Kategoriler

Arşivler


Tarih 9 Eyl 2014 Kategori: Şevki KAYATURAN

ADALET DEĞİL


ADALET DEĞİL

Adalet olmalı mülkün temeli
Hak, hukukla tecellisin etmeli
Suç işleyen cezasını çekmeli
…..Âdil bir yargının, önünde eğil.
…..Geç gelen adalet, adalet değil.

Yürümesi için dünya çarkının
Âdil hüküm, adalete saygının
Dili, dini, rengi olmaz yargının
…..Bağımsızsa hukuk, önünde eğil
…..Geç gelen adalet, adalet değil.

Adaletin terazisi bir milim
Oynayınca bil ki vahimdir halim
Çıkmamalı üç beş yılda bir zalim
…..İndirirse tokat, önünde eğil
…..Geç gelen adalet, adalet değil.

Mantar gibi her gün hırsız bitiyor
Ceza caydırmıyor suça itiyor
Esrar, eroinle canlar gidiyor
…..Önlüyorsa hukuk, önünde eğil
…..Geç gelen adalet, adalet değil.

Kayaturan, paralıysa adalet
Bu sistemde huzur bulamaz millet
Ayaklar altına düşmeden devlet
…..Dur diyorsa hukuk, önünde eğil
…..Geç gelen adalet, adalet değil.

( 24.01.2011 Saat : 21.33 )
Şevki KAYATURAN
www.kafiye.net

 


Tarih 9 Eyl 2014 Kategori: Şevki KAYATURAN

KARA TOPRAK


KARA TOPRAK

Bir tohum atarız sen on verirsin
Hakikatli yarsın sen kara toprak
Elin yüzün yırtsak sen gül verirsin
Hakikatli yarsın sen kara toprak.

Ölüm altta, dirim üstte barınır
Ne kadar kirletsek yine arınır
Senden geldik yine sana varılır
Hakikatli yarsın sen kara toprak.

Üzerinde bin bir çeşit bağın var
İrili ufaklı ne çok dağın var
Bağrında yatacak bunca sağın var
Hakikatli yarsın sen kara toprak.

Çeşit çeşit bitkin gülün var senin
Her bölgede farklı tenin var senin
Çözülmedik nice sırrın var senin
Hakikatli yarsın sen kara toprak.

Envai çeşitli hayvan barınır
Rızkın sende bulur karnın doyurur
Rabbim ayıp örter diye buyurur
Hakikatli yarsın sen kara toprak.

Kayaturan, bir gün olur postumla
Kefen giyer getirirler üstümle
Yatarım bağrında bende dostumla
Hakikatli yarsın sen kara toprak.

(02.02.2010 Saat: 22.33)
Şevki KAYATURAN
www.kafiye.net


Tarih 9 Eyl 2014 Kategori: Safiye SAMYELİ

AŞKIN KÖLESİ


AŞKIN KÖLESİ

Susmuş ise dillerim sormana gerek var mı?
Dil sussa da gözlerim seni anar sevdiğim
Aşka aşık gönlümü yormana gerek var mı?
Senin için gönlümün gözü kanar sevdiğim

Seni bir gün görmesem sara nöbetim tutar
Kararır kaşım gözüm nabzım tavanda atar
Günde yirmi dört saat başım yastıkta yatar
Yalnızlığın koynunda tenim yanar sevdiğim

Kurur dilim dimağım su içip aş yiyemem
Atlas libas sunsalar kol kaldırıp giyemem
Haber salın yârime çabuk gelsin diyemem
Züleyha hallerimi gören kınar sevdiğim

Hayalin ile dolu bu şehrin her bucağı
Aşkın sinemde kibrit gönlüm ise ocağı
Kollarında bulmuşum aradığım sıcağı
Çektiğim tüm acılar sende diner sevdiğim

Suskunluğuma bakma uzak değilim senden
Sen Yusuf ben Züleyha davet bekleme benden
Bir şafak vakti çık gel kokun gitmeden tenden
Azrail kılıcını bende dener sevdiğim

Ey geceme şems gibi doğan nurlu hilalim
Resmet hadi cismimi sensin benim helalim
Sen gönlümün sahibi bende köle Bilal’im
Yaradan SAMYELİ’ni böyle sınar sevdiğim

