HAZAN

Ne zaman haelse sarı sarı yapraklar düşse dalından ve sürüklense rüzgârın önünde aklıma düşersin. Güneş ne kadar ısıtırsa ısıtsın dağları, ovaları, ne kadar parlak olursa olsun hep hüzündür içim, üşürüm. Üstüme üstüme yürür hüzünlü güz gülleri. Bilirim ki acılardır içimde yankılanan, özlemi içimde ateş olup yanar geçen günlerin, bedenim buzlar içinde titrerim. Ne zaman hazan mevsimi gelse, dağ doruklarında insanın içini ürperten rüzgârın uğultusunda bana küs ıslığını duyarım. İçime dalga dalga nakşolur yokluğun. Rüzgârda dalları kırılmış bir ağacın hüznü gibi suskun dururum.

Bilir misin? Kendini anlatamamak ne kadar acıdır, en çok ona yanar yüreğin. Belkide tüm acı çekenlerin yazgısıyım. Kimsesizlerin dostu, yalnızların yoldaşıyım. Yüreklerdeki sarı sonbahar, gözlerde yeşil ve mavinin ardına gizlenmiş hüzünlü güz günüyüm. Hayatımdaki bir damla aşk iksiri kırık kadehlerde yudumladığım. Bir tutam şiir, bir zerre söz volkanlar gibi dağlayıcı kor. Yüreğimin derinliklerindeki sınırsız sevgi seliyle sana gelmeyi, sıcak kalbine sokulup kaybolmayı ne çok isterdim. Ne zaman güz günleri gelse sararır yeşeren umutlarım. Hoyrat rüzgârlarla savrulur incecik dallarım, bir yaprağımı daha kaybederim ömrümün sevgi çınarından. Ömrüm bir yarada olsa yüreğimde, savrulan bir sonbahar yaprağına sarılı olsa da adım, ben yine mehtabın kollarında yeni yetme sevdalar tomurcuklandırıp bahara sarmalıyım.

Ne zaman sonbahar gelse unuturum içimdeki mavinin çığlıklarını, beyaz ışığını, yakamozları, dolunayları, baştan aşağı acıya keser her yanım. Her sonbahar gelişinde ayrılıkları, elvedaları, yalnızlıkları, özlemleri ve birde adı konmayan iç çekişleri düşünürüm. Yel değirmeni gibi savrulan sevdaları, kalpte kalan gizli sırları ve bir ömür boyu kanayan yaraları düşünürüm.
Fahriye HAMZAÇEBİ
www.kafiye.net