DAĞ KÖYLERİMİZ

Hep yalnızdır dağ köyleri dört mevsim.

Sessiz sakin.

Kendi içine dönük.

Gecesi, gündüzünü kıskanan.

Gündüzü ise için için yanıp duran.

Yollar baharda çamurdur bileklere kadar. Yağmur sık sık yağdığı için yada bahar ılıklığı ile karlar eridiği için inceden inceye.

Sonbaharda da öyledir, henüz yeni yağmaya başladığı için yağmurlar kışın gelişinin habercisi olarak. Yada henüz kar a dönüşemediğinden havanın soğumadığı için gerektiği kadar.

Kış ortasında ise her yer asfalta keser, kar sık sık yağıp da buz tuttuğu için toprağın üzerinde.

Ayaklarda hep kara lastiktir karda kaymadan yürümek için giyilen. Birde yoksulluktan zaar. Öyle fiyakalı botlar çizmeler filan alacak paraları yoktur ki zaten.

Öyle kış gelince kasabaya yada nahiyeye pazara gitmekte yoktur  kış çıkana kadar. Yollar kapanmıştır. Geçit vermez. İçine döner kış boyu. Odalarda çay içilir tütün içilir ocaklarda yanan odunun dumanı tüter bacalardan sinsi sinsi esen rüzgarın önüne düşerek büklüm büklüm uçup gider bulutların arasına.

Ayakların üzerine el örmesi yün çoraplar giyilir renk renk. Pantalonun paçasıda içine sokulur yün çorabın, yaş a çamura bulanmasın diye.

Üstte de bir kalın kazak yada üst üste giyilmiş birkaç fanila ve gömlek. Onunda üzerine bir mont yada bir gocuk yada bir kaban en kalınından.

Hele birde kahvehane de yoksa, köy odalarında geçer gider, çeşitli muziplikler yaparak birbirlerine zaman zaman vakit.

Bazı köylerde bir transistor lü radyo bulunur muhtarın odasında. Türkü zamanı ve de haber zamanı toplanırlar. Pili bitince de para toplanarak ortak pil alınır radyoya.

Akşam erkenden olur kısa günlerde. Ezan sesi biraz hareketlendirir ortalığı. Yatsı namazına gidenler biraz canlılık getirir yollara. Ellerinde el feneri birbirlerinin gözlerine tuta tuta giderler camiye neşeli gülücüklerle.

Yatsıdan sonra köpekler bekçisidir köyün. En ufak bir gürültüde hemen duyarsınız havlamalarını yüksek sesle. Birde birbirlerine de haber verirler tetikte olun diye.

Bazen köyü kurtlar basar, kışın çok sert geçtiği yıllarda. Yiyecek bulamayıp aç kaldıklarında ağılları basarlar. Sabaha karşı her kes uykudayken. Kurt puslu havayı sever ya. İşte o zaman bir kurt ve köpek savaşı başlar köyün içinde. Köylülerde katılınca bu harbe ellerindeki silahlarla curcuna kopar ortalıkta birkaç kurt ölür birkaç köpek yaralanır. Birkaç da kuzu veyahut keçi kaçırılır kurtlar tarafından, muharebe biter böylece.

Bazen de pencereden dışarıya baktığınızda bir kurtla göz göze gelebilirsiniz yada bir çakalla veya tilkiyle. Aranızda bir cam vardır sadece ama tedirgindir hayvan ve de işkilli, siz ondan korkarsınız o da sizden sonuçta pırnal gözlerine birkaç dakika bakarsınız yarı ürkek yarı tedirgin sonra döner arkasını gider hayvan, zaten o sizden korkmuştur ya.

Sabahleyin sabah namazıyla uyanılır erkenden.

Horozlar haber verir sabahın geldiğini şarkı söylercesine.

Tarhana çorbaları kaynatılır mis gibi kokularıyla bizim özendiğimiz. Hem de ev yapımı kendileri tarafından yapılan damak zevklerine göre. Birde yanında iri başlı bir soğan kırıldı mı kızarmış ekmek tereyağı ve de tuluk peyniriyle yemeye doyamazsınız. Üstüne de birkaç bardak çay. Birde “o kör olası cıgara” onların deyimiyle. Demeyin gitsin keyfine köylülerin.

Yazınsa yine tep tenhadır ortalık. Köyü ihtiyar dedelerle nineler birde ihtiyar köpekler ve hastalar bekler. Gençler gücü kuvveti yerinde olanlar iştedir de ondan. Çift çubuk harman talan derken mahsul üretilir ambarlara getirilip doldurulur.

Ayrıca kadınların hepsi de kışlık yiyecekleri hazırlarlar birbirleri ile yardımlaşarak. Erişte kesilir, yufka açılır hafif kızartılarak börek yapmak için ramazanda. Biber domates patlıcan bamya kurutulur. Bulgur kaynatılır. Peynir çökelek yapılır. Herkesin sağımlık birkaç hayvanı vardır nasıl olsa.

Sonra. Düğünler hep mahsul sonu yapılır kışa girerken sonbaharın bitiminde. Her şey bol bol hazırlanır yemekler, börekler, tatlılar, doyum döküm yenilir içilir eğlenilir.

İşte böyledir ülkemin dağ köyleri. Sessiz sakin ama bereketli ama insancıl ama gülüp oynayıp  yardımlaşmalarla birbirleriyle dostcasına. 

Böyledir ya bizim dağ köylerimiz kendi kendine yeter durur hep…

Elektriği, suyu, yolu, doktoru, ebesi olmasa da.

Nasıl olsa askerde sıhhiyelik yapmış biri bulunur hastalar için.

Ninesinden el almış bir ebede vardır elbet.

Kimse şikayetçi değildir.

Mutludurlar hep.

Birde mahsul para etse ya…

 

Hüsnü SÖNMEZER 15.mayıs.2013
www.kafiye.net