DÜŞLERİMİN BÜYÜTTÜĞÜ YERDEYİM


Çocuktum…

Gözleri ışıl ışıl,elleri düş tarlalarında ki düşleri koparacak kadar güçlü,yüreği düşlerinin peşinde koşacak kadar cesur.

Çocuktum… 
Ve bugün tam da çocukluğuma koştum…

Şafak sökmek üzereydi,gökyüzü siyahın griye çalan renginden sıyrılıp mavi ile beyazın kol kola girdiği güne hazırlanıyordu.Hafif bir rüzgar esiyor ve ben rüzgarın içinde çocukluğuma savruluyordum.Kiraz ağaçlarının arasından geçiyor;yemyeşil kırlara konuyordum.Rengarenk çiçeklerden başıma taç yapıyor;kendi yarattığım masalımın prensesi oluyordum.Oyun arkadaşlarımla elele ,yürek yüreğe verip güzel oyunlarda buluşuyordum.

Asya…
Oyun arkadaşım,topladığı çiçeklerle etrafa gülücükler savuruyordu.Aklından geçenleri adeta okuyordum.Belli ki annesine toplamıştı,eve dönünce yüreğinin bahçesinden toplamışcasına sevgiyle verecekti…

Topladığı çiçekleri dikkatli bir şekilde kiraz ağacının dibine bıraktı.
Oyunumuzu tamamlamak için yanıma döndü.Minik kelebekleri kovalamaca,düşlerimize saklama oyunuydu bu.Hani kelebekler uzun yaşayamaz ya;düşlerimize sakladık mı hiç bir şey olmaz onlara…
Sonra düşlerimizi yakalama oyunu oynayacağız.
Biliyor musunuz ?Ne kadar zevkli bir oyundur o.
Bilemezsiniz tabi bu düş bizim düşümüz,burada kimse kimsenin düşünü bilmez ama herkes düş ülkesinde yaşar ve düşleri kadar büyür…

Oyunumuz devam ederken,güneş tüm pırıltılarını etrafa yaymıştı.Kuşlar şen şarkılarını söylüyor,kelebekler uçuyor,çiçekler aheste aheste rüzgarda dans ediyordu.Düşlerimizi kovalamaktan epey yorulmuş,biraz da acıkmıştık. Asya’nın o çok sevdiği kirazlı pastadan olsa da yesek diyorduk.Tam düşlediğimiz pastanın arkasından koşacaktık ki;

Bir de ne görelim.?

Asya’nın annesi elinde koca bir sepet yanımıza doğru geliyordu.İçinde de o en çok sevdiğimiz kirazlı pastadan vardı.Anne eli değmiş gibi öyle sıcak,öyle güzel ve tatlıydı ki oyunu yarıda bırakıp büyük bir iştahla yedik.Hem karnımız hem yüreğimiz doymuştu.Biz oyunumuza koşarken Asya’nın annesi yüzünde tatlı bir gülümsemeyle evin yolunu çoktan tutmuştu…

Asya’nın evlerinin yanında ki bahçede bugün kiraz ağaçları o kadar süslenmişti ki,kırmızı elbise giyinmiş gibi ve bir gelin edasıyla süzülüyordu.Burada koşmak,oynamak ne huzur vericiydi.
Tam oyunlara karışmıştık ki;Asya annesini pencerede el sallarken gördü.İçini bir sıcaklık kapladı.Bunu gözlerinden hissedebiliyordum.Aldığı enerjiyle düş yakalama oyununu o kazandı.Her defasında olduğu gibi aramızda en çok düşü o yakalıyordu.Nasıl yapıyordu bunu düşlerimiz almıyordu…

Bahçenin hemen bitiminde bir ırmak vardı.Düşlerden gemiler yapıp yüzdürürdük üzerinde.Her birine bir isim verir gönderirdik düş ülkesine.Bazen gemilere biz biner sürüklenirdik yine düşlere.Ellerimizi suya daldırır,ayaklarımızı çırpa çırpa,üstümüz başımız ıslanana kadar köpürtürdük suları.Asya bir çığlık atar onun sevincinde bizde adeta havalara uçardık.Yine kim bilir hangi düşün peşinden koşuyordu;

derken:

Ranzanın altından gelen ağlama sesiyle uyandım.

Asya…
Düşlerimin oyun arkadaşı,gülmeyi yüzünden eksik etmeyen,yüreğinin bahçesinden rengarenk çiçekler toplayan,kelebekleri düşlerinde saklayan ve başında tacı prensesleri kıskandıracak güzellikte Asya’m,yine onun sesiydi…

Mavinin ve beyazın kol kola girdiği sabahın ilk ışıklarıyla, yüzünü yine gözyaşlarıyla yıkıyordu.Yastığına süzülen yaşlar,düşlerinde bindiği gemilerde üstünü başını coşkuyla ıslatmaya benzemiyordu.Ve o coşkulu gülücükler,sevinç gözyaşları, düş ülkesinde kalmaya yetmiyordu…

Yetimhanenin soğuk koridorlarında bedeninden çok yüreğinin titremesiyle geçerken,aklından geçenleri yeniden okuyordum.Solan çiçekleri, gözyaşları yeşertemeyecekti.Baharlar gelip geçecek kelebekleri tutmaya ve düşlerinde saklamaya yetmeyecekti.
Oysa ki ne çok isterdi düşlerinden çıkmamayı,düşlerinde kalmayı.
Ya da uyandığında düşlerinin büyüttüğü yerde olmayı…

ÜMRAN YILDIRIM
www.kafiye.net