsan Sönmez Yasak Delme Saati’nde zengin bir kişi kadrosuyla ağırlıyor bizleri. Enbiya köyünün Uzunoğlu isimli mahallesinde yaşayan mavi gözlü, minicik elleri ile inek sağan, on parmağında on marifetle birlikte dünyayı taşıyan Hatice, geleceğin düş kaçkını Timanitisli Çocuk, kimliği meçhul tutulan Sırdaş, gurbetteki oğluna çıra gönderirken sevgisini de gönderen Süreyya emmi, Yalova’nın pazarcı kadınları, denizin panik dalgası, kuzeyin unutkan rüzgarı, zemheride kar düşü kuran küçük âşık… Her biri bize kendi öykülerini fısıldar.

Yasak Delme Saati’nde yazar, dilin estetize edilmiş yüzüyle gündelik halini yan yana getirerek zıtlıkların seremonisini sunuyor. Üslubunun oldukça geniş sınırlarını sergiliyor: “Yelkovan yolumu gösteriyor ama ben, akrebin gösterdiği sana doğru yürüyorum. Zaman dediğin şey; akreple yelkovan arasında gözlerinde donuyor. Anlıyorum ki, bugün günlerden yine sen yoksun!” diyen yazar “Mezarlıkta yatulu mu la galk hele!” de dedirtiveriyor bir kahramanına. Ya da “Bu ahval ve şerait içinde arka kapının ne zaman açıldığının, bütün azığımızın nerede yola döküldüğünün, zifiri karanlıktı ezcümle farkına varmayacaktık. Farkına vardığımızda ise düzlüğe çoktan gelmiştik. Düşünsenize iri iri karpuzların yol aşağı gidişlerini. Ne var ne yok, döke döke tepeyi çıkmışız.” diyerek adeta okurla söyleşiyor.

Yasak Delme Saati’nin üslup özelliklerinden en dikkat çekeni şiirsellik olmalı. Yazar kullandığı imgelerle anlatımını düzyazı ve şiir arasında bir yerlere oturtur: “Ey sevgili gelmene gerek yok ateşini gönder bana.”, “Yanımda bir kucak çıra, bir avuç şiir. “, “Muhacir soğuk, izbe dudaklarımı okşuyor.”, “Yalnızlığımın, kadrosuz gece bekçisiyim.”

Martılara, karıncalara, çiçeklere ve doğaya ait birçok unsura yönelttiği sevgisini salt insan sevgisiyle sınırlamasa da İhsan Sönmez Yasak Delme Saati’nde belirgin bir insan sevgisi hakim. “Ey ülkemin cefakâr insanları, kar ve soğuk size ne kadar yakışıyor. Yakışacak elbette. Yalovalı köylü kadın. Adı zemheri olmalı. Ya da kar güneşi. Sebze kasası yakmış ısıtır ellerini.” diyerek tasvir ettiği köylü kadına, “Afgan o kadının ben ki öfkeli gözlerine âşıktım. Kırık bir aşk öyküsünde mülteciyken söndüler.” dediği Afganistanlıya, tren istasyonundaki Süreyya emmiye, sıcaklığı dikkatinden kaçmayan Gölyazı insanına yöneltir sevgisini.

Yıllar değil anılarımızdır aslında bizi olgunlaştıran. Yazar nerede gizlendiğini henüz bilmediği bilinçaltındaki bir çocuğun sözlerine kulak verirken bir kulağıyla diğer kulağını dinlemektedir adeta. Her anısında yeniden ve yeniden yaşayan bir çocuk, bir delikanlı ya da genç bir adam değil, hem hepsi hem odur.

Her eser hayata dair heybelerimizde biriktirdiklerimizin başkalarıyla paylaşılmasından ibarettir belki de. Bu anlamda İhsan Sönmez, Yasak Delme Saati aracılığı ile hayata, evrene, insana ve var oluşa dair birçok mülahazasını paylaşıyor okurla. “Her rüya evrende kendimizi aramak biraz.” der mesela. İnsan neslinin dünya macerasına bakarken “Bir yanda sürekli yokuş çıkan berduşlar, diğer yanda sürekli inen Zerdüşler!” görür. Fark eder ki: “En yüksekte uçabilen ve bir güvercini kapabilen ‘demir kartal’ların istilasında bütün zirveler” ve “Kartal avcısı değilim ki ne yapabilirim! İyi kötü biraz şairliğim, akla zarar azıcık düş avcılığım var hepsi bu!” der. Kurtların ve kuzuların dans ettiği bir arenada incelikleri olan, hayal avcılığını kendisine meslek edinmiş insanlar ne de tuhaftır.

Yasak Delme Saati’ni beş geçe yazılmış olan bu yazıları aynı saatlerde okuyan bir düşperest olarak İhsan Sönmez’in birkaç aforizması ile yazımı sonlandırıyorum. İyi seyirler…

“Hayat, bir düş çardağıdır, aşkın mavi ülkesinde özgürlük aramaya yarar sadece…” “Düşlerim gökyüzüne yükselirken, rotasını kaybeden bir gemi çay bardağımın içinde yüzüyor. Hayat böyle bir şey işte!”

“Düşmelerin bıraktığı yara berelere hüzün deyip üzerine arabesk merhemler sürmekteyiz. Kremin miktarına bağlı olarak, kangren olma süreci değişik.”

“Hayat kendine küsmekle başlıyor sonunda… “

“Yokluk ile boşluk arasındaki ilişkiyi düşünmemiştim hiç. Varlık… Yokluk ve boşluk… Varken yok olan, yerine boşluğunu bırakan. Hiç kapısı olmayan, derin boşluk…”

“Hayat sizi, kendinizle buluşturacak kadar tenha demek ki, mevcut durumu iyi yapmak daha iyidir. Yeterli endişeye gerek olduğunu sanmıyorum. Size doğruyu söylüyorum. Yaşam artık beni şaşırtmıyor.”

“Âşık olduğunuz kadın veya erkeği sevebilmek; doğa ve hayvan sevgisi ile merhametle doğrudan ilintilidir. İnsan, doğa, hayvan sevgisizleri ve merhametsizlerin aklından şüphe etmekteyim.”

Hatice Eğilmez Kaya
www.kafiye.net