Kategoriler

Arşivler


Tarih 23 Ağu 2015 Kategori: Aysel AL

SOĞUSUN GÖLGEM

SOĞUSUN GÖLGEM(Gülce-Akrostik)

 

 

Ayrılıklardan bahsetme dinlemem
E
gözleri zeytin, sözümü dinle!
Se
Slenişim göğün yedinci katında
Yet
Er bunca çaba, uğraş, çile
Gel, ka
Ldırımlara düşen gölgemi soğut…

Asrın olayını anlatma bana, duymam
E
Ytarihi tersine okuyan imge !
Ya
Stuttuğum günler daha geçmedi 
Bit
Er bu kara dilimli zaman karpuzu
Tut ka
Ldır yeri göğe, al biraz öğüt…

Ah bir kıvılcım yakımına ağlayan takvim
E
yokuş yukarı çember çeviren çocuk!
Ba
Syüreğimin caddelerine ayak izini !
Tüt
Er gözlerimde o ürkek gözlerin tüter
Sen bi
Lemezsin ayrılığı, yaşamadın ki…

Aysel AL

www.kafiye.net

 

 


Tarih 23 Ağu 2015 Kategori: Aysel AL

ÇAĞRI

ÇAĞRI (Gülce-Çaprazlama)

 

AY düşer geceme nefes nefese
Martı çığlığına dönüşür zaman
Var sen düşmedi bil, vay anam VAY!
AMAN aman aman, bu çılgın zaman!

Kaybolma meydandan, kaçma UZAĞA
SER postunu işte gönül dergâhı
TUZAĞA düşmeden kanat tak uç gel
Otur ağla kalbin yeterse EĞER…

GÜNEŞ’lerde yürü, hep yalın ayak
Şarkını söylesin gökte DOLUNAY
Yeniden çiçeklen, aç, ATEŞ’lerde
YAY gerilsin hele, yıkılsın saray.

AL yukardan al, al; ey Aysel’im AL
VER halkına ver, ver; Mevlâna misal.
MASAL değil hayat, katı bir gerçek
Otur ağla, gör ki ağlıyor SEHER…

Aysel AL

www.kafiye.net

 

 


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Canan ÖZDEMİR

Yürek Dikene Konsa

 

Yürek Dikene Konsa

Yürek dikene konsa kanımız dosta gider,günler vuslatı ansa canımız dosta gider, sevgiler dua olur, dualar dosta gider, bu dost dostlarına hayırlı günler diler, Hoşgeldiniz der. Canan ÖZDEMİR

www.kafiye.net  

        

          

                

              