Safiye  SAMYELİ
www.kafiye.net


Tarih 9 Eyl 2014 Kategori: Harun YILDIRIM

NE ZAMAN GELİRSEN GEL


NE ZAMAN GELİRSEN GEL

Gelir dedim ümidi kesmedim yarim senden
Nazına doymadıgım ne zaman gelirsen gel
Ne alacagın kaldı ne verecegin benden
Yazına doymadığım ne zaman gelirsen gel

Vardır bunda bir hayır sabred gönül dur biraz
Bülbülün bağrı yanık gonca güle sor biraz
Sanki güneş dogacak umutlarım var biraz
Güzüne doymadığım ne zaman gelirsen gel

Özlüyorum kokunu gel diyenim nerdesin
Elinle göz yaşımı sil diyenim nerdesin
Vay benim hasretimden öl diyenim nerdesin
Sözüne doymadığım  ne zaman gelirsen gel

Her akşam yanağından sessizce akacağım
Dudaklarım bir volkan tenini yakacağım
Vallahi ilk gün gibi gözüne bakacağım
Gözüne doymadığım ne zaman gelirsen gel

Saklanan umutlarım gündüzlerimde zahir
Senin olmadığın gün aldığım nefes zehir
Bize şahit olacak istanbul denen şehir
Dizine doymadığım ne zaman gelirsen gel

Sakın vurup göçürme saltanatı tahtı yar
Bizim gibi sevenler ya ölür ya bahtiyar
Sanmaki ölenlerin hepsi bütün ihtiyar
Yüzüne doymadığım ne zaman gelirsen gel

HARUN  YILDIRIM
08/09/2014
www.kafiye.net


Tarih 9 Eyl 2014 Kategori: Belgin Turan SATICI

Babam ve Ben…

Babam ve Ben…

 

Babamı özlemek mi? Ben o coşan duygumu dindirmek için kendimi tam kaptırmamayı unutmayı seçtim. Desem de yine de inanmayın. Ben onun, olsa ayağının tozu olurum. Çamaşır makineleri yoktu. Annem tam bir Osmanlı kadını, evinin her türlü emek gerektiren işini sanki ibadet eder gibi yapardı ve halen de öyle. Evde sanki birçok şey kutsal gibi geliyor bana. İtinayla serilen, okşanarak katlanan çamaşırlar, sanat eseri gibi dizilen dolaplar, çekmeceler…

Babamın pantolonu ütülerken annem, kendince yaptığı ütü masası diye kullandığı yerde ve şöyle demişti; Allah onun ayağının tozunu eksik etmesin, evimden… Bu sözün anlamını ve derinliğini tozun eksikliğini yaşayacağım zaman çok daha iyi anlamış olmakla kalmayacak bir kadının eşine söylediği bu duayı hiç unutmayacaktım.

Hayat üniversitesi denen şeyin ne olduğunu eğitimin kıymetli fakat öncelikle insanın ruhunu, bedenini terbiye etmesinin dahası kendini yontmasının ne olduğunu babamdan öğrenmiştim.

Bu kadarla da kalmıyordu ondan öğrendiklerim…

‘Sakinlik’ bu duyguyu yaşatan bir insanı tanıyorum. Sakinlik, huzurun ayak sesleri…

Onunla uzun uzun sohbetler ederdik ne zamandan beri ben kendimi bildim bileli fakat ona göre doğduğum andan itibaren.

Öyle bir erkek ki, hem böylesine hoş alımlı,  hem böylesine sakin, ılımlı, hoşgörüyle yoğrulmuş bir insan ona efsunlanmamak mümkün değil.

Derdi ki; “insanın hamuru, mayası iyi olacak” kızım. Bu hamur denen şey çok önemli, birini görürsünüz, davranışları, tutumu sizi kendine ya çeker ya iter.

En zor, en çaresiz, en yorgun ve yoğun zamanlarında dahi güzel ve kıymetli anları bulup buluşturup;  serin, huzur dolu bir ağacın altında bulurduk kendimizi ailece. Maksat bir arada olmak, yenilen, içilen yemekler, ardından keyifle ama kelimenin tam anlamı keyifle içilen çaylar hep bizlerin yüzünde o tebessümü görmek ve alıp onu yüreğine dokundurmak içindi.

Güneydoğu Anadolu’nun sıcak ama tutucu bağrında doğan bir bebekken babam tabuları yıkmış benim için bir erkek evladın doğumuna ne kadar çok sevinilirse işte öyle sevinmiş.

Bir babadan onay alınamayacağı isteklere o ‘tamam’ demiş.

Üniversiteyi okumak istiyorum “tamam.”

