GİTME

O Gündü, o kötü ama güzelleşmeye çalışan çalıştıkça da batan gündü. Yıllarımı verdiğim insanın öldüğündü öğrendiğim gündü. Berbattı…

O gece kavga ettik. Aslında hata bendeydi ama işte, inadım tuttu. Bi salaklık edip kendimi haklı çıkarmaya çalıştım. O da kıyamadı bana, tek bi söz söylemeden çekti kapıyı çıktı gitti. Bende çıtımı çıkarmadım, odama girdim yüksek ses müzik açtım. Tek isteğim kafamı birazda olsa dağıtmaktı. Başımı duvara yasladım, bacaklarımı uzattım. Şarkı çok sıktı. Bende aldım başımı, çıktım geç saatlerde,  o kuytu gecenin zifiri karanlığına saldım kendimi. Kimseye varlığımı belli etmeden yürüyordum yollarda, uçsuz bucaksız yollarda…

Havaya baktım da, sabah olmasına en az yarım saat kalmıştı. Gökyüzü tatlı pembe bir renkteydi. Yürüdüm. Evden iyice uzaklaştım. Büyük bi uçurumun kenarına oturdum. Oldukça Yüksekteydim ama suratım ve moralim iyice diplerdeydi. Etrafa bakıyordum evlere, sokaklara, insanlara…

Her insanda ayrı dert, birbirinden ilginç, birbirinden kötü ve hepsi birbirinden özel. Kimisi varı yoğunu kaybetmiş, kimisi tüm ailesini kaybetmiş…

Bir köpek geldi, yanıma uzandı. Bu köpek öyle zenginlerin süslü, parfüm kokulu köpeklerinden değildi. Bildiğimiz sokak köpeğiydi. Titriyordu ve sesinde de biraz inleme vardı. Dikkatli bakınca sırtında biraz kan olduğunu fark ettim. Belli ki canı acımış. Biraz okşadım. Cebimden bi mendil çıkarıp yavaşça yarasını temizledim. Anladı ona yardım ettiğimi, yerinden hiç kıpırdamadı. Sonra üşüdüğünü fark ettim. Çıkardım üzerimdeki ceketi, örttüm köpeğin üzerine, sonra ona sarıldım hıçkıra hıçkıra ağladım. Söylenenler gerçekte yalan, onlar korkutucu ve iğrenç değiller gayet insan canlısılar. Ayağa kalktım havanın rengi, biraz açılmıştı. Eve gitmek istiyordum. Ondan, özür dilemek istiyordum. Her şeyin tatlıya bağlanması gerekiyordu. Eve doğru gittim. Yorgunluğum dizimdeki titremelerden anlaşılabilirdi. Eve girdim, ses yoktu. Odamızdadır diye düşündüm. Kapıyı açtım ve çift kişilik yatağımızın üzerinde rengarenk çiçek demeti, yanında da küçük bi zarf buldum. Aldım o zarfı. Korkarak açtım ve şöyle yazıyordu:

“-Bırakamadığım kadınıma

Şimdi, sen, orda, öylece uyuyorsun. Sanki ben yanındaymışım gibi. Ben şu anda, seni üşüten, o soğuk havanın içinde küçük bir sıcak nefesim… Bedenim çok endişeli. Yıllardır o sarıldığım sıcaklığı yanımda arıyorum. Hissedemiyorum. Sen yanıma gelmeden önce, sana birkaç satır yazı yazmak istiyorum.

Bu güne kadar hiç düşündün mü bilmiyorum. Bensiz ne yaparsın? Beni unutabilir misin? Bir insan alışkanlıklarını bırakabilir mi? Bunca yıl içime çektiğim dumanım oldun sen. Her nefeste bana ait oldun. Kimi zaman tükettin beni ama yine de mutlu ettin. Yıllarımı, kalbimi, ruhumu, bedenimi… Her şeyimi sana adadım.

İnsan eskileri düşünüp o yatağın yanında o beden olmadan, yatağın soğuk tarafına sarılarak uyuyabilir mi? Yokluğunda, aşk bi insanın canını neden bu kadar yakabilir ki? Söylesene sevdiğim! Bensiz yapabilir misin? Her sabah uyandığında bensiz bir güne merhaba diyebilir misin bana sarılamayınca?

Dolabımı açıp elbiselerimi koklar mısın Benmişim gibi sıkıca sarılır mısın onlara da? Sen kahvaltını o küçük mutfağımızda hazırlarken tatlı sohbetlerimizi anımsar mısın? Sen kapıdan dışarı çıkarken artık o kapının ardında ben olmayacağım. Hiç bunu hissettin mi? Merdivenleri de bensiz ineceksin. Evde benim ayak seslerim artık yankılanmayacak. Karanlık bir ev kalacak ardında…

Sen sahilde gezerken dondurmanı yalnız yiyeceksin ‘’fazla yeme hasta olursun’’ diye bir ses duyacaksın ama sadece ufak bir çın! Ben içinden sana söylemişim  gibi hissedeceksin! Deniz hafiften dalgalanacak, ufak bir rüzgar esecek. İçin biraz üşüyecek. Bir ruh yanında mıdır diye düşünecek misin? Acaba yine boynuma sarılıyor mudur diyecek misin? Bazen arkadaşlarınla takılacaksın, okey oynayacaksın. Bunu sırf ben böyle yapardım diye mi yapacaksın? Ses çıkarmadan sofrayı hazırlayacaksın. Yemeklerin kokusunu duyacaksın. Belki o an içinden kocaman bir ah çekeceksin! Alışverişten dönerken her bankta bir gölge belirecek mi? Eve geldiğinde karanlık holde, benim gülüşümü hatırlayacak, ağlayacak mısın? Ağladıkça beni, susacak mısın? Bir gün bende ağlatacak mıyım seni? Hayır !

