EN  BÜYÜK  DİLEĞİM

           Avrupalılaşmak… Herkesin dilinde bu kelime var bugünlerde. Avrupalılaşmaktan söz ediyoruz ama Avrupa hakkında yeterli bilgimiz var mı tartışılır. Avrupa’nın tarihi hakkında ne biliyoruz?  Avrupa’nın adının Yunan Mitolojisinde Kral agenor2un kızı Evropa’nın adından geldiğini biliyor muyuz? Veya uygarlıkla eşanlamlı olduğunu düşündüğümüz Avrupa uygarlığının kökenlerinde Avrupa’ya komşu olan çok eski ve gelişmiş uygarlıkların yattığını biliyor muyuz? Pusula, barut, kağıt, yel değirmeni gibi buluşların Avrupa’ya orta Asya’dan geldiğini biliyor muyuz? Bilenler Avrupa olduğu gibi kabul etmiş demektir. Ama bilmeyenlerin Avrupa hakkında görüşü körü körüne bir hayranlıktan öteye gidemez.

            Barutun, kağıdın Avrupa’ya orta Asya’dan geldiğini biliyoruz ama Avrupa’nın da yememek lazım. Savaş sırasında bunları öğrenip ülkelerine götürmek ve daha sonra bunları geliştirmek her toplumun yapabileceği bir iş değil.

            Bugünün çağdaş Avrupa’sı aslında 15. yüzyıldan sonra çağdaşlaşmaya başladı. İtalya’da edebiyat ve güzel sanatlardaki yeniliklerle, yani Rönesans’la.Skolastik düşünceyi yıkan, tıpta, bilimde büyük gelişmeler yapan, laik düşünceyi ortaya çıkaran Rönesans’ı ilk Almanya’da başlayan Reform izledi. Böylece yeni mezhepler ortaya çıktı ve ilim dinin önüne geçti. Sanırım dünyanın en gelişmiş ülkelerinde ilimin ibadetten üstün olmasının nedeni bu.

             Avrupa, Avrasya anakarasının bir yarım adası olmasına rağmen Asya’dan çok farklı. Elimizde kültür, insana saygı ve din ile başlayan ve daha da uzatabileceğimiz bir farklılık listesi var. Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan Türkiye ise ilime önem veren Avrupa ile geleneklere önem veren Asya arasında bir köprü gibi. Aslında biraz çaba gösterilse Türkiye bu farklı kültürler arasında gerçekten bir köprü olabilir. Avrupa Asya’nın gelişmeleri takip edememiş ülkelerine medeniyet götürürken, Asya’da Avrupa’ya içinde barındırdığı değişik kültürleri sunabilir. Çağımızın vebası AIDS   

ten korunmanın en iyi yolunun uyuşturucudan durmak ve tek eşli olmak olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu çareyi ilk öneren Güneybatı Asya, Yani Müslüman kültürü eğer bunu AIDS’in ilk keşfedildiği yıllarda Avrupa’ya bildirseydi ve Avrupa aracılığı ile dünyaya duyurulsaydı, dünyada bu kadar çok AIDS’li bulunmazdı belki de.

            Avrupa ülkelerinin dünyanın birçok ülkesinden daha gelişmiş olduğunu biliyoruz. Ben bir Türk olarak Avrupa’dan öğrenmemiz gereken şeyler olduğunu inkar edemem. Ama Avrupa’dan alabileceğimiz şeyler olduğu gibi Avrupa’ya verebileceğimiz şeyler de var.

           Türkiye’de arkadaşlık bağları daha güçlü,sevgi daha güçlü. Dertlerimizi anlatmak için psikologlara ihtiyacımız yok. Çünkü omuzlarında ağlayabileceğimiz, sorunlarımızı anlatabileceğimiz, sevinçlerimizi olduğu kadar en büyük acılarımızı da bizimle paylaşmaya hazır arkadaşlarımız var. Biz onlara güveniriz, onlar da bize…

            Sanırım günümüzde en çok üzerinde durulan sorulardan biri “ Uygarlık mı, din mi?” sorusu. Kimi “ Dinin önemi yoktur”  derken, bir başkası “ Din daha önemlidir” diyor. Denge noktasını bulmak ise gerçekten zor. Dinler hakkında fazla yok ama kutsal kitabımız “ Dinde zorlama yoktur” der. Yani isteyen istediği gibi davranır ve başkasının ona karışmaya hakkı yoktur. Bence devlet yönetimi dinden ayrı yapılmalı. Çünkü insanlar dini görevlerini zorunluluk altında kalmadan, başkalarına duyurmadan yapabilirler ama din devlet işine karışırsa, dini emirlere uymak zorunluluk haline gelir ve bu da “dinde zorlama yoktur” ilkesiyle çatışır. Ayrıca zorla yapılan işten kim hayır görmüş ki?

            İsa doğduğundan beri on dokuz yüzyılı geride bıraktık ve yirminciyi de bitirmek üzereyiz. Dünya üzerinde birçok kültür var. Gelişmişiyle, geri kalmışıyla 2000’e yani 21. yüzyıla üç farklı kül-türlerden oluşmuş bir dünya istemiyorum. Eğer bir gün bana “21. yüzyılda nasıl bir dünya isterdin?” diyen olursa, ona “Herkesin barış içinde, mutlu ve huzurlu olduğu, kültür farklarından dolayı oluşan ayrılıkların ortadan kalktığı ve herkesin eşit haklara sahip olarak yaşadığı bir dünya isterim” derim. Çünkü bu benim dünyamız için en büyük dileğimdir.

                                                                                            İzmir/1997
                                                                                        Nazan DUMAN   
                                                                                        www.kafiye.net