HAYKIRMAK İSTİYORUM

Bu yazımı 2005 yılında yazmıştım. Değişen bir şey var mı? Okuduktan sonra yorumunuzu bekliyorum. Saygılarımla.
Hüseyin DURMUŞ

Artık yeter, durun, bu gencecik fidanlara kıymayın diye haykırmak istiyorum! Bin bir hülyalarla gencecik fidanlarla buluşmak umuduyla ilk defa öğretmenlik görevine başlayacak öğretmen adaylarını hayal kırıklığına uğratmayalım diye haykırmak istiyorum! Sokaklarda bir zaman işsizler ordusu vardı. Şimdi ise adını ve soyadını zor yazan; üniversite kapılarında kuyruk oluşturmak için umudunu dershanelere bağlayan gençlerle doluyor sokaklar. Milli Eğitim Bakanlığı makamına oturan her bakanımız; eğitim öğretim yılı sonunda bir defaya mahsus olmak üzere genelge gönderir. Ne hikmettir ki her gönderilen genelgeler bir defaya mahsustur. Sonraki sene çıkan genelge de yine o seneye mahsus olarak karşımıza çıkar nedense!
Değerli okurlarım. Haykırmak istediğim konu gerçekten çok önemlidir. Konu ile ilgili olarak ilk önce ünlü şairimiz M. Emin Yurdakul’un şu dizelerini yazmak istiyorum.
“ Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et;
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. ”

Evet sevgili dostlarım. Busene çocuklarımızın geleceği, genç kuşağın yetişmesi, eğitilmesi, öğrenmelerine yönelik bir konuda bana göre çok yanlış bir adım atıldı.  Bana göre diyorum, ancak bir çok öğrenci olmak üzere veliler bayram yapıyorlar. Nasıl yapmasınlar ki, Sayın Milli Eğitim Bakanımız Hüseyin ÇELİK imzalı bir genelge ile devamsızlıktan kalan, ikinci dönem okulundan tasdikname alıp okumak istemeyen bazı öğrenciler bile 2004-2005 öğretim yılına mahsus olmak ve eğitim öğretimin 11 yıla çıkması nedeniyle  bu seneye  mahsus olmak üzere kaldığı derslerden sınava girecek. İster versin ister vermesin bir üst sınıfa geçme hakkı oluyor ve öğrenciler bir üst sınıfa böylece geçmiş oluyor. Bunda ne var diyeceksiniz tabiî ki. Hatta bazıları bana “ sana ne kardeşim, sen de kim oluyorsun da böyle bir yazıyı kaleme alıyorsun, ukala, kendini bilmiş, haddini bil.” diyebilirsiniz.  Merak etmeyin haddimi aşmayı düşünmüyorum. Ama eğitimdeki adaletsizlik karşısında da susmayı kesinlikle kabul etmiyorum. Şimdi sizlere neden susmak istemediğimi, neden yüksek sesle haykırmak istediğimi yazacağım.
1- a) Eğitim ve öğretim konusunda  T.C Anayasasının “ Eğitim ve öğretim hakkı ödevi” ile ilgili maddeyi yazmak istiyorum. Önemli gördüğüm bölümleri aldım.
“Madde 42. – Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.

Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.
…..
Devlet, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır…”
b) Türk Milli Eğitiminin amaçları kapsamı içerisinde olan, Genel amaçlarda yer alan 2. maddeden de bazı önemli gördüğüm satırları yazıyorum.
“ Madde 2-  Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertleri,
1. ( Değişik: 16/6/1983 – 2842/1 md.) Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletinin seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;  Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmektir.…”
2) Milli Eğitim Bakanlığınca 26.07.2005 tarih sayılı 379
/ 8099 ve sayılı genelgesi 2005/65 ile lise ve dengi okullarımızda; devamsızlık, başarısızlık, olumsuz koşullar nedeniyle sınıfta kalan, lise eğitiminin de 4 yıla çıkması göz önünde tutulursa 9, 10, 11 ve 12 sınıflarda sınav hakkı veriliyor. Öğrenciler istedikleri kadar derslerden sınava girebilecek. İsteyen sınavlara girmeyebilecek ( eğer ben metni okurken yanlış anlamadıysam) ama bir üst sınıfa devam edecek.

Sevgili dostlarım bu iki maddede sizlere ters gelen bir şeyler oldu mu bilmem ama bana bazı terslikler geldi. T.C. Anayasasının 42. maddesinde eşitlikten, öğrencilerin çağdaş bilim düzeyinde ve ilimle donatılmış olması isteniyor. Ayrıca Türk Milli Eğitiminin temel amaçlarında da aynı görüşlere yer verilmiş ve eşitlik, adaletten ve bilhassa koyu yazdığım yazıyı tekrar dikkatle okursanız; sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı gençlik yetiştirmek diyor.

