şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Lira: *ТАГДЫР*
Түнт кылдың тагдыр… азаптардан,
Чыны аз, калп жашоо адаттардан.
Жазыгы жок бейкүнөө жашоочумун,
Тажадым көпчүлүктүн арасынан.
Талпынтып учаар кезде кыйындайсың,
Тынч өмүр сүрүп жатсам жымыңдайсың.
Убалдан коркпогон шайтандардын,
Жолунда кошоктошкон шылуундайсың.
Жаманды көкөлөтүп көтөрөсүң,
Көпкөндү көргөн кезде өпкөлөйсүң.
Обтонгон шалакыны көрүп туруп,
Эмнеге тумчуктуруп чөктүрбөйсүң.
Жакшынын эмгегин жашырасың,
Жалбарган үмүтүн калтырасың.
Түбү түшкүр турмуштун айыбыбы,
Жабыркатып оорутуп жаткырасың.
*СООДАНБЕКОВА ЛИРА*2024.5.02.
www.kafiye.net
ЖАРЫГЫН МАГА ТИЙГИЗГЕН
Жылыткан
күндүн илеби болдуң эриткен,
Карашың сонун жарашып сүйкүм келишкен.
Бапестеп таптап алаканга салгандай,
Сыйладың жаным сыйкырды берип сен.
Ай болдуң жарык шооласын мага тийгизген,
Саамайдан сылап делбирим сымал ийилткен.
Сагыныч бийлеп жан дүйнөмдү сүйүнтүп,
Жыргалы белең жашоомду жибиткен.
Жоодурап
көздөр күлмүңдөгөн күлүшкөн,
Бузушпай шертти жүрөкө бирге түйүшкөн.
Сезимди козгой жалындаттың сүйүүнү,
Балача мени эркелетип сүйүнткөн.
*СООДАНБЕКОВНА ЛИРА*
23/01/2024ж/
www.kafiye.net
SEVGİ NE DEMEK Tİ?
Bugün 14 Şubat “Sevgililer Günü” imiş. Ya da diğer bir adıyla “SEVGİ GÜNÜ”Ben de diyorum ki; sevginin günü mü olur? İnsanın tüm canlılara olan sevgisinin günü tek bir gün değil, kalbinde her gündür ve nefes aldıkça bu sevgi, yeniden yeniden doğar tıpkı gün doğumu gibi. Uyurken de, rüyalarda buluşmalar devam eder. Sevgiyi kalbimizde hissederek, tüm hücrelerimize beynimiz yardımıyla yönlendiririz. Bunun için ne bir güne, ne bir saate ihtiyacımız vardır bence.
Sevmek yürek ister derler. Doğrudur, herkesin yüreği vardır ama beceremez sevmeyi. Çünkü; önce sevme eyleminin, insanın kendini sevmesi ile başlaması gerekir. Sonra; çevresindeki çekirdek ailesi, yakın akrabaları, dostları, arkadaşları, sevilmeye değer insanlar varsa onlar… Ve tabii ki hayvanlar, bitkiler ve yaratılan tüm canlılar…
Niçin seviyoruz yaratılanları? Yunus’un dediği gibi; “Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü.” Yaradan hepimize SEVGİ‘yi doğuştan zerk etmiştir. Ama, çoğumuz nasıl sevilir bilmeyiz. Mesela; bir çocuğun masumiyetinde ki SEVGİ‘yi hiç bir değerle ölçemeyiz. Bir annenin evlatlarına olan SEVGİ‘si asla paha biçilemez!
O halde SEVGİ ne demekti?
SEVGİ; emekti, çıkar gözetmeden sevmekti, yaratılan tüm canlılara saygı göstermekti, tüm hücrelerinle sevgiyi hissetmekti ve nefes aldığımız sürece sevip-sevilmenin kıymetini bilmekti.
Bize düşen de; “SEVGİ GÜNÜNÜ” kutlamaktı.