Folklorda oynamak istiyorum “tamam.”

Arkadaşlarla buluşacağız “tamam.”

Bahçede oturup kitap okuyacağım “tamam.”

Doğu’nun kabul edemeyeceği belki sıradan ama oraya göre daha birçok tabuyu yıkmıştı babam sırf benim o güzel hatırım için.

O gittikten sonra bir daha hiç toparlanamayacağız sanmıştık annem, ben ve kardeşlerim büyük bir şok yaşıyorduk. 52 yaşında genç bu dünyadan gitmesine mi yansak? Benim doğumum için gelen annemin ve kardeşlerimin yanında olmayışı ve evde talihsiz bir şekilde yüksek tansiyondan yere düşüp bir gece orada kalmasına mı yansak? Kaybımızın, katmer üstüne katmerliydi acısı.

Günlerce rüyalarıma girdi. Aslında ölmediğini yaşadığını zannedip durdum…

Aslında biz onu çok özlüyor ama belli etmiyorduk. Bir kandırmaca oynadık bir süre, acıyla dolaşıyor, dünya meşgalelerine dalmış gibi yapıyor ama asla hafiflemiyordu acımız.

Ben ofiste gelip geçen herkese anlatırken, annemde parkta gördüklerine acısını anlatıyordu sonra bir gün itiraf ettik birbirimize.

İşte ayağının tozu olmak öyle önemli bir şeydi. O tozun şimdi olması ne iyi olacaktı.

15.07.2014
Belgin Turan SATICI
www.kafiye.net


Tarih 9 Eyl 2014 Kategori: Belgin Turan SATICI

Silkelenin!

Silkelenin!

Silkelenin!

Gönül gözünüz açıksa, dünyayı renklerle, seslerle, dokunuşlarla algılıyorsanız, vicdan denen o iç sesiniz arada bir sizi yokluyorsa, nedenli nedensiz gülüp, ağlıyorsa gözleriniz ve bazen bin bir çeşitle bazen bir lokma ile doyuyorsa karnınız, dostlarla bir araya gelip karışlıklı kahveler eşliğinde sohbetler dökülüyorsa yüreğinizden, başınızı koyduğunuz gibi bazen deliksiz, kâh uykusuz geçiyorsa geceler, kırlarda ruhunuz arınıyorsa yaşıyorsunuz demektir, müjdeler olsun!
Ben bilirim dostluğun dibini, bilirim sözcüklerin derin anlamını, bilirim sözcüklerin ifade ettiklerini bazen edemediklerini…
Vefanın her türlüsünü gördüm, vefasızlığı tanırım nerede görsem.
Aşkların tonlarını, gülüşlerin sahtesini bir çırpıda tanırım.
Gözlerdeki feri, gözlerdeki sevgiyi, kini, yakarışı, ağlayışı, gülen gözlerin güzelliğini anlarım bir bakışta…
Dünya nimetlerine tamah ettiğimiz zamanları, kimilerinin delice hırsını, hırsızlığını bazen bilmezlikten gelirim, son damla düşene kadar sabır hanemden…
Şimdi günlerden arınma günü, şimdi kırgınlıkların temizlenip, yalanların doğrulanma zamanı…
Bazen haksızlığı yediremiyoruz kendimize çünkü karşı taraf haksızlık yaptığının ya bilincinde olmuyor ya da işine gelmiyor. Birilerinden gördüğünüz nahoş davranışlara saplanıp kalınca kendinizi kaybedip yitirebilir, göz göre göre tüketebilirsiniz. Nasılsa Allah’ın takdiri adaleti vardır, işler gün gelir.
Sevgili okuyucularım, benim de haksızlığa, vefasızlığa dayanamadığım kendimi o döngüden kurtaramadığım durumlar olabiliyor. Kendimi boş yere üzdüğüm zamanları geri getiremiyorum.
Eğer kendinizi başkalarının yaptıkları ya da yapmadıkları ile heder ederseniz yavaş yavaş kişiliğiniz değişmeye başlar. Eski neşeli, hoş sohbet yaratıcı halinizin yerinde kırgınlık ve öfke nöbetleri olur.
Şunu unutmayalım. Ölümden başka her şeyin çaresi vardır. Başkalarına nasıl bir fırsat verdiniz de size karşı dürüst davranmadı önce bunu sorun kendinize. Sonra derinden nefes alarak yeniden kendi değerlerinize, kendi iç hazinenize dönün orada kim bilir ne güzellikler gizli, uyuyor belki de, onun hafifçe başını okşayın, gülümseyin ağlamazsın kırılan içinizdeki çocuk, gülün Ona…
Sevgi enerjisine geçtiğiniz zaman sevgi ile ilintili güzellikler çevrenizi saracaktır, tıpkı yeni açan bir tomurcuk gibi tıpkı sabahın ilk ışıklarının pencerenizden yüreğinize akması gibi tıpkı denizin masmavi sakin elini tutmak, tıpkı doğa ananın kucağı uyumak gibi…
Her şey bütün döngü benim yararıma hizmet ediyor…
Seviyor, seviliyorum…
Affettikçe arınıyor, hafifliyorum.
Rahat bırakıyorum, olması gereken oluyor, kolaylıkla…
Bundan daha iyi nasıl olur başka neler mümkün? Yeni pencereler açıyorum, aydınlığa…
Özgür bırakıyorum kendimi, saplantılarımdan…
Ve öyle de oldu.