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Canan ÖZDEMİR

Pınarlar ve Camiler Diyarı Buram Buram Tarih Kokan Kütahya

Pınarlar ve Camiler Diyarı Buram Buram Tarih Kokan Kütahya

Merhaba Sevgili Dostlar. Bugünkü durağımız Kütahya. Gesam’ın Türkiye sergileri çerçevesinde gerçekleştirdiği sergiye katılmak üzere yola çıktım.Sabah 08 : 00 sıralarında vardım.  Gülten Hocamla beraber ilk işimiz Salihler Çeşmesi’nin yanındaki çay bahçesinde çay içip, sohbet etmek oldu.  Salihler Çeşmesi Selçuklu çini bezemeleriyle süslü.
   Mevlana’nın oğlu Sultan Veled Kütahya için şu beyiti söylemiş; “Kütahya’da bir ay kalana ne mutlu, iki ay kalacak olursanız daha fazla müstefid ve münfeyiz olursunuz.”Biz ancak iki gün kalabildik ama tadına doyamadık.
     Kütahya yeşillikler içinde , ağustos ayı olmasına rağmen bunaltmayan güzel bir havası olan tarihi çeşmelerinden susadığıniz zaman içip serinleyeceginiz  her adım başında çini işlemeleri gözünuze çarpan, insanları sıcak güzel bir yer.
     Yer yer koruma altına alınan asırlık çınarlar gözüme çarpıyor.Saat Kulesi, Halk Ozanı Hisarlı Ahmet anıtı, Valilik karşısında çini işlemeli fıskiye diger dikkatimi çekenler. Trafiğe kapalı Sevgi Yolu’nda en fazla iki katlı binalar, kafeler, lokantalar tarihi camiler, hamamlar , çay bahceleri.
    Yol üzerindeki çorbacıdan çorba içtikten sonra biraz ilerdeki tarihi hamamdan yapılan restaurantta osmanlı kostümlerini giyip, hatıra fotografı çektik. Burada göze çarpanlar;Osmanlı padişahlarının fotografları, çini süs eşyaları ,Osmanlı arması, kurna ,otantik düzenlenmiş hamam odaları vs.
     Karagöz Ahmet Paşa Camii devşirme olan  paşanın vefatından sonra 1509 ‘da  hanımı tarafindan yaptırılmış. Camiide cıvıl cıvıl çocuk sesleri işitiliyordu. Ders gören çocuklar neşe katıyordu bu tarihi camiiye.Sevgi Yolu’nda ara sokaklara doğru yola koyulduk.Önumuze eski ,köhne tarihi konaklar, sokak satıcıları ,yaşlı teyze ve amcalar gözüme carpanlar bu sokaklar insana huzur veriyor.Sanki hep burada yaşamışım duygusu uyandırıyor  ben de
   Şimdiki durağımız Dönenler Camii ya da Mevlevihanesi. 14. yy.da inşa edilmiş. Mevlevihanenin Semahanesi olarak yapılmıs, cami olarak kullanılıyor.İcersinde türbeler mevcut.
     Biraz ilerleyince karşımıza Arkeoloji Müzesi çıktı.Hemen bitişiğinde de Ulu Camii. Ama öncelikle müzeyi gezmemiz gerekiyor.Zira kapanmasına az bir zaman kaldı. Amazonlar Lahdi tüm ihtişamıyla karşımda duruyor.Yüksek kabartma tekniğiyle yapılmış Yan yüzeylerinden Greklerle Amazonlar arası savaşları betimliyor. Çeşitli donemlere ait heykeller, buluntular çok dikkat cekici.Umar Bin Savcı Medresesi muze olarak kullanılıyor.
   Ulu Camii nam-ı diger Yıldırım Beyazıt Camii.Gördüğum camiler arasında en göz kamaştırıcı olanlardan biri. Camiinin ortasından billur gibi serin şadırvanın suyundan icmelisiniz.Büyük sütunlar Aızonaı Antik Kenti’nden getirtilmiş. 14. yy da Yıldırım Beyazıt zamanında yaptırılmış.Süslemeler, bezemelerde harikulade .
   Ulucamii’nin biraz ilerisindeki Çinili Çeşme’yi de fotografladıktan sonra Analıca Camii’ne doğru yola çıktık. Camiinin imamı nefesi kuvvetli bir zat. Evliya Çelebi ; “Büyük, adil Şah Çelebi zamanında 1369 yılinda Hacı Ahmet Yusuf tarafından Allah’ın rızası dileyerek yaptırılmıştır .” der.
   Ara sokaklarda bakım isteyen asırlık konaklar kimbilir neler gördü, neler yaşadı?