Kezban KOÇAK / İstanbul -14.02.2024
www.kafiye.net
YAŞ ALIRKEN ZAMANA BAKIŞ
Yaş dediğin nedir ki?
Dur durak bilmeyen zamanın peşinde,
Dört nala koşmak mıdır?
Merdivenleri ağır ağır çıkmak mıdır?
Pır pır çarpan kalbimin çocuksu sevinçler hissetmesi midir?
Kanat çırpan kuşlar misali, gökyüzünün maviliklerinde kaybolmak mıdır?
Yaş aldıkça, ruhum daha bir özgür.
Daha bir özgüven de sanki!
Kendimi sevmekten başlıyorum önce.
Sonra bana sevgiyle bakan canlara…
Gülümsüyorum yaşamı sevenlere…
Seviyorum, sevildiğimi hissettirenleri.
Zamanla dostluk kuran yaşlarımı,
Selamlıyorum birer birer…
Hafızamdan siliyorum beni üzenleri.
Geçmiş zamanın çarklarına bırakıyorum.
Kimseyi değiştirmeye uğraşmıyorum.
Biliyorum ki; zamanla herkes hak ettiği değer ölçüsünde yoluna devam edecek!
Verdiği emek kadar sevilecek!
Öyle herkesi sevmek kolay olsaydı,
Hayatımız yol geçen hanına dönerdi.
Sevgilerin en kolayı da evlat sevgisiydi.
Yaş aldıkça, zaman bize neler neler öğretmedi ki!…
Bakış açılarımız ve değerlerimiz zamanın ritmine göre değişti…!
Kezban KOÇAK / Ereğli-KONYA 20.01.2024
www.kafiye.net
UNUTAMA BENİ’ Yİ İYİ MANİFESTLEYEMEMİŞSİN MİMOZA
Bu gece 24 Ağustos saat 01.29. Yüzün tam gözümün önüne gelecek gibi oldu. Nereden çıktı onu da hiç bilmiyorum. Hatırlayamıyorum. İnanabiliyor musun hatırlayamıyorum resmen. Bu sefer hafızamı zorladım. Yolda yürürken yandan gördüğüm kadarıyla düşündüm sonra bana kızarken düşündüm ama hatırlayamıyorum. Mesela burnun nasıldı, kaşların nasıldı? Sadece gözlerin ve dudakların var aklımda. Dolu dolu dudakların, badem gözlerinin altında üstünde biten kısa ama ipek kirpiklerin. Açıkçası onları unutmak pek iyi gelmez bana. Yazdığım şiirleri okuyunca neyi yazdığımı hatırlayamamak kötü olurdu. Hafızam silinmiş sadece bu iki şey kalmış gibi. Garip işte tahmin edersin ki. Bu haller pek tanıdık ama pek yabancı bana. “Nasıl yani? “ dersen ben de anlamıyorum. Doğru düzgün özlemiyorum, özlem üzerine bir şiir yazarken içinde geçmiyorsun, doğru dürüst ağlayamıyorum, sonlara doğru aklıma düşünce sana ağladığımı hissediyorum, hemen siliyorum gözlerimi. Ya uykular?… Uyuyamıyorum. Rüyama girdiğin an uyanıyorum görmemek için. İlk zamanlar uyumuyordum bile görmemek için. Görürsem uyanmak istemem diye. Böyle işte, garip dedim ya. Şimdi başka dünyalarda başkalarına tutulmuşuz. Başka gözlere dalmışız. Başka saçları okşamışız. En çok da bu garip, en çok da bu acınası. Güzeldi, hiç korkma. Güzeldi de geç. İlkti bitti gitti. Kış geliyorken hazır bir sözümü bozmam lazım. Buğulu camlara adını yazmayacağım. Böylesi daha iyi olucak. Bir de bazı şarkılar var dinlemeni istemediğim., sana layık görmediğim. Söylemem bişeye yaramicak ama söylemek istiyorum. Sen, Toprak yağmura, al