04 Temmuz 2014, 16:15
Belgin TURAN  SATICI
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Ali Bilecen

BİR UMUTTUR YAŞAMAK


BİR UMUTTUR YAŞAMAK

Adaletin sürdüğü temiz bir dünya için
İnsanlığa düşüyor sorumluluk taşımak
Özgürlüğü çizmeli evrensel bir boyutla
Geleceğe bakıştır bir umuttur yaşamak.

Canlıları yok eden kan damlayan elleri.
Köprülerle aşalım geçit vermez belleri
Sosyal toplum içinde yok edip engelleri
Peşisıra takıştır bir umuttur yaşamak.

Devre dışı koyarak omirilik beyini
Vücudu uyuşturan hap esrar eroini
Ekstaziyle bonzai balleyve kodeini
Tövbeyle bırakıştır bir umuttur yaşamak.

Yürekteki kudreti sevgiyle ateşleyip
Nefis denen şey tanın yollarını taşlayıp
Özden ikrar vererek besmeleyle başlayıp
Yunus gibi akıştır bir umuttur yaşamak.

Menzile varmak için kararlı olmak gerek
Azim sağlam olursa kuşkuyu siler erek
Tevekküle yönelip haramdan el çekerek
Allaha yakarıştır bir umuttur yaşamak.

Mevsim başı çekermiş fidanın aşısında
Mücevher pula döner harami çarşısında
Yumrugunu sıkarak zalimin karşısında
Onurlu bir duruştur bir umuttur yaşamak.

Canlı silah olamam örgütün panzerine
Servetler ödeniyor eczanın benzerine
Halka zehir satanın yolunun üzerine
Cengaver oturustur bir umuttur yaşamak.

Beladan kaçamazsın uzak kalmazsan şerden
Suç artışı katlanır hedef seçtiği yerden
Bir nesli yok etmeyi düşünen emellerden
Gençliği kurtariştır bir umuttur yaşamak.

Dimdik durmak gerekir karşılık almak için
Okyanuslar aşarak ummana dalmak için
Medeniyet yolunda ayakta kalmak için
Çok etaplı yarıştır bir umuttur yaşamak.

OZANMERDAN bu çağda yol alınmaz durarak
Cehaleti yenelim bilim ile vurarak
Huzur inşa etmeli dengeleri kurarak
Toplumsal bir yarıştır nir umuttur yaşamak.

ALİ BİLECEN / OZANMERDAN
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

BİZE NE VAR Kİ

BİZE NE VAR Kİ

Kışın çorak damdan sular akardı
Anam neler çekmiş bize ne varki
Leğen kova taşar alıp dökerdi.
Anam neler çekmiş bize ne var ki

Soğuklarda esbab yurdu derede
Ne tül vardı nede camlarda perde
Hani beyaz eşya makina nerde
Anam neler çekmiş bize ne var ki

Topraklardan çanak çömlek oyardı
İçine şırayla pekmez koyardı
Soğan ekmek pilav ile doyardı
Anam neler çekmiş bize ne var ki

Sırtına giyerdi keçeden aba
Bir elinde orak birinde yaba
Bizim için vermiş sonsuz bir çaba
Anam neler çekmiş bize ne var ki

Elektirik bilmez çıra yakardı
Tandır önüne diz üstü çökerdi
Fırın mı var saca çörek dökerdi
Anam neler çekmiş bize ne var ki

