YÜREĞİME DOKUNMAK

                                           1.Bölüm

Bugün sıcak mı sımsıcak bir sevgiyle uyandım. Rabbim bizi öyle mükemmel yaratmış ki; Daha sen uyanmadan bedenin tüm hücreleri çoktan yaşama ayak uydurmaya başlamış ve senin ruhunun uyanmasını beklercesine sessiz.

Dışarıda güneşin pırıl pırıl parladığını, kuşların çoktan bir oya bir buyan uçmaya başladıklarını ve hayatında yeni tertemiz bir sayfanın açıldığını bu sayfanın daha bomboş olduğunu gün sonuna kadar yaşadıklarınla yazılıp hikâye ya da roman olacağını hissetmiş, sen gözlerini açtığında nefes almaya devam ediyorsun. Hiç bırakmadın ki nefes almayı sen zaten hep nefes alıyorsun. Seni sen yapan bir nefes aslında yani ben bir nefesim. Bu nefesimi aldığım sürece de dünyanın evreni de benim.

–              Şükür diyorum. (İçimden)

Yataktan kalkmak istemesem de…  Bedenim ruhuma çoktan sarılmış,  benim pencereyi açman için çoktan emirleri komuta geçirmiş temiz tertemiz havayı İçine çekmeni istiyor. Yatak artık bana ızdırap veriyor. Sekiz saattir uyuduğum yataktan fırlıyorum. Pencerenin önüne her gün aksatmadan koyduğum suyu tazeleyip, kumrularının yemini yeniledikten sonra temiz havayı içime çektim. Huzur bu olsa gerek yaşam bu olsa gerek….

  Yaşadığın her anı Yüreğinle yaşayabilmek, yaşadığın saatleri değil, saniyelerini bile yürekten sevmek.  İnsan yüreğini dokunduğun anda kendini keşfediyor.  Evrenine bir başka güneş doğuyor. Evde durmak istemiyorsun. Çıkmak, dolaşmak, dağlara, bayırlara koşmak; çocuklaşmak istiyor…

               Yaş Mı?

               Çok mu sorun doğayla baş başa olmak için?

                Kuşlar çiçekler, ağaçlar, çimenler, dağlar, bulutlar, kelebekler, kırlangıçlar bilmiyorlar ki yaşı,

                Hele kelebekler…  24 saatlik zaman içinde onlara göre bu zaman ne büyük zaman akımı kanatlarını çırpmak için.

               Sadece insanoğlu yani sen biliyorsun yaşı… Dağ gökyüzüne hayran, bulutlara hayran, güneşe hayran yağmura hasret.

               -Ya sen?

Yüreğimdeki acılarımı silmeye, güzelliklerimi yaşatmaya sizin gibi gökyüzüne hayran olmaya bulutlara gülümsemeye geldim. Sevincini haykırmak, ilan etmek istiyorsun.

—İyi ki şort giymişim, diyorum.

 Çıplak ayaklarımla papatyaları ezmeden, karıncaları incitmeden, suya doymak istiyor bedenim.  Daha ayak parmak uçlarım değer değmez; ruhum çoktan dalmış dereye… Derenin ortasında beni izliyor.

-Gel gel korkma ben buradayım. Bak çok derin değil ıslanırsa ıslansın. Şortun boş ver.  Kimse yok ki .. Devam ediyor kısık sesiyle bana seslenmeğe:

   —Doğa ayıp nedir bilmez ki… Sadece acıyı bilir. Mangal yakmak için kırarsan özenle büyüttüğü çam ağaçların dallarını, ezersen acımasızca eteğindeki çimenleri. Doğa onu bilir üzülmeyi ağlamayı veya mutlu olmayı bilir. Ayıp nedir bilmez ki doğa…  Doğa bağrında ağaçları çiçekleri çimenleri kuşları dereleri de ayıbı bilmezler… 

Banan seslenen benim ruhum. Şaşırıyorsun. Sanki ona gözlerinle..

  —Sen konuşmayı bili miydin?

Uzatmazsam elimi bedenin yok olacak. Ceset olacak biliyorsun. Ben   daha derenin ortasına varmadan; ruhum   bedenime tekrar sarılmış ..  Şimdi de içimden sesleniyor bana

¬_Seni korktum mu?

-Bırakabilir miyim?  Ben bu bedeni…

 Sen beni bu  bedende  istemezsen; ..  Ancak  o zaman koparım bu bedenden bu  yaşamdan..

Unutma diyor bana.

—İlahi bir gücün varlığın ve koyduğu kurallar bu bedende ve ruhta da geçerli. Yer de gökte imzası olan yüce yaratanı görmemek mümkün mü?

Şehir hayatı, iş hayatı, çıkar hayatı. Kör etmiş gözlerimizi…

 Dere ne kadar berrak; içini benden saklamıyor…  Şaşırdım, şaşırdım. Çok şaşırdım. Dost bildiğin insanoğlu gibi kapalı bir kutu değil dere…

Bakınca görebiliyorsun;  Taşları Kumları, yosunları böcekleri vb… İzlemeye doyamıyorum.   Sanki şimdi konuşma sırasını dere almıştı.

_Hayata yürekten bakabilir misin?

 Gördüğün yosunlar bizim üzüntülerimiz, taşlar önümüze çıkan engeller. Biz üzüntülerimizi engellerimizi saklamıyoruz.

“ Biz aa ne kadar çok üzüntü çekmiş ne çok engelleri var ne çok acı yaşamış demesinler diye bir derdimiz yok. Berrak olsun yaşamın yaşamında kilerini görmek isteyenler görmek istediklerini görecekler berrak ol , berrak ol ….KORKMA”

Teşekkür eder gibiyim; elimi önce yüreğime değdirdim.  Ayaklarımı derenin buz gibi berrak suyunda çoktan çıkarmış ve çakıllara taşlara bile basmıştım. Gidiyordum. Terk edip giden sevgili gibiydim. Dayanamadım tekrar dönüp yüreğime değmiş elimimle suyuna dokundum. Sevdiklerimle sarılırken bile; hissedememiştim. . Bu karşılıksız sevgiyi paylaşmayı, mutluluğu paylaşmayı….

–              HOŞCAKAL DEMİYORUM HEP İÇİMDE OLACAKSIN BERRAKLIĞINLA BIRAKTIN YÜREĞİMDE

Umut; bin bir ayaklı,

Umut; güneşte saklı.

Umut; edenler haklı,

Umut; insanın hakkı…

-Nazım Hikmet- şiirini fısıldayarak 2 bölümde görüşmek üzere;  gününüz tüm umutlara açılmış kapı olması ve yüreğiniz sevgiyle, zihiniz şükranla dolsun. Sonsuz saygılarımla…

Gülsüm Hicran ÇAÇUR
www.kafiye.net