beni, yara, acaba, unutama beni bir de anlamazdın ı dinleme. Bak bir tesadüf daha. Toprak yağmura çalıyor şu an, sen dinleme. Bana bırak şarkıları. Hakkını veremezsin ağlatırlar seni. Dinlemez özlersin. Özleme. Çünkü ben gelirim aklına gelmeyeyim. Hiçbir anlam ifade etmek istemiyorum hayatında. Kinim yok, nefret etmiyorum. Edemem ama sevemem artık. sevilmemekten korkma bak ben korkmuyorum. Şimdi ise bikaç uyuma aşık oluyor insanlar. İki laf etmek için randevu ayarlıyorlar. Son olarak günün birinde geri gelirsen korkma, ben kimseyi korkacağı kadar üzmem, ama yine de sen bilirsin. Yarım kaldı diye de düşünme, bu yarısıysa tamamını yaşamak istemiyorum
24.08.2023 Karabağlar
Tuğba Aras
www.kafiye.net
KARMAŞIK VE KONUSUZ
Küçükken geceler hep sessiz geçer, geçmek zorunda sanırdım. Şimdiki gecelerim bir başka sessiz. Bir şarkı tuttururdum dilime onun sessizliği bir başka gelir. Kağıt hışırtısının sessizliğe yemini başka gelir. Nefes alış verişim bile değişmiş, yavaşlamış. Kulağıma onun sessizliği başka gelir. Sessizlik sanmayın ki etraftaki seslerin yokluğudur. Sessizlik kalbin sesidir. O başladı mı sesli atmaya, anlayın ki sessizlik vakti. O zaman anlayın ki gece çökmüş şehrinize. Ee ne yapalım şimdi, uyusak mı? Olmaz uykumuz yok şimdi aklımızda dolu zaten. Birseyler izlesek? Gardiyanımız var başımızda, unutma. Şarkı söylesek? Kalbinin ritmini geçmeyecekse olur da çok yorgunuz, solistlik yaptık yeterince son günlerde.
Geceler artık aydınlık bana. Geceler bile aydınlı8k. Artık ne yağmurlu geçer günlerim Kasım’ da ne de Nisan’ ın griliğinde gizli bir parti verilir misali odama çöken bulutlar karartamaz gözlerimi. Dolayısıyla zihnimin en ücra köşelerini dahi hüzne bulayamaz. Nedendir, iyi bilirim. Büyüdüm, sabretmeyi, nefsimle yarışmayı öğrendim, Büyüdüm işte öyle böyle. Ve bir sey öğrendim diğerlerinden farklı. Yıllar değil de yaşadığı hayat büyütür insanı. Bunu herkes bilir, söylemek zaten kolay. Bir de gelin görün, yaşayın. O zaman sessizliğin her hali nasıl farklı geliyorsa deneyimleyip o basit cümleyi kurun bakalım. Öyle kolay mı, farksız geliyor mu?
Şimdi sayıp söven çıkar, “yahu 17 yaşında bir genç kız ne yaşayıp gördün, hayata dair ne tecrüben var? Sokakta mı yattın, işsiz mi kaldın, yurdunda mı oldun? Hayat bu acılardan ibaretse sizin için benim 17 yaşımı değil bu aciz ama cahilliğe vermediğiniz cümleleri sorgulayın rica ederim. Hayat bir takım zorlukları geçek de değil aslında. Duygularını yasamaktır. Her zorluğun getirdiği her duygudan çeşit çeşit ders çıkarmaktır. Önümde yol çok ama bir tutam aksakalın yokluğunu çekiyorum diye y6aşamadım sanmayın. Hem söyleyin yaşamamış kim yazabilir bu paragrafları. Bu hayatı görmemiş kim bu denli yakınabilir?
