Sevmekten Korkulur mu?

Anadolu’da küçük bir kasabanın hastane poliklinigi önü. 1974 yılları henüz kasabalarda yeteri kadar doktor olmadığı için hastalar ister istemez hastane poliklinikleri önünde sırayla muayeneye giriyorlardı. lise öğrencisi olan genç kız ve oğlan bir hastanın yanında duruyorlardı. Kravatlı resmi giyimli biri genç olanın yanına yaklaştı:
– Baban nerede Mehmet? Çok acele onunla konuşmam gerek.
– Ben de bilmiyorum şu an nerede olduğunu. Ama istiyorsan bulayım Avukat bey.
– Çok acil lazım bulursan iyi olur.
– Tamam ben biraz sonra gider onu bulurum sana gelmesini sağlarım.

Genç oğlan annesine döndü:
– Anne, ben babamı bulayım. Nasıl olsa daha sana sıra çok. Onun gideceği bir iki tane kahve var orada bulurum. Senin yanında nasıl olsa arkadaşın Neslihan var. Ben yetişemezsem doktor çağırdığında Sen onunla içeriye girersin. Şimdi gidip babamı bulmasam bana çok kızar. 
– Tamam oğlum, Sen beni düşünme nasılsa Neslihan yanımda. O benimle ilgilenir, sen burayı merak etme.
– Mehmet ben buradayım, sen gelinceye kadar annenin yanından ayrılmam. 
– Hadi bana daha sonra ben gidiyorum.

Annesini ve sevdiği kızı Neslihan’ı hastanede bırakarak babasını aramaya çıktı. Babasını araması fazla uzun sürmedi, babasının gidebileceği 3 kahveyi de dolaştı fakat babasını bulamadı. Bir iki dükkana da bakarak babasının buralarda olup olmadığını sordu. Dükkanlardan da olumsuz cevap aldı. Annesi hastanede olduğu için fazla vakit kaybetmek istemedi hemen hastaneye döndü.

Hastane koridorlarında hızlı adımlarla annesinin bulunduğu poliklinik önüne yürüdü. Annesi henüz muayene olmamış arkadaşı Neslihan annesiyle beraber duruyordu. Bir de annesinin yanından oturduğu sandalyeden kalkıp kendisine doğru gelen babasını gördü. Babası çok sinirliydi.

– Sen neredesin Mehmet, anneni muayene ettirmeyecek misin? Onun başından neden ayrıldın, onu burada yalnız başına neden bıraktın?

– Baba, az önce avukat geldi, çok acil seni bulmamı istedi…

Baba, oğlunun konuşmasına ve avukatla ilgili konuyu anlatmasına fırsat vermeden hastane koridorlarında 19 yaşlarında olan Mehmet’in suratına bir tokat vurdu. Daha ne olduğunu anlamayan Mehmet babasından ikinci bir Tokat daha yedi.

– Baba, ben seni bulmak için buradan ayrıldım. Avukat seni aramış bulamamış, benden de seni bulmamı istedi.

– Ben sana demedim mi anneni muayeneye getireceksin, başka bir işin yok, hatta bugün okula bile gitmemeni istedim.

Mehmet susmuş, başından kaynar sular dökülürken babasından bir tokat daha yedi. Babası bir tokat daha vurmak için elini kaldırdığında;

– Baba, senden ricam o tokatı suratıma vurma, yeter artık!

Babası, oğlunun bu sözü üzerine havada kalan elini yavaşça yan tarafa indirdi. Baba da, ogulda kısa bir hareketsizlik sonucu muayene sırası bekleyen anne koşarak baba ile oğul arasına girdi.

– Yeter artık, utanmıyor musun koskoca çocuğa herkesin gözünde tokat atmaya. O senin için dışarılarda koştururken Sen burada yanına geldiğinde dinlemeden dövüyorsun. Benim yanımda Neslihan kızım vardı, seni araması için onu ben gönderdim. Ama sen bana sormadan, utanmadan herkesin gözü önünde çocuğu dövdün.