   Balıklı Camii;Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Kütahya Fatihi olarak bilinen Hezar Dinari tarafından 1237 ‘de yaptırılmıştır.Camiinin yapımı ile ilgili kitabeler caminin oldukça değişikliğe ugradığını göstermektedir.Kütahya Il Turizm Müdür vekili Muammer Özer Bey’e ilgilerinden dolayı teşekkur etmek istiyorum.
   19 yy sivil mimarlık örneklerinden olan iki veya üç katlı mimari ,ahşap payandalı çıkmaları pencere duzeni ve geniş saçakları olan eski konakları Germiyan Sokakta gezdik.Bu konakların bakımı yapılmıştı.Burada Ment Tarihi Müzesi’ni gezdik.Karaca Konağı ve Şapcızade Konağında yer alıyor müze.Çini üretim atelyesi, Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ,Germiyan Osmanlı ,Türk belge, resim bilgi, ve fotoğraflar heykeller mevcut.
   Sonraki güzergahımız Kütahya Kalesi .Antik dönemlerden kalma kale V. yy Bizanslıların yaptırdığı surlarla Selçukluların ,Germiyanogullarınin, Osmanlıların onarımıyla güclendirilmiş. Kalede Kalaibala Mesciti’ni de fotoğraflama imkanım oldu. Çeşmesinden su ictik.Kalaibala Camii 1378 yılında Germiyanlılar tarafından yaptırılmış.
   Kaladen dönerken Ahi Evran Mezarlıği’nın önunde Romenler sünnet dügünü yapıyordu. Izin alıp, fotografladık.Kalenin alt tarafında Bizanslılardan kalma vakıfalar devredilmiş tarihi bir kilise de mevcut.
Bu çevre gecekondu bölgesi .
  Kaleden sonraki durağımiz Rüstem Paşa Medresesi’ne ugradık. Simdi el sanatları Çarşısı olarak hizmet veriyor. Artık otele donme vaktimiz geldi. Otelimiz Yoncalı’da termal kaplıcası olan bir yer. Yolumuzun uzerinde leyleklerin yaşam alanı gözümuze carpıyor. Zengin bir tarihi mirasa sahip olan Kutahya’nın termalleri ve kaplıcaları da onemli. Çeşitli hastalıklara şifa dağıtıyor. Kültür ve Sanat Merkezletini ve Derneklerini de ziyaret ettik. Sanatçılarla sohbet edip, fotograflarını cektik.
Rüstem Paşa Medresesi’nin biraz ilerisinde Servi Camii fotografladık.
Fuara dogru yola çıktık.Ancak aksam açık oldugu icin fuarı gezemedik. Sadece Çiniciler Çarşısını gezebildik.Yol boyunca Kütahya’nın modern yüzü karşımıza çıktı.Kafeler, barlar, yüksek binalar, bakımlı, geniş yollar,yeşil alanlar, heykeller vs.Çiniciler Carsısında ucuz ve çok guzel çini tabak, vazo, caydanlık, sus esyaları,vb şeyler alabilirsiniz.Yağmur başladı. Çay ocağında yağmurun dinmesini bekledik.Ancak daha da şiddetlendiği içinntaksiyle Sevgi Yolu’na goğru yola çıktık.Daha sonra Santral isimli halkın gittiği küçük ama güzel yemekleri olan bir lokanta da yemek yedik yağmur dindikten sonra da Çinili Camii’ye gidip fotografladık.Ressam ve neyzen Ahmet Yakupoğlu imzası taşıyan eser dış mimarisi olarak Orta Asya Türk mimarisini anımsatıyor.
      Daha sonra Ahmet Yakupoğlu’nun müzeye dönüştürülen konağını fotoğrafladım.
     Dah önceleri izci kampında Dumlupınar Şehitliğini gezmiştim. Ancak Bu gezimde kısmet olmadı. Başkomutanlık Meydan Muharebesi 26 Ağustos’ta başlamış, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da büyük zaferle son bulmuştu. Bu şehitlik Kurtuluş Savaşı boyunca tüm cephelerde şehit düşen askerlerimizin anısına yaptırılmıştı.Hava Şehitliğini ziyaret edip.Kurtuluş Savaşı’ndan günümüze kadar uzanan tüm şehitlerimiz için dua edip, aziz vatanımızı bize emanet bıraktıkları için şükranlarımı sundum.Ülkemizin yaşadığı terör belasının bir an önce son bulması içinde dua ettim.Mehmet Akif’in “Ey şehid, oğlu şehid. İsteme benden makber, sana âguşunu açmış duruyor peygamber. “dizeleri aklıma gelen…