Baştan sona bir okudum yazdıklarım. Konu sessizlik desem sonda sessizlik namıma bir harf yok. Yaşamak desem, bilekte pranga taşımak desem şu ilk paragfar ne güne orada? Karışık dondurma kadar sevimli ve lezzetli olmasa da yazdıklarım bu benzetmeyi yapacağım. Tıpkı insanlar gibi. Kalbi olan, duygularını bir şekilde başkasına bahsedebilen her şey gibi. Karmaşık ve konusuz. Aslında konusuz olmak rahatlatır ınsanı. Başlık olmadan gelişi güzel konuşmak… Hatta örnek vereyim, ödev verirdi Meftun Hoca. Bir tema üzerine hikaye yazın deneme yazın derdi. Yazmak bir aşk bana ama hiç unutmam tema dostluktu ve ben o denemeyi yazana kadar ölüp ölüp dirildim resmen. Bir hafta öncesinden başladım yazmaya. Son geceyi hatırlıyorum yazamadğım için masanın başında ağlaya ağlaya uyuyakalmışım. Bir şeyler karalamışı ama mükemmel olmalı diyorum. Evden sayısız yardım teklifi geliyor, ama yok tek yapacağım ve mükemmel yapacağım. İçime hiç sinmese de okudum. Bir de benim o zamanlar üstüme yapışmış bir karakter vardı. Yazımı okurum, biter beğendiysem son cümleden sonra nefes almadan” Ay ben çok sevdim bunu hocam.” Derim. Beğenmezsem utana sıkıla ellerimi birleştirip çeneme yaslan” hocam bu hiç güzel olmadı ama…“ derdim. İster istemez olurdu. Meftun Hoca bunu hatırlar mı şimdi bilmiyorum. Muhtemelen hatırlar. O da dalgasını geçer şakasını yapardı.
Her neyse
kısaca ortaokulda bir başlık altında yazmak işkenceydi bana. Özellikle o konuda
bilgim, deneyimim, konu üzerinde kullanabileceğim kelimeler dağarcığımda yoksa.
Şimdi ise temalarla yazıyorum genelde. Deneyim arttı, zaman içinde bilgi
birikti. Ee bitaplar okundu. Az çok her konuda kullanılabilecek kelimeler
öğrenildi. Profesyonelleşildi yani. İyi de oldu. Sınırlar vardır hayatta.
Başlıklar ve varılabilecek anafikirler vardır. Bunları aşmamak lazım.
İzmir/17.02.2024
Tuğba Aras
www.kafiye.net
SONSUZ MUTLULUKLAR
Geçen her bir güne inat gibi gelip gidiyor anılarım gözlerimin önünden. Zoraki katlandığım insanlara inat eder gibi her sabah kendimi selamlıyorum. Deneme ve şiirlerim duygulara bulanmış olsa da sanmayın ki bu kadarım. Yazmak istemediğim, yazamadığım bir ben daha varım. Bir kalbim daha var mesela ya da şiir yazan, kedi seven fazladan bir çift el… Orhan Veli demişti ya hani bu sene 3 yemiş verdi kızılcık, seneye 5 verir. Ömür çok bekleriz. İşte öyle bir umut var içimde. Hüzünlerimi de onun altına süpürüyorum.
Saat 12.50 18 Ekim. Kütüphanenin arka bahçeye bakan camın önündeyim. Hava buğu yağmurlu. Bulutların rimeli akıyor. Önümüzdeki birkaç gün böyle kalırken bir yandan kilo alacak.
Hava tertemiz. Ciğerlerime çektiğim her tane hayatla olan ipimi tazeliyor. Yaşayasım geliyor. Kahveciler sokağına gitmek istiyorum. Susmak da istiyorum ama aynı zamanda bir şiir üzerine saatlerce tahlil yapasım var durmadan.
Tarihi asansöre gitmiştik. Moreno, sinagog ve sevdalar… ilk ve son gidişimizdi. Bilirsin, yerler Arnavut kaldırım. O kısa yokuşu çıkarken sağımızdaki meyhaneden “Unutama Beni “ çalmaya başlamıştı aniden. Planlı gibiydi. Öyle güzeldi ki sonsuza kadar o ana hapsolabilirdim. Adımızı demirlere yazmıştık göz kalemiyle. S&T artık orada da yazıyordu. Dürbünle baktık defalarca her yere. Tüm 1 liralarımı orada bitirdim. Tam 8 tane. Boyum zor yetişirdi dürbüne. Gülerdin, sonra da aşağı indirirdin iyice.