– Anne, babam geldi nasıl olsa, ben çıkayım.
– Tamam oğlum Sen git, Ben Neslihan’la muayene olur, sonra eve giderim. Baban da ne isterse onu yapsın. Avukatına mi gidecek, mahkeme kapılarına mı gidecek, nereye gidecekse oralara gitsin.

Mehmet hastane koridorlarında yediği tokatlardan değil sevdiği kız arkadaşı Neslihan’ın önünde babasından tokat yemesi, hem de hastane koridorunda kendisine konuşma fırsatı vermeden suçsuz yere dövülmesi.

Mehmet, karışık duygular içerisinde kasabanın dışına doğru çıktı. Çok üzgündü. Babasının yaptığı düşüncesizce hareketine mi üzülsün, yoksa sevdiği kızın önünde bu yaşta tokat yemesine mı üzülsün! Onun hastane koridorlarında sıra bekleyen hastaların önünde suratına akşeden, kulakları sonra belgesini suratın inen o üç tokat mı! Hangi birini üzülsün!

Akşamüzeri sevdiği kızla kır kahvesinde buluştu. Uzun süre birbirlerine baktılar. konuşamadılar. Mehmet kendisinde konuşacak cesareti bulamıyordu. Neslihan ise yaşanan olayın şaşkınlığı içerisinde sevdiği oğlanın gözleri önünde babasından yediği o tokalar. Bir türlü konuşmayı başlatamıyordu. Sonunda Mehmet kendini toparladı.

– Neslihan, canım, sana bugüne kadar neden evet diyemediğimi sanırım bugün çok iyi anlamışsındır.
– Üzülme Mehmet. Ben seni gerçekten seviyorum. Bugünkü olay kabul edilecek gibi değil. Babanın yaptığı o davranış ona yakışmadı. Bir yanda sen Bir yanda baban. Hele annenin hasta halinde yaşadığı olay. Babanın seni döğmemesi için koşarak seninle babanın arasına girmesi beni o kadar duygulandırdı ki… Babana söyleyebilecek hiçbir söz bulamıyorum.

– Bak canım, seneye benim okulum bitecek. Ben üniversite için mutlaka buraya en uzak bir il seçeceğim. Ben buradan gittikten sonra sen burada kalacaksın, üniversiteyi okumayı düşünmüyorsun. Ben huzuru seçmek istiyorum. Evden, ailemden, bulunduğum şehirden ne kadar uzak olursam o kadar iyi olacak. Bıktım artık küçük düşürülmekten! Bu sadece bu gün olmadı ki….

– Mehmet, benim ailem üniversiteyi okumama izin vermiyor. Üniversitedeki olaylar çok tehlikeli. Bu nedenle ailem liseyi bitirdikten sonra okumayacaksın diyor. Biliyorsun ben meslek lisesi mezunu olacağım, mesleğimle ilgili alanda burada çalışmaya başlayacağım. Şunu unutma ki seni bekleyeceğim, seni çok seviyorum.

Mehmet üzgün, nemli gözlerle bakmaya devam ediyordu. O kadar çok şeyler söylemek istiyordu ki, bütün konuşacakları boğazında düğümleniyordu. Neslihan da susmustu. Nemli gözlerle sevdiğini sevdiğini seyrediyordu. Sadece buralardan kaçmak, çok ama çok uzaklara giderek haksızlıklara uzak kalmak. Mehmet son bir gayretle cesaretini topladı konuşmaya başladı.

– Canım, Ben de seni seviyorum. Seninle evlenmeyi, yuva kurmayı çok isterim. Ancak seni mutlu edememekten korkuyorum. Çünkü benim ailem de büyük sorunlar var. Öyle sorunlu aileyiz ki, babam ile amcam arasında kavgalar var. Ayrıca babam ile anne tarafimda kavga ve sorunlar var. Bu sorunlar seninle evlendiğimde devam edecektir diye korkuyorum. Bu kadar sorunlar arasında seni mutlu edememekten korkuyorum. Benim babam düşünmeden çok olumsuz hareketler yapıyor. Eli maşalı biridir. Kızdığı zaman ne yapacağı belli olmaz. İnsanların yanındaymış, büyükmüş küçükmüş demeden patlatır tokadı.

