şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Geçmiş bu günle, gelecek şimdi ile ve bütün bunlar bir ulusun değerleriyle farklılaşıyor, renkleniyor, farklı bir anlam buluyor. Bir 23 Nisan daha gelip geçti. Bazı şeyler değişse de kutlamalar bakımından halen sevinçle görüyorum ki, değişmeyen güzellikler, o paylaşım ruhu çocukların gözlerindeki sevinç ışıltıları, rengarenk elbiseleri içinde saf ve temiz kalpleriyle geleceğimizin aydınlık güneşleri onlar…
Lailahe illallah Cuma’nın sebebiyle, Muhammedün Resullullah gerek yüzün gölgesiyle dünya ve ahiret muradımı ver.
Melekler duasıyla, Ya vedüdüm, entel maksudum, Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, cennet kapılarını aç, benim günahımdan geç.
Tarihte unutmadığımız anlar vardır. O anlardan biride sevgili Efendimizin Mekkeli sahabesiyle birlikte Medineye hicretidir. İslam tarihinde çığır açan Bu kutlu yolculuğun 1435. yılını kutluyoruz.
Tarihin yapraklarını çevirdiğimiz zaman görüyoruz ki;
Düşünce ve edebiyat tarihimizde önemli köşe taşlarından birisi olan Cemil Meriç 12 Aralık 1916 doğumlu. 1916 insanlığın kan, gözyaşı, salgın hastalıklar, toplu kıyımlar, savaş ve ölümle sınandığı 1. Dünya Savaşı’nın en çetin yıllarından birisi. Yirminci Yüzyıl’ın ilk çeyreğinde doğan kuşak ne talihsizdir. Bu evrensel talihsizlik neredeyse her birinin kişisel hayatlarında etkili olmuştur.
Öyle çok severiz ki biz ol Hatem’ül Enbiya’yı… Tarifi imkânsız bir aşkın çoğul müptelalarıyız.
Fikrimizdeki onulmaz sanılan yaraların merhemi, kalbimizdeki her türlü endişenin devası; kalbi mahzun, yüzü tebessüm eden Efendimiz O bizim…
Yaşadığım şehirde hazan rüzgârları esmekte şimdi. Yavaş yavaş esen rüzgârın hükmü o kadar geçersiz ki her şey yerli yerinde. Evler, sokaklar, kapıların önlerine park edilmiş araçlar kımıltısız duruyorlar. Yalnızca kurumuş yapraklar, sokaktaki aciz kâğıt parçaları ve gökyüzündeki bulutlar rüzgârın incecik nefesiyle savruluyorlar oradan oraya. Akıp giden günlerimiz misali.
Naçar kaldım öksüz bir derdin elinde.
Hekim bilmez yar bilmez bu acıyı.
Sattı kehribar gözlerini yüreğime,
Savuştu gitti mağrur mağrur bırakarak acıyı.
En çokta kendime susuyorum…
Nedenini,niçinini bilmeden,kime,kimlere diye sormadan en çokta kendime susuyorum.
Yanlışlara,doğrulara aldırmadan,yolun sonunu görmeden susuyorum..Hani bazen insan kendini bile duymaz ya da duysa da dinlemez ya işte öyle bir halde susuyorum.
Yine saatler ilerledi…
Artık bir şeyler yazmak için çok geçti.
Şarkılar bu saatte daha bir ağır.Kelimeler beni daha çok yoruyordu.
Yürek sesi,müzik sesi,bir de o’nun sesi karıştı birbirine.
Kalem onları öylece dinledi.
Şefkat deyince hep kadınlar ve anneler çağrışım yapar bende.
Kadınlar , fizyolojisi ve psikoloji açısından farklı bir tabiata sahip , analık buuduyla çok şefkatli, sevecen , Rahîm olan Allah’ın rahmet tecellîsi olması itibariyle de