BAYRAK SEVGİSİ

Serkan eve geldiğinde nefes nefese kalmıştı. Bunu fark eden annesi sordu:
-Bu telaş da ne böyle?
-Ödevim var anne, ödevim…
-Ödevinin olduğu diğer günlerde hiç bu kadar telaş yaşadığını görmemiştim. Bu farklı bir şey olsa gerek.
-Öğretmenimiz, “bayrak sevgisini en güzel kim anlatırsa ona bir ödülüm olacak.” dedi. Yani bu bir yarışma…
-Bak, şimdi ben de heyecanlandım. Umarım en güzel anlatan sen olur, ödülü de sen hak edersin.
-Ben ödül istemiyorum ki. Öğretmenime de söyledim bunu. “ Mehmet Âkif Ersoy, İstiklâl Marşı’mızı yazma yarışmasına, dereceye girenlere ödül verileceği için katılmamıştı. O, bu kadar önemli bir eseri yazma karşılığında ödül kabul etmediyse, ben de bayrağa duyduğum sevgiyi ödül karşılığında yazamam. Böyle bir şeyi kendime yakıştıramam. Bayrağımız uğruna canını veren atalarımızın manevî huzuruna çıkmaya utanırım. Türk çocuğu olduğum ve bununla gurur duyduğum için anlatacağım, dedim. Öğretmenim de:
“Asil bir Türk çocuğu da böyle düşünür ancak.” dedi ve yanaklarımı okşadı.
-Aferin yavrum! Sana yakışanı yapmışsın.
-Nasıl başlasam acaba? Şiirle mi başlasam? Yoksa önce içimden gelenleri mi yazsam?
-İstersen önce yemeğini ye, sonra düşünür ve yazarsın.
Serkan, okul kıyafetlerini nasıl çıkardığının, elini yüzünü nasıl yıkadığının farkına varamayacak kadar heyecanlıydı. Yemeğini bir çırpıda yedi ve odasına çekildi. Odasına giderken:
-Anneciğim lütfen televizyonun sesini fazla açma, diye tembihledi.
-Hiç merak etme. Ben televizyonun sesini değil, kendisini bile açmam, dedi annesi.
Odasının penceresinden karşı tepelere baktı bir süre. Sonra çantasından defterini, kalemini çıkardı. Odasının duvarında asılı duran Türk bayrağın karşısına geçti ve sesli olarak İstiklâl Marşı’nın tamamını ezbere okudu. Ardından Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiirini de ezbere okudu. Bir duygu seline kapılmıştı. Gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu. Çalışma masasına oturdu, içinden geldiği gibi yazmaya başladı:

Dedem kanını verdi,
Amcam canını.
Cephelere mermi taşıdı ninem.
Hazırladılar bizim için yarını.
Yarınlarımızdan endişe duymadık böylece.
Geçmişimizle övündük.
Tarihimizle bir dağ kadar,
Yüce göründük.

Yüreğinden kopup gelen bu mısralara yenilerini ekledi:

İlk gördüğüm,
İlk tanıdığım,
İlk sevdiğim…
Vatanım kadar kutsal bildiğim,
Yüreğimi önüne serdiğim,
Uğruna canımı verdiğim,
Ve hep yükseklerde gördüğüm,
Anlı-şanlı bayrağım!
Ayına kurbanım.
Hilâline kurbanım.
Bayrağım ben sana kurbanım.

Kalemini bıraktı, yazdıklarını okudu. O kadar dolu olmasına rağmen, heyecanına yenildiğini düşünüyordu. ”Daha güzel, daha güzel anlatmalıyım” dedi sesli olarak.
İnsan sevdiğini yüreğinde taşırdı. Öyleyse daha da yürekten olmalıydı yazdıkları.

