şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Bir insanı anlamaya çalışmak, anlamak; bilmekle, düşünmekle, tanımakla, gözlemlemekle, değişimi kabullenmekle, empati kurmakla mümkündür. Bunlar için ise, elbette ki farkındalık ve anlamaya isteklilik gerekir.
Ben ve benim gibi bireylerden oluşmuş bir toplumun, gerek gizli gerekse aşikâr bir takım baskılayıcılığına ve yanlış tutumlarına itiraz etmemin bir sakıncası yoktur herhalde. Toplum içindeki yazılı ve etik kurallara riayet ettiğimiz halde, bireysel yaşantımız için kullandığımız karar mekanizmamıza çomak sokanlara benim itirazım.
Elde bağlama gezer diyarları,
O ki; ozandır söyler sevdaları.
Kuştan, böcekten çıkarak yola,
Sona saklar her sözün aslını.
Bazen ruh sahip çıkamaz gönlüne. Gönül alabildiğince özgürleşir ve kimse kestiremez nereye gideceğini. Bir bakmışsın hiç gitmemesi gereken birine gider yerleşiverir. Ve ne ruh ne de ruhun sahibi “gönlüm dur, nereye gidiyorsun, yanlış yöndesin” diyemez. Ya peşinden sürüklenirsin ya da gönlünü gittiği yerde bırakır öylece geri gelmesini beklersin.
Kimi zaman çoğumuzun kendi kendine sorduğu bir soru bu. Ölmek mi kolay yaşamak mı? Öyle bir dar boğaza girer ki hayat denilen nefes denizimiz, yutkunamayız. Gerek ağır sözlerin, gerek ağır yaşam şartlarının ardını hep karanlık görürüz. Gecenin içinden çıkılmaz, güneş bir daha doğmaz, bu hayat böyle çekilmez der, kahrederiz.
Denizli, Türkiye’nin en havalı şehridir. Öyle ki, tüm bakanlarımızın hemen dikkatini çekiveriyor. Sağlıktan, eğitime, iç işlerinden, maliyesine kadar hemen hemen tüm bürokratların göz bebeğiyiz. Bize bu havayı veren, tarihi ve turistlik mekânlarımız değil tabi ki. Doğal güzelliklerimiz ve başarılarımız da değil. Biz istenilen ölçülerde, ne büyük ne küçük diye atfedilen, deneme tahtasının ta kendisiyiz.
Küçükler için komik, büyükler için ciddi ve anlamlı, yurt dışındaki tanıdıklarımız için memleketimizin resimlerini içeren tebrik kartlarını hazırladınız mı bu bayram? Kart yerine, gösterişli bir mektup yazıp içine bir de kurutulmuş bir gül koyduysanız pek âlâ. “Sevgili (teyze, amca, dayı, babaanne), nasılsınız, iyi misiniz? Bizlere sorarsan biz çok iyiyiz” diye başlayan, edebi olarak hataları olsa da içten gele gele ilk ağızdan çıkarak yazdığımız o mektuplar, o kartlar yok mu?
Töre, kelime kökü itibariyle, eski İbranice’den (Tora/Tevrat), ve Moğalca’dan (Tör/Devlet) dilimize yerleşmiş olup, yazılmaya bile gerek olmayan, uyulması zorunlu, kesin kural demektir.
İlk, doğruluğu kabul görmüş; gerek İlahi, gerekse kültürel bir kanun olarak tanınan töre, zaman içinde doğruluğunu koruyamamış, hurafe ve yanlış yaşam örneklerini de içine almıştır. Nesiller boyu devam ettirilen, vazgeçilmezlerimizden olan törelerimiz, her nesilde, bir yanlış yaşam
Kültür, toplumun bilgi, inanç ve davranışlarının bütünü ve bu bütünün tüm parçaları ile oluşan yaşam biçimidir. Okul kültürü de değerleri, normları, varsayımları, seremonileri, hikâyeleri, adetleri vs. içinde barındıran, kuruma özgü bir yaşam biçimidir. Bu kültürün oluşumunda
liderden sonra en büyük etki öğretmenlerdir. Her insan farklı bir dünyadır. Her insanın kendi yaşam biçimleri, değerleri, adetleri, normları, varsayımları vs. vardır. Böyle bir durumda
Zaman, mutluluk havuzunun suyu zaman, hüzünlerin gözyaşı zaman, aydınlıkla karanlığın vagonları zaman…
Her bir zerresini binlerce iş ve eylemlerle doldurduğumuz, eskidikçe değer kazanan zaman…
Saatler, günler, aylar, yıllar, asırlar daha nice ölçümlerde durduramadığımız,
yavaşlatamadığımız, biriktiremediğimiz zaman…