Rİ RA RO RUM 3

Aşkın efsunu saracak etrafını ve ulaştıracak mutlaka seni korkunun gizinde kalmış o diyara.

Yedi kat alem yaratılırken dünya inslere ve hayvanlara tahsis edildi.Üç kere yok olacak ve son kez hayat bulacak yaşam, denildi. Üç kere son buldu yaşam .

Sen kitabı açan!!! Yaşamın son kez hayat bulma vaktidir seninle.

Bilinmeyen gölgeler alemine adım adım yaklaş. Acı çeken ruhların seslerini duyuyorken savaş bilinmeyenlerle. Önce inslerin çocuklarını, manya ve cucin ırkını ve onların yoldaşlarını kurtar. Ey dünyanın sırlarında gezinen savaşçı! Son yok oluştan sonra, Güneş ve Ay 100033. kez yan yana geldiğinde rüyalarını birleştir. Birleştir ki diyar diyar gezmiş o cucin yol göstersin sana.”

Son satırları okurken bedenini saran uykunun rahatlatıcı ve serseri kollarına teslim oldu.

Karin, rüyasında sisli ve karanlık bir ormanın pençesindeydi. Dört bir yanı ağaçlarla kaplıydı. Dallar, yüzünü okşayarak gecenin gizeminden koruyorlardı sanki.

İnce, tatlı bir tınıyla ona seslenen birini duyar gibi oldu:

“Karin… Kariiiin… Hadre billaye sürra…”

Başını sesin geldiği yöne doğru çevirince, zifiri geceyi bölen bir ışık hüzmesi gördü. Donup kaldı, ne yapacağını, ne düşüneceğini bilemedi. Neyle karşı karşıya olduğunun bilinmezliği içini titretiyordu. Uyanmak istiyor ama bir türlü uyanamıyordu. Işık hüzmesi iyice belirginleşti. Kıvrımlı boynuzuyla gecenin karanlığına meydan okuyan siyah bir tulpar ona doğru yaklaşıyordu. Sırtında büyüleyici güzellikte bir kadın vardı.

Kadının güzelliği, Karin’in az önceki uyanma isteğini tamamen yok etti. Göz göze geldikleri anda zaman durdu. Onun, bulduğu kitabın kapağında resmedilen kehribar gözlü kadın olduğunu anladı. Önce hafif, sonra güçlü bir yankıyla şu sözler döndü etrafında:

“Hayat hiçbir zaman kendiliğinden sana teslim olmaz. Gizemi keşfet ve inan.İnan güzele ulaştıracak seni o gaiplerdeki melodi ve adım adım yaklaşacaksın bilinmeyenlerin gölgeler alemine.”

Kadın bir aşk şarkısı söyler gibi üç kez fısıldadı:

“Hani hadre hani hadre timasu…”

Bu sözlere eşlik eden melodiyle birlikte kadına karşı içini ısıtan bir sevgi seli sardı’ Karin’i.

Kehribar rengi gözleriyle büyüleyici güzellikteki kadın ise tatlı bir gülümsemeyle sisin arasından yitip gitti. İçini ısıtan sevgi seli hala yüreğindeyken Maya’nın sesiyle irkildi.

“Çikolatalı kekin ha zıııırrr!!!”

Maya’nın adeta çığıran sesiyle uyanmamak mümkün değildi .

“Asıl kabus bu olmalı.”diye söylendi.

Mahmur mahmur gözlerini ovuştururken komodinin üzerinde duran kitabı gördü. Maya bir anne edasıyla odayı toplamaya gayretine düşünce, aceleyle alıp yastığının altına koydu.

Maya, odayı toplamaya ara verip suratında koca bir gülümsemeyle:

“Oğlum, çikolatalı kek hazır. Seni mutfakta bekliyoruz.” dedi.

“Bana biraz izin verir misin? Hemen geliyorum.”dedi sersem bir ses tonu.

Maya, yüzündeki koca gülümsemenin yerine geçen kabullenmişlikle:

“Peki.” diyerek dışarı çıktı.

Elini yüzünü yıkayıp üzerini değitirdikten sonra aşağıya indi.Tüm ev ve komşu ahalisi meraklı gözlerle etrafını sardı.Hepsi bir ağızdan konuştukları için ne dedikleri pek anlaşılmıyordu. Kardeşi Melisa ile arkadaşları Şan ve İzhak üçlü bir koltuğa zor bela sığışmıştı. Ne de olsa Şan tosun gibiydi. Sanki güçlü bir nefes alsalar her biri bir tarafa fırlayacakmış gibi duruyordu. Hararetle fısıldaşıyorlardı. Onu görünce konuşmalarını yarıda bıraktılar.

Dostları olduklarını iddia eden komşuları da oradaydı. Delikanlı, bugünlerde kimin dost kimin düşman olduğunu anlayacak kapasitede değildi. “Dost diyorlarsa dosttur işte.” diye geçirdi içinden.

Meraklı oluşuyla bilinen Necla, çoğunlukla bu işini gücünü unutup kendini FBI ajanı ilan eder hep başkalarının işine karışırdı. Nereye baksanız orada bitiveren tiplerdendi. Ancak ne hikmettir ki bütün bu karmaşanın içinde Necla sadece kendisiyle ilgileniyordu. Aynada kendini süzdü,süzdü…Çok güzel olduğuna karar verme aşamasını geçmiş olacak ki dönüp heyecanla sıraladı:

“ Neler oldu? Karin! Üzüldün mü? En çok neye üzüldün? Ben sana canın sıkılınca benim yanıma gel, ben seni dinlerim, sıkıntın geçer demiyor muyum? Yoksaa… Yoksaaa artık arkadaş değil miyiz? Söylesene küçük dilini mi yuttun? Hadiii, anlat neler oldu???”

Bunları söylerken öylesine içtendi ki, o çatlak görünüşlü, umursamaz tavırlı kadın kaybolmuş, gerçekten endişeli bir dosta dönüşmüştü. Ancak bu kadar soruyu ardı ardına sıralama yeteneğine bakılacak olursa sıkıntıları gidermek bir yana artırma ihtimali çok yüksekti.

Karin, tam Necla’nın sorularını yanıtlamak için ağzını açacak oldu, Armina pörtlek gözlerini döndüre döndüre atıldı:

“Yaşananlar inanılacak gibi değil oğlum. Seni koruyamadığımız için çok üzgünüz, çooook. Doğru söyle bana, hiç mi bir şeycik hatırlamıyorsun? Gözümün içine bak ölllümmmü gör söyle!”

Armina Hanım, bu sözlerin sonunu Karin’in yüzünü çenesinden yakalayarak mutlak bir göz teması kurma vasıtasıyla getirmişti.Herhalde göz temasının gerçekleri açığa çıkarabileceğini düşünmüştü. Tam herhangi bir soruya yanıt vermeye niyetliyken, kalabalığın arasından ona doğru yaklaşan İzhak’ı gördü.Sarı saçlarıyla pek havalı gözüken delikanlı, kalabalığın arasından Karin’e ulaşıp koluna girdi:

“Gel bakalım delikanlı. Sana biraz nefes aldırayım.” Salonun bahçeye açılan kapısından dışarı çıktılar. Akşamın enfes kokusunu içlerine çeken iki delikanlı birbirine bakıp gülümsedi. İzhak’ı pek hatırlamıyordu.Yine de aralarındaki olumlu enerji hemen sarmıştı benliğini.

Devamı var

Gülşah TANAĞARDI
www.kafiye.net