Canan  ÖZDEMİR
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

VİRANE

 VİRANE

 Hani çocukluğunu sorarlar insana;
 Şimdi niye sormuyorlar bilmem!
 Hani oyuncaklarını sorarlar insana,
 Şimdi niye sormuyorlar bilmem!

 Uzay çağının çocuğu mu bunlar!
 Yarış atı gibi durmadan koşarlar!
 Bilgi yerine zıp zıp, bebek kovalar,
 Fakat bırakmıyor ki anne ile babalar!

 Ana okulu ana kucağı olmuş; 
 İlk okul imtihanlarla dolmuş,
 Orta okul yolda basamak olmuş,
 Lisenin hatır inanın unutulmuş.

 Dokuz yaşında oyun yerine dershane,
 Topaç, çelik çomak, bez bebek bahane!
 Unutulan çocukluklar şimdi hengame,
 Psikolojik unsurlar şimdi birer virane.

 Anadolu lisesi, Fen lisesi, üniversiteden
 Çocukluğunu yaşayıp öğrenemeden,
 Koluna tutuşturulan evlenmeden,
 Şimdi bir yıkık çocuk var bilinen!

                                İzmir / 26.05.1991
                                Hüseyin DURMUŞ 
                               Şair  Yazar
                               www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Ümran YILDIRIM

Sen ve Ben

Sen ve Ben

Sen dolu dizgin koşarsın
Ben kanatlarımla uçarım
İkimiz de rüzgârla yarışırız
Yaklaş bir sır vereyim
Özgürlüktür benim adım
Gökyüzünü maviye boyarım
Bakma öyle minik durduğuma
Nice sevdaları kanadımda taşırım
Hem yerdeyim hem gökyüzünde
Senin yelelerinden savurur uçururum
B/aşka diyarlara
Ne zaman ki kırılır kanadım
O zaman düşerim ayak ucuna
Sen de dört nala taşı ki sevdaları
Yer gök inlesin sevdaların şanıyla
Nasıl olsa senin de ayakların taşımaz kırılır
Bir ayrılık bir de gözyaşında

Ümran YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

BEŞTAŞ

Çocuklar (ınız) İçin…
BEŞTAŞ

Ödevimi yapmak için çalışma masama geçtim. Defterimi, kitabımı çıkardım. Kalemlerimi çıkarmak için kalem kutumu açtığımda, kurşun kalemimin iyice küçülmüş olduğunu gördüm. Hemen, yakınımızda bulunan kırtasiyeden bir kalem almam gerekiyordu. Annemden para istemek için oturma odasına yöneldim. Oturma odasının kapısı yarı aralıktı. Elim kapıya uzandı. ‘Anne’ diye seslenmek üzereyken annemi bir köşede taşlarla oynarken gördüm.

Annem, fındıktan biraz büyük çakıl taşlarını avucunda sallayıp yere bırakıyor, sonra da onları tek tek topluyordu. Bir hayal âleminde gibiydi sanki. Yanına gitmek istedim ama vazgeçtim. Kapının aralığından bir süre baktım. Ödevi de kalemi de unutmuştum.

Annemi hiç böyle görmediğim için, içime bir kuşku düştü.Taşlarla niçin oynuyordu acaba? Ayyy, daha fazla dayanamayacaktım. Kapıyı sonuna kadar açtım ve odaya girdim. Çok garip, beni hiç fark etmedi. Oysa annem, en ufak bir sese tepki verirdi. Taşların “şık şık şık…” diye devam eden sesi kaplıyordu odayı. Taşlar avucundayken arkasından yaklaşıp aniden ellerini tuttum. Annem birdenbire irkildi:

-Ne yapıyorsun kızım? Ellerimi acıttın, diyerek tepki gösterdi.

-Peki sen ne yapıyorsun anneciğim bu taşlarla? dedim.

-Görüyorsun işte oynuyorum, dedi.

-Neden bir oyuncak bebek ya da oyuncak bir ayıcıkla değil de taşlarla oynuyorsun? diye sordum.

-Şuna bak hele, dedi annem. Ben bebeklerle oynayacak yaşta mıyım?Onlarla sen oyna.

Sorumun cevabını almıştım. Bir süre suskun kaldım. Sadece annemin yüzüne baktım. Sonra annem, elimden tutup çekiştirdi:

-Gel otur yanıma, sana da öğreteyim, dedi.

-Sen oynadığına göre; bu oyun, annelerin oynadığı bir oyun olmalı. Ama ben, henüz ilkokula giden küçük bir kızım, dedim.

-Sen öyle san, dedi gülümseyerek. Bu oyunu asıl küçük kızlar oynar. Biz, sizin yaşınızdayken ne oyunlar oynardık. Bu taş oyunu, o oyunlardan sadece biri. Sizin gibi ağlayan bebeklerimiz, kumandalı arabalarımız mı vardı.? Kızlar “Beştaş” ve “Çizgi” oynar; erkekler de “Çelik Çomak” oynar, çember çevirirlerdi. Sonra erkek kız karışık oynadığımız oyunlarımız da vardı.

-Ama haksızlık ediyorsun. Çizgi oynamayı ben de biliyorum, dedim.

-Ama beş taş oynamayı bilmiyorsun, dedi.

Anneme ne olmuştu böyle? Bu yaşta bu oyun merakı da neydi?

-Peki, hadi öğret de öğreneyim. Ama önce neden böyle bir oyun oynadığını söyle bana, dedim.