Yüreğimi ikiye böldüm öğretmenim.
Yarısına vatanımı,
Yarısına bayrağımı koydum.
Ne vatanım bayraksız olur,
Ne bayrağım vatansız olur,
Ne de ben onlarsız olurum.
Ben bayrak olurum öğretmenim.
Ben bayrak olurum…

Son mısralarını daha çok beğendi. “Yarın, benim yazdıklarım da panoya asılacaklar arasında olmalı.” diye geçirdi içinden. Yüreğindeki bayrak sevgisini herkesle paylaşmak istiyordu çünkü. Defterini kapattı, çantasına koydu. Çekmecesini açarak özenle sakladığı Türk bayrağını da aldı, katlayıp çantasına yerleştirdi.
Ertesi sabah koşar adımlarla gitti okula. Uça uça, zıplaya zıplaya… Bazen taşlara takıldı ayakları. Sonunda düşmeden okuluna gidip sınıfına oturmayı başardı.
-Günaydın, dedi öğretmen.
Bütün öğrenciler karşılık verdi:
-Günaydın öğretmenim.
Serkan, sırasında sürekli hareket halindeydi. Heyecanını bir türlü yenemiyordu. 
-Evet, çocuklar! Şimdi yoklamayı yapacağım. Yoklamanın ardından ne var, biliyor musunuz?
-Yarışma var öğretmenim! diye bağırdı bütün öğrenciler.
Öğretmen yoklamayı yaptıktan sonra:
-Peki, yazdıklarını önce kim okumak ister? diye sordu.
Serkan hariç, sınıftaki bütün öğrenciler parmak kaldırdı. “Ben, ben” sesleri doldurdu sınıfı. Bu durumun farkına varan öğretmen: 
-Serkan bu yarışmaya katılmayı en çok isteyenlerden biri sendin. Görüyorum ki, parmak kaldırmıyorsun. Oysa en önce senin parmak kaldıracağını düşünüyordum, dedi.
-Şey… Öğretmenim… Bayrağımıza layık bir yazı yazamamış olmaktan korkuyorum da…
-Ben seninle aynı fikirde değilim. Bayrak sevgisini dile getiren çok güzel cümleler yazdığından eminim, dedi öğretmen.
-Tamam, öğretmenim, o zaman ben de okumak istiyorum, dedi heyecanlı bir ses tonuyla.
Öğrenciler sırayla bayrak sevgisini dile getiren yazılarını okudular. Hepsi de gurur verici cümleler yazmıştı bayrak için. Öğretmen:
-Serkan, şimdi de senin yazdıklarını dinleyelim, dedi. 
Serkan, hızla çarpan kalbinin sesini duyuyordu sanki. Elini göğsüne götürdü, derin bir nefes aldı ve yazdıklarının hepsini okudu. Sınıf arkadaşları onu dikkatle dinleyip alkışladılar. Sonra akşamdan çantasına yerleştirdiği bayrağı çıkararak öptü ve öğretmenine uzattı:
-Öğretmenim, bu bayrağı size hediye etmek istiyorum, dedi.
Öğretmen çok duygulandı. Bayrağı Serkan’ın elinden alırken gözlerinden akan yaşlar Serkan’ın yanaklarını da ıslattı. Hep birlikte Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiirini okudular.
Sonra öğretmen, en güzel yazısıyla Serkan’ın şiirlerini tahtaya yazdı.
-Herkes bu şiirleri defterine geçirsin. Yarışmamız sonuçlandı. Hepiniz birinci oldunuz, dedi ve ödül olarak da bütün öğrencilere, üzerinde Türk bayrağının ve Atatürk resminin iç içe bulunduğu birer rozet dağıttı.
Serkan gözünün içine bakan öğretmenine:
-Öğretmenim, bu ödül alınır işte! dedi. Öğretmeninin uzattığı rozeti alarak yakasına taktı.
O gün, minik yürekler; vatan, millet, bayrak aşkıyla dolup taştı. O gün bütün çocuklar bayraklaştı


Ülkü Duysak
www.kafiye.net