Şimdi düşünelim!  Yıllardır her sene eğitim öğretim sona erdiğinde devamsızlık, başarısızlık nedenlerinden dolayı mağdur durumda olan öğrenciler diye; bir yıl boyunca ders çalışmamış, okula devamsızlık yapmış, okuldan kaçan, topluma ve çevresine uyumsuzluk gösteren öğrenciler bir kalemde ve bir defaya mahsus olmak üzere her sene yine bir defaya mahsus olmak üzere bir çok haklar verilir. Bu senede aynı o bir defaya mahsus haksız ödül başarısız ve hatta başarmamak için bütün sene didinen öğrenciler ödül olarak verilivermiştir.  2002-2003 ve
2003-2004, eğitim öğretim yılı sonunda devamsızlıktan kalan öğrencilere yaz kursları düzenlendi. Bu kurslara Türkiye genelinde belirlenen bu kurslara  giden öğrencilerin tam sayısını şuan hatırlayamıyorum. Ama bildiğim kadarıyla bu yaz kurslarına katılma hakkı elde eden öğrencilerin Türkiye genelindeki başarı oranı % 20 ler de kalmış ve bu kurslara kayıt yaptırdığı halde bu öğrencilerden % 30 u yine kurslara devamsızlıktan kalmıştır.  2004-2005  Eğitim öğretim yılında devam eden ve sene sonunda devamsızlıktan kalan öğrenciler içerisinde bir önceki eğitim yılında devamsızlıktan kalan öğrencilerden de oluşmuştur. Bu oran %10-15 dolayındadır. İki yıllık öğrenim gören öğrencilerden devamsızlık nedeniyle kalma %30 civarındadır. İki yıllık öğrenci olup sınıfını geçenler de yine % 15 civarındadır. Yeni kayıt olan öğrencilerden % 20-30 u başarısız durumdadırlar. Türkiye genelinde  çeşitli nedenlerle diye kabul edilen; devamsızlık, başarısızlık sonucu kalma % 45-55 gibi bir oranı bulmaktadır.
Ancak okula devam eden,  eğitim öğretim yılı boyunca karda, kışta, çamurda, bütün olumsuz koşullar karşısında bile başarılı olup sınıfını geçen öğrenciler % 40-45 civarındadır. Bana göre yine büyük bir başarıdır bu rakam. Ama ne yazık ki bu başarılı durumdaki öğrencilerimiz bilhassa bu sene büyük bir hayal kırıklığına uğramışlardır. Nasıl ki daha önceki yıllarda başarılı olanlar hayal kırıklığına uğramışlarsa. Bu öğrencilerimizin ilk sorduğu şey “ Biz neden çalıştık, biz enayi miyiz, bu bize haksızlık değil mi? Hani eğitimde eşitlik ilkesi ve hakkı? Çalışan ile çalışmayan ayırımı yapılmayacaksa bizim suçumuz ne? Bu durumda başarılı olan değil; başarısız olana ödül verilmiyor mu?” gibi sorular art arda sıralanıveriyor. Kısacası eğitimde eşitlik ilkesi ve milli eğitimde öğrenciler arasında ki eşitlik ilkesi anlayışı bana göre yok olmuştur.
3) Olaya birde okullardaki eğitim açısından kısaca değinmek isterim. 2003-2004 eğitim öğretim yılında ki,  bu öğretim yılına mahsus affı nedeniyle sınıfını geçen de sınıfını geçemeyen öğrenciler de bir önceki eğitim affını da düşünürsek; “ Benim çalışmama gerek yok. Sene içerisinde sokakta dolaşayım, nasıl olsa bakan sene sonunda bizi affeder. Bakan amca en iyisini yapar. Öğretmenden bana ne! Enayi miyim ben! “ düşüncesi, öğrencilerin içine ne yazık ki % 50-60 oranında yerleşmiş ve bu öğrencilerin bir kısmı 2004-2005 eğitim öğretim yılı içerisinde bunu uygulama alanına sokmuştur. Eğitim öğretim süresince sınıflarda bu konuda öğrencilerden bazıları öğretmenlerine zorluk bile çıkarmışlardır. Öğretmenlerine “ Öğretmenim, bizi düşünme. Benim kalmam sorun olmaz. Nasıl olsa bakanımız yazın bir af çıkarır. Sen bıraksan da ben bakanımız sayesinde geçerim. Siz merak etmeyin, kendinizi üzmeyin hiç. Beni, benim gibi olanlara nasıl olsa bir af daha çıkar.” Demişler. Bazı öğrenciler öğretmenlerimizi zor durum da bile bırakmışlardır. Sınıfta saygısızlıklar yapılmıştır. Okulların disiplin kurulları işlemiştir. Ancak disiplin kurulları da eğitime kazandırmak amacı güttüğünden öğrenci gerçek hak ettiği cezayı almamıştır. Gerçi bu konu biraz