EN GÜZEL GÖNÜL

En güzel gönül, incitmeyen ve incinmeyen gönüldür. İncitmemek kolay değildir. Fakat sabredilir, hassas davranılırsa, mümkündür. İncinmemek ise çok zordur. Kalp denilen sırça saray, oldukça kırılgandır.

Günümüzün insanı, almış başını gidiyor… Hem de ne gidiş! .. Grayderleyip geçiyor! Kırılacakmış, darılacakmış, umurunda değil! Egoizm, canavarlaştırmış. Hatır, gönül kalmamış. ’Köpeğinin hatırı yoksa, sahibinin hatırı var.’ diyenler, parmakla sayılacak kadar az. Birbirimize düşmüşüz. O kadar ki nasıl zarar vereceğimizi bilemez hale gelmişiz. ’Eşeğini dövemeyen, semerini döver.’ zamanını yaşıyoruz.

Kıran kırana bir hayat savaşında, insanca yaşamaya çalışanların, yıpranmamak için çözüm olarak yalnızlığı seçmeleri, kaplumbağalar gibi başlarını evlerinin içine çekmeleri doğal. Özellikle ekonomik nedenlerle çıkarcılığın had safhada yaşandığı bu zamanda, zarar görmemek mümkün değil.

Kendi kabuklarına çekilenler, zamanla karamsarlığa gömülüyor, giderek depresyona giriyor. Ruh sağlığı bozuk bir toplum, ülke huzurunun günden güne artarak bozulmasına sebep oluyor.

İnsanlar saygıyı kaybetmekte. Aile içinde veya dışarıda, bu nedenle huzursuzluklar çıkmakta; tartışmalar, kavgalar, boşanmalar olmakta, hatta cinayetler işlenmekte.

İnsan, saygın bir varlık olarak yaratılmış, kendisine melekler secde ettirilmiş. İnsana secde etmeyen, saygı duymayan, şeytandır. İlk yaratılanımıza secde etmediği ve emre itaatsizlik nedeniyle saygısızlık ettiği için lânetlenmiştir. İnsan, sadece Allah’a secde eder, secde edeceği başka bir varlık yoktur.

Saygıyı hak etmiyor olsa bile insanı sahibinin hatırı için saymak gerekir. Çünkü insanın sahibi, sonsuz saygı duyduğumuz Allah-ü Teâlâ’dır. Kul demek, köle demektir. Abdullah, yani Allah’ın kuludur, kölesidir. Köleye yapılan kötü muamele sahibini incitir. İnsana yapılana da Allah-ü Teâlâ razı olmaz.

Mademki yeryüzüne, Allah’ın rızasını kazanmak için geldik, ’Yaratılanı hoş göreceğiz, Yaratan’dan ötürü.’

Saygı, sevgiden önce gelmeli. Onu hiç kaybetmemeliyiz. Saygı duymadığımız insanı sevemeyiz. Beraberliğin ilk şartı güven, ikincisi saygı, üçüncüsü sevgidir. Bu üçü tamamlandığında; dördüncüsü, yani vazgeçilmezlik, kendiliğinden oluşur. Arkasından huzur da gelir, mutluluk da…

Allah için saymalıyız, Allah için sevmeliyiz. Kırmamalıyız, incitmemeliyiz, toz kondurmamalıyız.

Peki, ya kırılmamak? Bir zehir zemberek dünya içinde incinmemek? Canavarlaşan insanların arasında, yıpranmadan yaşayabilmek? İşte, bu çok zor! Bunu başarabilmek için, evliya sabrı gerek. Yunus da incitmemeyi ve incinmemeyi öneriyor:

’Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek
Sen derviş olamazsın.’ diyor.

Vuracak kıracak, dövecek sövecek, gücenmeyeceksin. Hoşgörünün boyutuna bakın! Hatta ’Taş atana ekmek atacaksın!’

Hiç kimse hakkını yedirmez. Bizim dinimizde kısas da var. Bire bir alacaklıyız. Eğer, Allah’a bırakırsak, hakkımızı on misli koruyacak.

Hakkımızı bire bir almak var, Allah’a havale etmek, yani on mislini talep etmek var. Büyük bir hoşgörüyle karşılamak, öç alma yoluna gitmemek, fakat darılmak var. Bir de hiç bir şey olmamış gibi hiç incinmemek var.

Kalp Allah yapısı, Kâbe kul yapısıdır. Kalp kırmak, onu yıkmaktan daha günahtır. Kâbe yıkılırsa, bir daha yapılabilir. Kalp kırılırsa, bir daha birleşmez.

Onur BİLGE
www.kafiye.net