Sakın ağlama, gülüşlerini öyle çok seviyorum ki. Onlarda hayat buluyorum ben. Bunu, sakın unutma. Bazen çatıya çıkacaksın. Şehri oradan izlerken mutlaka ilk yıllarımız gelecektir aklına. Çok eskiler… Bazen anımsamakta güçlük çekeceksin. Fotoğraflarımı da alır mısın oraya çıkarken? Onlarda bakar mısın gözlerime?

Hatırlarsın ama değil mi uzak bi kentten nasıl hayatına girdiğimi? Benim için gülümser misin? Ne kadar güzeldi değil mi o ilk yıl? Bir dakika bile sensiz olamıyordum. Uzun bir süre görmemiş gibi sarılırdım hep sana. Seni seviyorum demek seninle o kadar güzeldi ki, birde kollarının arasına yatarak duymak.  Gözlerimin içine bakarak söylerdin hep. Yine söyler misin meleğim? Bulutların arasından izliyorum ben seni. Hadi yine söyle, ismimi haykır! Söylersin değil mi? Biliyorum ağlarsın! Bende seninle ağlayacağım! Yağmurlar yağacak şakaklarına. Benim yaşlarım onlar silme olur mu? Bırak, süzülsünler özgürce.

Akşamları televizyon izlerken ara sıra gözlerin televizyonun yanındaki çerçeveye takılır mı? Sen o gelinliği taşırken elini ben tutuyordum. Benim kadınım olmaya söz verdin sen. Yıllar sonra yine sen vardın yanımda. Ben senden başkasını böyle sevmedim ki… Hem bende sana son nefesime kadar seninleyim diye söz verdim. Ölesiye sevdim seni. Bunu içinde hissedeceksin. Yatağına yatacaksın ve bir gün daha geride kaldı meleğim.

Soluyacağın nefeslerin var senin. Bitsin şu paslı ömrümde yanına geleyim diyecek misin? Ya da beni çağıracak mısın yanına? Hayır, sakın ağlama! Yaşlarla ıslanmasın dudakların! Seni yalnız bırakırım sanıyorsun. Üşürsün sen belki susarsın geceleri. Gözlerini kapayacaksın. Hani ben bazı geceler sana bir şey olur korkusuyla sabaha kadar seni beklerdim ya aklına gelecek mi o anlar? Gözlerini açtığında soğuk odanın içinde beni arayacak mısın? İçin burkulacak mı?

Sen karanlıktan korkarsın ya hani? O holden geçerken beni de yanında götürürsün ya hatırlayacak mısın o anları? Biliyor musun? Bazen, bende burada korkuyorum aşkım. Toprak çok soğuk ve içi çok karanlık. Peki sen bunları düşünecek misin? Ama, sen üzülme. Ben sevginle ısıtıyorum ruhumu. Hem benim hiç dileğim yok sevgilim. Ben sadece bir ruhum. Bana da kanat takarlar mı sence sevgilim? Meleğin yaparlar mı beni sence beni de? Bekliyorum seni sevgilim? Yarın gözlerini açtığında Kanatlarını ben getireceğim. Özlüyorum seni kadınım! En çokta sana sarılıp seni seviyorum demeyi özlüyorum Lütfen kadınım beni unutma Anılara iyi bak Seni seviyorum meleğim…’’

Yazıyordu o lanet zarfta. Okuduktan sonra elim ayağım titredi, istemsizce gözlerimden uzun uzun yaşlar aktı, kalbim yerinden çıkmak ister gibi atıyordu. Dizlerimin üzerine çöktüm, başımı kapadım. Sanki dünyanın yükü sırtıma yüklenmişti. O, artık yoktu. Bu evde, bu şehirde, bu dünyada, onun sesi olmayacaktı. Küçük ni hastalığından bahsetmişti. Ben onu dinlememiştim bile. Ah ayrılık, yalan ayrılık, benden başkası mı yoktu? Neden kızdırdım ki onu? Neden çekip gittim ki ben? Ona hoşça kal bile diyemedim. Çiçekleri aldım, sarıldım kokladım onları, birden arasından bi kart düştü. Açınca içinde ‘’kendine iyi bak meleğim…’’ yazıyordu. Benimse artık yaşama hevesim çoktan kaçmıştı…

 

Kardelen Esen GÜLŞEN
 8-G    Sınıfı
Mustafa Baykaş   Orta Okulu
www.kafiye.net