-Geçen gün Adile teyzenle bahçede oturuyorduk. Çocukluk yıllarımızdan söz açıldı. Konu, oynadığımız oyunlara kadar uzandı. Ben de bahçeden bu taşları topladım. Adile teyzene; “Bizim çocuklar bilmiyor bu oyunları. Arzu’ya da öğretsem hiç fena olmayacak” dedim.Yani asıl amacım, bu oyunu sana öğretmekti. Bu nedenle oyunun kurallarını hatırlamaya çalışıyordum. Anladın mı beni? dedi.

Birden ödevimi hatırladım:

– Tamam anneciğim. Ama önce ödevimi yapmalıyım. Bunun için bir kaleme ihtiyacım var. Para verirsen kalem almak istiyorum, dedim. Annem:

-Elbette veririm. Ödevlerin her şeyden önce gelir, dedi.

Annemin avucuma koyduğu madenî paralarla yakınımızdaki kırtasiyeden bir kalem alıp geldim. Ödevlerimi tamamladıktan sonra annem bana “Beştaş” oyununun nasıl oynandığını öğretti. Bu oyun el çabukluğuna dayanan bir oyundu. Taşın birini yukarı fırlatıyor, yere düşene kadar yerdeki diğer taşları toplamaya çalışıyorduk. Ben bu oyundan çok zevk almıştım. O gün kendi kendime bir karar aldım: Annemin bildiği oyunları ve kurallarını ondan öğrenecek, dersten arta kalan zamanlarımda arkadaşlarıma da öğretecektim. Böylece eski oyunlarımızı da yaşatmış olacaktık. Bu düşünceyle okulun yolunu tuttum.

Ülkü Duysak
Yuva Yayınları
3. sınıflar için.


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

KAR TANELERİ

(1999 depremi sonrasında çadırda kalırken yazdığım bir şiir. Kış geldi, karlar yağdı naylonlar örtülmüş çadırların üzerine… Kalemimden dökülenler bunlar oldu, çadırın içinde…)
KAR TANELERİ

Gece ayaz.
Yaşlı dedem sarılmış yorganına.
Bulutlara yol almış alaca şafak,
Kar düşmüş ninemin saçına.
Üşüyor çocukların minik bedenleri.
Gelmeseniz,
Mola verseniz ne olur sanki,
Kar taneleri.

Gece ayaz.
Buz tutmuş düşünceler.
Bir bebek ağlıyor mecalsiz,
Acılar nöbet bekler.

Naylonlar rüzgâra dirençsiz.
Acı dolu anaların sözleri.
Buz tutmuş yürekte ümit,
Buz tutmuş gecede sevgi…
Gelmeseniz,
Mola verseniz ne olur sanki,
Kar taneleri.

Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

KİM BİLİR

KİM BİLİR

Elbette akşam olacak
Karanlık aydınlıktan azade,
Geceye sarılacak.
Akşam sefayı, 
Gece cefayı,
Kim bilir hangi yüreklere taşıyacak?
Bir martı kanadında,
Düşüncelerin karanlığı,
Yakamozlar gibi uçuşacak…
Kim bilir bir geceye,
Kaç aydınlık sığacak?

Elbette sabah olacak
Aydınlık karanlıktan azade,
Güneşe sarılacak…
Güneş umudu,
Kim bilir hangi yüreklere taşıyacak?
Bir serçe kanadında,
Günün aydınlığı,
Yapraklar gibi uçuşacak.
Kim bilir bir güneşe,
Kaç karanlık sığacak?
Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2015 Kategori: Sema DAĞLI

DÖNMEDİN

DÖNMEDİN

Ansızın ayrılıp öylece gittin
Sanki bir rüyaydın çapuk ta bittin
Bu gönül bahçemi virane ettin
Bir daha dönmedin ey vefasız yar.
***
Hasretten satırlar,sözler ağlıyor
Yollara dikilen gözler ağlıyor
Arkanda sürünen dizler ağlıyor
Bir daha dönmedin ey vefasız yar.
***
Zamansız başıma karlar elendi
Ömür yollarıma efkar çilendi
Kalbim bir boşluktan sevgi dilendi
Bir daha dönmedin ey vefasız yar.
***
Çok belalar çekti zavallı canım
Hüsran içindedir şimdi dört yanım
Donuyor inan ki damarda kanım
Bir daha dönmedin ey vefasız yar.
***
Işıklı sabahım döndü zülmete
Değmez mi bu sevgi bunca zahmete
Seni çok sevmiştim canımdan öte
Bir daha dönmedin ey vefasız yar.

Sema Dağlı.
21.08.2015.
www.kafiye.net