Benim babam benim annemi çok dögmüştür. Ben çocukluğumu hatırlamam. Aile arasındaki geçimsizlikler beni çok olumsuz etkiledi. Lise biter bitmez bir daha geri gelmemek üzere bir ile giderek orada yeniden yaşamaya çalışmak. Üniversiteyi okuyup öğretmen olabilmek bütün isteğim. Asıl hedefim Avukat olabilmek, ama avukatlıkla birlikte öğretmenin yürütmekte güzel bir şey.

Ben sana güvence veremiyorum. Beni bekle, üniversiteyi bitirdikten sonra seninle evlenirim diyemiyorum.Çünkü anarşinin kol gezdiği üniversitelerde okumak çok zor. Ne zaman öleceğim, ne zaman sağlıklı bir yaşama döneceğim belli olmaz diye sana güvence veremiyorum. Seni üzmek istemiyorum, üzmeye de hakkım yok zaten. Sana söz versem, evet desem, şimdi nişan yüzüğü taksak ve üniversiteyi bitirince düğün yapalım desem sen mutlaka kabul edeceksin. Ben üniversite okurken kaza kurşunu ile ölüp gidersem sana yazık etmiş olurum. Seni çok üzmüş olurum.

– Mehmet bunları düşünme. Kaderin önüne geçilemez. Ben seni çok seviyorum, seni üniversite bitirince kadar beklemeye de kararlıyım. Nişan yüzükleri takarız birbirimizi bekleriz.

-Canım, haklısın ama benim sana bu konuda söz vermem gerçekten çok zor. Önümüzde uzun bir altı yıl var. Senden ricam bana ümit bağlama, beni bekleme. Aile sorunlarım o kadar çok ki, bu sorunlar içerisine bir de ekonomik sıkıntılar ortalığı karıştırmaktadır. Ben kendimi toparlama dan evlenmeyi düşünmüyorum. Bir sürü sorun içerisinde evlenerek eşimi mutsuz bir yaşam içerisine sokmayı asla düşünemem.

– Mehmet, bu şekilde düşünme ne olur.

– Neslihan, ben de seninle bir ömür boyu yaşamak isterim. Ancak kendi sorunlarını çözmeden evlenmeyi düşünmüyorum. Siyasi sorunlar içerisinde, hele hele her gün 15- 20 kişinin öldürüldüğü siyasi olaylar içerisinde okumanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Bu zorlukların içerisine seni sülük yemem canım. Seni beraber yaşayacağımız bir yaşam da mutsuz bir olarak yaşatamam. Nasip bir gün ortalık yatışır sen sağ ben sağ ol karşılaşırsak o zaman beraberliği düşünebilirim. Yaşamımda bütün terslikler, bütün belalar beni buluyor. Sen mutsuzluğa degil mutlu bir yaşama layıksın.

– Ben seni çok sevdim, unutma seni bekleyeceğim. Seni asla bırakmayı düşünmüyorum.

– Artık geç oldu, kalkalım. İki dost olarak ayrılalım, ilerideki yaşamda karşılaştığımızda birbirimize selam vermeye yüzümüz olsun.

İki genç konuşmalarını bitirdiler. Ayağa kalktılar, son Bir defa birbirlerine sarıldılar. Gözyaşları artık sel olmuştur.çünkü birbirini seven iki genç bir aile dramı içerisinde sevgilerini aşklarını bir ömür boyu birleştiremiyeceklerdi. Uzun bir süre birbirlerine sarılı kaldılar. Son bir hamleyle genç delikanlı sevgilisinden ayrıldı. Güneş batmış ortalıkta kararmaya başlamıştı. Çevredeki insanlar onların gözyaşlarını göremiyordu artık. İki genç de evlerinin yolunu tutarken akşam ezanı okunuyordu.

Karabağlar/ 15.9.1988 
Hüseyin Durmuş
Emekli edebiyat öğretmeni
Şair yazar 
www.kafiye.net