Üç Koçan Mısır

Nehir kenarında oturmuş, yazın bunaltıcı ve yakıcı sıcağından kurtulmaya çalışıyoruz. Nehirdeki suyun serinliği, rüzgarın yardımı ile bizleri de serinletmiş ve neredeyse akşamı yapmıştık. Yavaş yavaş toparlanmaya başladık. Artık akşam oluyor ve eve dönme zamanı gelmişti. Piknik yaptığımız nehir kenarındaki yerimize son bir defa daha baktım, bir şeyleri unutup unutmadığımızı kontrol ettikten sonra oğlum ile birlikte evin yolunu tuttuk.

Oğlum henüz 6 yaşlarındaydı. Her gün kendisiyle değişik konuları konuşuyor, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu öğretiyordum. Evimizin dışında nerede olursa olsun; ister yiyecek, ister giyecek bizim şahsımıza ait değilse ve alıyorsak mutlaka onun bir bedelini ödeyerek almalıyız. Sahibi başında yoksa almamalıyız, hakkımız olmayanlara asla el sürmemeliyiz. Alırsak biz suç işlemiş oluruz. Günah işlemiş oluruz. Hırsızlık yapmış oluruz. Bu nedenle dikkat etmeliyiz diye de kendisine çoğu zaman öğütler veriyordum.

Piknikten dönüşte yol boyunca insan boyundan uzun mısır tarlalarının yanından geçiyorduk. Canımız mısır çekti. Tarlaların çevresinde insan göremedim. Arabayı yolun sağına çektim. Ben tarlanın birisine gittim. Üç mısır koçanı kopardım. Arabaya gideceğimiz sırada, oğlum bana;

– Anne, bu tarla bizim mi? Diye sordu,
– Hayır oğlum, tarla bizim değil, şu köydeki birinin dedim.

Oğlum bunun üzerine bana dikkatli bir şekilde bakarak, yine sordu.

– Burada tarlanın sahibi yok. Sen sahibinin izni olmadan mısırları kopardın. Sen bana her zaman derdin ki; bize ait olmayan bir şeyi almayın. Bu senin yaptığın hırsızlık değil mi? dedi.

– Hayır oğlum. Ben hırsızlık yapmadım. Bu koparmış olduğum mısırların sahibi köyde duruyor. Şimdi o köyden geçeceğiz. Köyden geçerken tarlanın sahibine parasını vereceğim.

Daha sonra oğlumla birlikte köye gittik. Köyde tarlanın sahibini değişik evlere sordum. Tam bir buçuk saat sonun da tarlanın asıl sahibini buldum. Tarladan kopardığım mısırların parasını oğlumun gözü önünde verdim. Tarlanın sahibi çok şaşırdı. Böyle bir şey beklemiyordu.

Aslında bu durum beni de çok şaşırttı. Oğlumun bu kadar dikkatli olması ve benim davranışlarımı her tarafta nasıl takip ettiğini, bir yanlış kabul ettiği hareketi bana hemen bir uyarı ile nasıl söylediğini görmek ise daha da büyük bir mutluluk verdi.

Şu bir gerçek ki, çocuklarımızı yetiştirirken onlara örnek olarak söylediğimiz yaşam ve uygulamaları bizim de uygulamamız gerekmektedir. Söylediğimizi uygulamaz isek, çocuklarımızın bize hangi gözle bakacağı ortadadır. Bir anne olarak çocuğumun bu dikkatinin ve bana söyleme biçiminin beni ne kadar mutlu ettiğini inanın anlatamam.

Nice mutlu günlere, çocuklarımıza doğruyu söyleyerek ve yaşam içerisinde onlar ile birlikte uygulayarak geçirmeyi diliyorum.

Doç. Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net