Artık yoksun ve yokluğun her geçen gün
beni ben yapıyor. Başka tenlerde ve bedenlerde sana sonsuz mutluluklar. Sana,
bana sonsuza kadar meydanlar dolusu kahkahalar…
20.10.2023 Karabağlar
Tuğba Aras
www.kafiye.net
Düşünsenize Franz Kafka’nın ‘’Dönüşüm’’ kitabının başkarakterisiniz ama böcek değil de kalem olarak açıyorsunuz gözlerinizi dünyaya. Belki ilkokul çocuğunun ‘’Ali Ayşe el ele.’’ Cümlesini 30 kez yazmak zorunda olan tahta ve çürük bir kalem, belki liseli bir aşığın her teneffüs kütüphaneye şiir yazmak için koşarken elinden düşürmediği mavi çiçekli bir kalem, doktorun asla anlaşılmayan el yazısını tahammülü kalmamış pilot kalem, öğretmenin boş dersi doldururken deftere attığı kırmızı imzanın sanatkarı… ‘’Sonuçta kalem işte.’’ Demeyin. Hepsinin ruhu, ruhunun amacı, rengi, dokusu, duygusu var ve hepsi çok başka. Ben her şeyi her şeye bağladığım, her şeye bir hikâye uydurduğum, anlam yükleyip gerekli gereksiz değer verdiğim gibi kalem içinde yapabilirim bunu. Mesela benim kalemim bazen benimle yaşıt olup hüzünlü yazılarımda benimle birlikte gözyaşı döker. Benim gibi denizde yürümeyi çok sever. Sevdiğim şarkıları geceler boyu birlikte deneriz. Çok duygusaldır, tinseldir. Kendine çok anlam verir sonra anlamlar içinde kaybeder kendini. Benim gibi. Bazen 3 yaşında kocaman badem gözlü simsiyah göz bebekli bir Tubiş olur. Yazarım, her şeyi yazarken öğretir ona. Şaşırır bana. Hatta ‘’hani şey hemşeri olacaktık’’ der, ‘’evinin temeli sağlamdı’’ der. Verdiğim, yazdığım her cevapta şok olur küçüğüm. Üzülür, ağlar ama ne yapalım… Sonra söz veririm üçlük kalemime ‘’her şey iyi ve iyice yoluna girecek’’ derim. İnanır, inandırırım.
Bir de bir bakmışım gökyüzü mavisi
kalemim olmuş bana 50 yaşında tombik bir teyzecik. Teyze olmuş ama hala Tubiş.
50 yaşında gözaltları kararmış, gözlerinin akı ve siyahı birebirine karışmış, saçlarında
mini mini beyazlar… Onunla yazı yazarken hep güler bana dalga geçer gençlik
halime sevecenliğime, pozitifliğime, kahkahalarıma, peri gibi uçarak geçtiğim
yollara… Hepsine ölür gülmekten. Sonra karma bulur beni. Sen misin o 3 yaşında,
minicik Tubiş’i üzen. Al başına 50 yaşında teyze Tuğba’yı. Bir üzer beni, bir
ağlatır. Perişan eder sonra ‘’ömür çok, bekle’’ der. Bekliyorum ve biliyorum ki
hiçbir zaman ne yaşlı aksiliğimden bebekleri korkuturum ne de kafam eskide
kalır.
Tuğba Aras / 27/11/2023 Karabağlar
www.kafiye.net
BENİ ŞAŞIRTAN
BOYKOT ÇAĞRILARI
Günaydın, hayırlı sabahlar, hayırlı günler dostlarım. Güzel bir hafta sonu geçirmenizi diliyorum. İki haftadır sanal alemde katil, şâki, şerefsiz, ahlaksız, çocuk ve kadın katili, toprak gaspı yapan İsrail ürünlerine boykot başlatıldı. Büyük bir kampanya ve bu kampanyaya katılmayı sanal sayfalarında büyük bir heyecanla katılan paylaşımcılar.