Şöyle bir düşünüp geçmişe daldım
Rabia yım bitmez hüzünle doldum
geçmiş yıllarımdan çok ibret aldım
Anam neler çekmiş bize ne varki

Rabia Taşdemir 01/08/2014
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

SON DEFA

SON DEFA

Gidiyorum işte yüklendi göçüm
Gitmeden son defa tut ellerimden
Ayrılmak zor geldi ne idi suçum
Gitmeden son defa tut ellerimden

Sefa süremedim kapıldım sele
Yılarca dert çektim her günüm çile
Sarardı gül benzim döndüm gazele
Gitmeden son defa tut ellerimden

Çektim ellerimi dünya işimden
Helallik isterim nazlı eşimden
Etki korku keder çıksın düşümden
Gitmeden son defa tut ellerimden

Küstüm artık yüzüm dönmem aynıma
Kader ağlarını ördü boynuma
Ecel erken geldi girdi koynuma
Gitmeden son defa tut ellerimden

Mirasımı yazdım bir dosya kağıt
Nasibim olmayan malımı dağıt
Kıyamam arkamdan söyleme ağıt
Gitmeden son defa tut ellerimden

Tadım tuzum yoktur eridim gün gün
Rabia yım dostlar duysun öldüğüm
Kimisi yas tutar kim eder düğün
Gitmeden son defa tut ellerimden

RABİA TAŞDEMİR 02/11/2014
www.kafiye.net


Tarih 8 Eyl 2014 Kategori: Ülkü DUYSAK

ŞİMDİ BEN DE ÖĞRETMENİM


Üzerimde emeği olan bütün öğretmenlerimi saygıyla anıyorum.

ŞİMDİ BEN DE ÖĞRETMENİM

Hayatı hecelerken tanıdım seni.
Aydınlanan ufukla geldin,
Girdin dünyama.
Bir çiy tanesi nasıl düşerse gül yapraklarına,
Öylesine,
Öylesine güzel değdi ellerin saçlarıma.
Annem bildim,
Babam bildim,
Sığındım kucağına.

Beni yalnız bırakmadın.
Acı çektin zaman zaman,
Ama karşımda ağlamadın.
Tonlarca yükü taşıdı omuzların,
Yine de yorulmadın.
İlim yolunda,
Çağlayan bir pınardın,
Durulmadın.
Koca bir çınardın gökyüzünü avuçlayan…
Fırtınaların en şiddetlisin de bile yıkılmadın.

Bilmediğim yollarda,
Kılavuzdun yanımda.
Seninle yol aldım geçmişten geleceğe.
Yol göstermekten usanmadın.

Sesinden dinledim,
Saflığı, temizliği…
Seninle birlikte soludum,
Hayatın nefesini.
Elinden hiç düşmedi tebeşirlerin;
Öğrettin bana bilmediklerimi.

Bu, Elif Kızın Kağnısı’ ndaki mermi.
Bu Nene Hatun, bu Ulubatlı Hasan.
Bu Fatih, bu Alparslan!
Bu Koca Sinan!
Bu Atatürk,
Tarihe destan yazan…
Bu nakış Anadolu kokar burcu burcu.
Bu ilmekler gelin kızların alın teri.
Bu yürek,
Şehidine ağlayan ana yüreği.

“Bu, Konya Ovası, bereketin adı,
Bu, Erciyes’in gururlu başı…
Bu, Palandöken, bu yüce Ağrı” diyerek,
Dolaştırdın baştan başa Türkiye’mi.

Yüreğime doldurduğun sevgi,
Bayrak sevgisi, vatan sevgisi…
Yüreğime doldurduğun sevgi,
Atatürk sevgisi.
Senin sayende öğrendim öğretmenim,
Dilimi, dinimi, tarihimi…
Öğrendim,
İçine yalan katmadan anlattığın gerçekleri.
Çünkü öğrettiklerin,
Hayatın ta kendisi…

Sen öğrettikçe,
Toprağa daha sağlam bastı adımlarım.
O topraklarda yatmakta bilirim,
Yarınlarım.
Anladım ki,
Şimdi ben,
Dünyanın içine sığmayan
Kocaman bir dünyayım.
Deryayım, uçsuz bucaksız.
Fikir üreten bereketli bir bahçeyim.
Şimdi ben de güçlü bir yürek,
Bükülemeyen bir bilek,
Şimdi ben de
Senin gibi aziz bir öğretmenim.

Ülkü Duysak
www.kafiye.net