şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Gözümün gördüğü gönlümün sevdiği ilk adamdı o, çocukluğumun genç kızlığa attığı ilk adım. Farklı heyecanın bende oluşmasıydı. Güneşin batışını bekleyen akşam saati, geceyi bölen güzel sesti o. Vahap’dı adı.Mahallenin yakışıklısı. Işıltılar arasından herkese gülücük atar, muzur bir ifadeyle süzerdi etrafı. Birini bana savursa.. Günün anlam
Belli ki karanlıkta bir ışık bulacağım
Dipsiz bir kuyudayım soğuk suda bedenim
Doğruluk ve aşk için burada kalacağım
Bağlandım bir güzele, benim varlık nedenim
Demek ki anlamsızmış dilinden dökülenler
Yazık, çok geç anladım varlığın yalan imiş
Aşkı, suçlu sanırmış hep boynu bükülenler
Hüzün denen ucube, aşkından kalan imiş
O gün, karşı komşunun diktiği çiçekli elbiseyi giydirmişti bana babaannem. Şaşkındım ve bir o kadar da mutlu. Kendi etrafımda döndüğümde eteklerim açılıyor, bacaklarımın gözükmesi hoşuma gidiyordu. Zıplaya zıplaya adı Fışkıran olan çeşmemizin yanına gittim. Bakracın içini bir güzel yıkayıp doldurdum. O arada yan komşumuzun oğlu Şükrü bana bakıyordu. Bu bakış farklıydı anlam veremedim. Üzerimdeki elbisenin bana verdiği mutlulukla pek de önemsemedim.
Aşkın, kollarımda sanki buz gibi
Sevgin gözlerimde ince toz gibi
Sineme saplanan acı söz gibi
Savrulup dururum sensiz olunca
Gölde heyecan verici manzaranın nihayetlenmesiyle birbirimizle ilgilenmeye başladık. Çayımız demlenedursun, oradan buradan konuşmaya başladık. Laf döndü dolaştı, sevgilisinin hasretiyle gözyaşı döken Akif’e geldi. Babasının hali vakti yerindeydi. Bol para geliyordu. Sevgiliyle de yerdi, içerdi de… İstediği gibi har vurup harman savurabilirdi. Virane’ye dönünce bu konuyu dile getirmeye karar verdik.
Acılarını ve gözyaşlarını hapsettiği bavulu elinde otogara doğru ilerliyordu Rüzgar Bakışlı Kız. Her zaman olduğu gibi yine yalnızdı. Benim varlığım ona ayrı bir yokluk katıyordu sanki. Son kez yürüyorduk yan yana bu yolda, bunu kendime bile itiraf edemiyordum. Konuşmadan ilerledik bir süre, dilime öksüz bir ‘gitme’ sözcüğü takıldı ama duyulmadı bir türlü… Ayaz bir ayrılığa bürünüyordu kent. Aşkın bazen vazgeçmek olduğunu yokluğu öğretiyordu bana.
Kızı oğlundan küçüktü. O, ağabeyinden daha hafif atlatmıştı hastalığı… Yediği lezzetli kızamık şekerleri de yanına kâr kalmıştı. Fakat oğlu bir türlü halk arasındaki deyimle kızamık dökemiyordu. Ateşleniyor, ateşiyle kendinden geçiyordu küçücük çocuk. Oğlu kucağında alev aldıkça annenin de yüreği tutuşuyordu. Yüreğinin alazıyla o gün işe gitmesi mümkün değildi. Oğlunu bu halden kurtarmadan gökyüzüne keyifle bakması da imkânsızdı. Eşi yola koyuldu işe gitmek için
Yirmili yaştaydım. Gazetede gördüm iş ilanını. Alsancak’ta tanınmış büyük bir mağaza açılıyormuş, başvurumu yaptım. Birkaç gün içinde çağrı geldi. Mülakatı Efes otelinde petek salonunda yapılacağını duyurdular. Siyah kloş etek ve mendil yaka kısa ceketimle siyah, hafif yüksek ökçe sandalet imle uçuk makyajımla o gün çok güzeldim
Seni şu gönlüme hapis eyledim,
Yıllar boyunca feryat eyledim,
Ela gözlerinde seyran eyledim,
Ben seni Yusuf’um diyerek sevdim!