Sevgili
dostlarım. Ben İsrail ürünleri olan içecekleri olan kola, neskafe, burger,
kullanıcıları, sütlü kiremalarini 20 yıldır evime sokmuyorum. Bu ürünleri
İsrail ürünü olmasının yanı sıra sağlığa zararlı olduğu içinde kullanmıyor ve
evime sokmuyorum. Bunu bazen evime gelen Şair ve yazar dostlarım çok iyi bilir.
Çünkü benim dolabımda kola ve benzeri içecekler olmaz. Kendileri getirseler
bile evlerine giderken kalan içecekleri evlerine götürürler. Nest kafe,
kokainli ve süt tozunu mamulleri de evimde bulundurmuyorum. Ben yine böyle bir
boykot sonucu uygulamaya başladım ve hala evime sokmuyorum.
Şimdi gelelim
sadede. Koka kola, Pepsi kola, nest kafe… ülkemizde 1960 yıllarda üretimi
başlamış ve ülkemizde halkımızın kullanımına sunulmuştur. Arada sırada boykot
çıkar, biraz zaman geçtikten sonra bu boykot kendiliğinden kalkacaktır. Benim
isteğim boykot değil İsrail ürünlerinin satın alınmaması. Bakalım bu cezayı
halkımız uygulamayı basara bilecek mi? Yoksa bir ay sonra evlere kasa kasa
tekrar taşınacak mi? Zaman bunu gösterecektir.
Dostlarım, sizleri sıkmak istemem. Sıkıntılarımız var. Ama bu boykot furyası bilerek, isteyerek katılabiliyor muyuz, bu dirayetli göstere bilecek miyiz? Asıl sorun bu. Boykot değil, bundan sonra İsrail ürünlerini kullanmamak, evlerinize sokmamaktir. Bu olmaz diyenleriniz var olacak. İster inanın, ister inanmayın ama ben tam 20 yıldır bu uygulamayı yapıyorum. Darısı sizlerin başına. Bakalım 3 ay sonra neler olacak.
Saygılarımla.
04.11.2023 cumartesi / Karabağlar
Hüseyin Durmuş
Emekli edebiyat öğretmeni
Şair yazar
www.kafiye.net edebiyat sayfası sahibi
Belirsizlik
Denizi
Belirsizlik
denizine sürüklendiğinde, hem değişmekten hemde kendine rahatlık veren bir şeyi
kaybetmekten korkarsın.
Sağduyunu
kullan. Sonuç daha kötü birşeyler olmasın, en azından aynı hatalara düşmeyecek
tecrübeler kazanmak adına.
Aklında cevabı
çok karmaşık sorular varsa, o anda sessizlik en iyi seçenek gibidir. Daha sonra
söylenecek şeyi duyunca kendini tuttuğun için memnun olursun. Gariptir hiç de
mantıklı olmayacağını bildiğin bir konuda mantıklı olmayı denemen. Sihirli bir
düşünce olduğu gibi, sihirli bir eyleme dönüşür.
İnsan yaşadığı gerginliği ve dehşeti içinden, ne isteyip istemeyeceğini söyleyerek atmalı . Göz göze kuralı sorunu çözer mi ki? Ama yine de uzun süren bir suskunluk, onun duygularıyla boğuştuğunu tahmin etmek; bunu düşünmek yine gözlerinin dolmasına neden olur.
Şimdi
yaşamında neyi yanında tutacağını, neyi söküp atacağını düşün dur!
Neden eski
kitapların sayfalarının ortası sarı, kenarları kahverengi hiç düşündünüz mü?
Çünkü onların geçmişe ait tatlı kokuları vardır.
İlknur yıldırım
www.kafiye.net