BİRAZ DA ESPRİ…

‘Akşamlar kilitlerken suları karanlığa
Akşamlar karanlığa kilitleyince suları’

Bu tekrara ne gerek varmış?

‘Ovada tomurcuklar patlarken birere birer’

BİRERE BİRER de varmış. BİR varmış, BİR yokmuş.

Bir berber bir berbere… Hayır, berber yokmuş. Berberlerde hayır yokmuş. İşte bunlar şiiri çıkmaza sokmuş.

Akşam yansımış, şair yadsımış. Yatsı değilmiş. Yassı da değilmiş. Onun için eğilmiş. Sn Avşar TİMUÇIN’miş. Onun içinmiş. Niçinmiş?

Bir umut, bir umutsuzluk, bir de yalnızlık varmış. Onun için sular kararmış. Çok işe yararmış. Kararmazsa zararmış.

Önce kararır sonra kızarırmış. Toplar toplar yayarmış. Tam yirmi dört ayarmış. Tomurcuklar patlarken iftar topu patlarmış. Yüreği hoplarmış. Çünkü o zamana kadar sevgili dokunmaz, dokunamazmış. Bu şiir yazılamaz, okumazmış. Onlar baş başaymış. Yalnızmış. Yalnız kız yalnız/lık değilmiş. Umutmuş. Onun için b/aşka tutulan, akşamı unutmuş. Öyle bir unutuş unutmuş ki kendi âlemine dalmış. Akşam da onları gözlemeye, izlemeye…

“Toplarız yansılarımızı sulardan”

Güneş çekilip gitmiş. Sudaki gölgeler de akisler de silinmiş. Akşam vaktine gelinmiş. Yanındaki bizim gelinmiş.

“Susup kaldıysak bile inanmadık yalnızlığa
Umutsuzluk bile iyidir
Ardından sen gelirsin, umut gelir”

Umutsuzluk iyidir. Nasılsa gelmeyecek biridir. Çünkü biraz iridir. Fakat ne yazık ki çıkar gelir. Delir istersen delir!.. Elden ne gelir! Dar gelir. Zar zor gelir. Madem gelmiş, buyursun girsin! Ağasın, beysin, pirsin! Sen umutsuzlukla umut arası bir şeysin. Önce umutsuzluk gelir. Sonra ne yazık ki sen gelirsin. En sonunda umut gelir. Neden gelir ne gereği var? Olan olmuş biten bitmiş. Umut, assolistmiş. Biraz ağırdan alırmış. En son sahne alırmış. Çünkü sıra varmış. Yer darmış. Kol kısaymış. Oynayamamış. Oynamış, oynatmış. Herkesi oynatmış. Üçayak oyun havası… Havası batsın! Perde! Perde kapansın!

“Ellerin sessizce uzanır bana
Ovada tomurcuklar patlarken birere birer”

Umut gelince ağırdan bir havaya girilir. Eller uzanır. Değdi değecek… Değdi mi değmedi mi? Değdiydi değmediydi… Bir kavga çıkar Karadeniz’de! Temel çeker silahı! Tursun’da kürekler… Hop hop atmaya başlar yürekler… Devrilecekler!

İşte o anda herhangi bir ovada… Adı lazım değil. Size ne! Bize ne? Pat pat pat… Bir sabah erken… Silahlar patlarken… Hayır! Patır patır tomurcuklar patlar. Hayır, işte tam o ona değdiği anda Adı Lazım Değil ovasında tomurcuklar hissedermiş. Pat pat dermiş. Fakat sadece bir ovadakilermiş. Diğer ovadakiler çakaralmazmış. Onun için çoğul olamamış. Tekil olmuş. Ova tomurcuk dolmuş. Dolmuş denizde durmuş. Denizde dolmuş olmaz. Olur otobüs oluyor ya… Bu da deniz dolmuşu…

Temel vurmuş mu Durmuş’u? Durmuş değil, Tursun… Tursun, yerine otursun! Temel! Yapma etme! Ne olursun!..

Denizde değiller artık. Ovadalar. Karanlık da açmış oda kapısını. O da kapısını açmış. Hayır. Suların kapısını… Olmadı. Barajın ağzını… Şiirde baraj yok. Kolaj var. Benim öyküler gibi kırkyama… Kalkın kıyama! Oturun yerinize. Denge bozuldu. Kayık… İçkili mi? Ayık! Öldürme Temel! Yazık! Kıy ama kıyama!

”Her dokunuşun beni değiştirir
Akşam pembeliğini yayar sulara”

Dokundu. Ara ara dokundu. Bu şiir bana fena dokundu. Kim bilir kaç kere okundu. Anlamadım bu nasıl ipek halı? Nasıl dokundu? Önce karardı sular, sonra kızardı. Şair bunu böyle yazardı, sonra bana kızardı. Arkası, okkalı bir azardı.

O akşam var ya o akşam… işte ne olduysa o akşam oldu. O akşam yüzünden oldu. O akşam, o akşam suları yakaladı, karanlığa kapattı, kilitledi. Sonra sevgilileri seyretmeye başladı. Seyrettikçe utandı, kızardı da kızardı. Nasıl oldu anlayamadım ama öyle oldu. Şair dedi. Ben ondan duydum. Ben yazmadım. O yazdı.

Önce hasta ederler böyle okuru. Sonra gömerler. Sonra hastaneye götürürler. Buna mantık hatası derler. Böyle hatalar yapar giderler. Sonra sus derler.

“Ben seni hep umuda benzetirim
Ben seni benzetemem yalnızlığa…”

Umutsuzluktan sonra geldiği için olsa gerek. Yani umuttan önce… Neyse… Bana ne gerek!

Ovaya bereket, sayfaya hareket gelsin istedim. Onun için böyle dedim.

Sevgiler…

Onur BİLGE
www.kafiye.net