tartışma da götürür ama bana göre disiplin suçlarının yeniden değerlendirilmesi ve tekrar gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Bu arada öğrencilere bilgi veren, onların yetişmesi için bütün güçlerini harcayan öğretmenlerimizin bu aflar nedeniyle uğradıkları mağduriyeti düşünelim. Öğrenci ile bir yıl boyunca uğraşan, ona eğitim öğretim veren, onu yetiştirmek için gece gündüz çalışan bu öğretmenlerimiz, birinci dönem ve ikinci dönem öğretmenler kurulunda; öğrencilerin durumlarını değerlendirirken çoğu zaman bu başarısızlık oranları nedeniyle üzülmüşlerdir. Öğrencilerin başarısızlıkları nedeniyle öğretmenler kurulunda açıklamalar yapmak zorunda kaldıklarında bile üzüntülerini belirtirken. ben elimden geleni yaptım, hatta bu başarı oranını yükseltmek için bazı öğrencilerimizin kritik olanlarını kanaat notu kullanarak yükselttim.
Ellerinden gelen her türlü kolaylığı gösteren bu öğretmen arkadaşların üzülmelerine rağmen; Sayın Milli Eğitim Bakanımız, bu seneye mahsus çıkarılan affın ; öğretmen arkadaşların hiç görüşüne ve düşüncelerine baş vurmamıştır. Siz isterseniz bırakın, ben o bıraktığınız öğrencileri geçiriyorum, bu affı da bunun için çıkarıyorum gibi olmuyor mu acaba?  Bu konuda okullardaki zümre başkanlarının görüşlerine başvurularak, onların da görüşleri  doğrultusunda bir işlem yapılamaz mıydı? Bu yapılan bir defaya ve bu seneye mahsus açıklamanız acaba bu öğretmenlerimizin haklarını çiğnemek olmuyor mu? Doğrusu bu konuda ben çok üzüldüm. İnanın bu kararın açıklandığında ağladığımı söylemek istiyorum. Öğrencileri karşısında emek harcayan öğretmenlerimizin düştüğü o boşluğu onların içinden emekli olmuş, bir emekli öğretmen olarak çok iyi anladığımı ve ne kadar çok üzüldüğümü anlatacak sözleri bile bulmakta güçlük çekiyorum. Sayın Milli eğitim Bakanım Hüseyin Çelik Bey’e sesleniyorum:
1- 3 yıldır süre gelen bu “ Bu eğitim öğretim yılına mahsus olmak üzere” genelgelerini yollamadan önce okul yönetimleri ile öğretmenlere de bu konuda görüş sormuş olsaydınız daha iyi olmaz mıydı? Böylece öğrenci affı konusunda birlik ve beraberlik sağlanamaz mıydı?
2- 3 yıldır süre gelen bu af olayları ile bu 3 yıl öncesindeki öğrencilerin başarı ve başarısızlıklarını istatistikler doğrultusunda inceleme yapılarak, acaba yıl yıl değerlendirmeye aldınız mı? Bu durumda olan öğrencilerin affından sonra başarı oranlarını Türk halkına açıklamak ister misiniz? Biz de bunun yararını öğrenelim. Sanırım en doğal hakkımızdır, ne dersiniz sayın bakanım?
3- Eğitim öğretimde eşitlik ilkesi bu alınan kararlar ve genelgeler ile çiğnenmiş olmuyor mu? Öğrencilere adaletten, eşitlikten, özveriden bahsederken bu o öğrencilerimize adaletsizlik olmuyor mu? Bu durumu bu öğrencilere seneye öğretmenlerimiz nasıl açıklayacaktır? Sanırım bunun başarılı öğrencilere açıklamasını yapmak size düşüyor Sayın Bakanım!
4- Bu şekilde 2005-2006 eğitim öğretim yılının bitiminde böyle bir genelge de şimdiden düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız, aynı şekilde bir genelgenin çıkmayacağını öğretmen arkadaşlarımıza garanti verebilir misiniz? Hiç olmadı seneye rahat bir eğitim öğretim yapabilsinler!
5- Eğitim öğretimde öğretmen açığını kapamak amacıyla 25.000 nin üzerinde gencecik fidan gibi öğretmenler alacaksınız. Bu öğretmenler de seneye böyle bir durum ile karşılaşırlarsa onların o idealist düşüncelerine, çalışma arzularına, özverili gayretlerine balta vurmuş olmaz mı?
6- Mustafa Kemal Atatürk’ün “ Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır. Onları sizler yetiştireceksiniz.” düşüncesine bu öğrenci afları uyum sağlıyor mu acaba? Çünkü eğitim öğretim yılı sonunda başarısız olan, hatta sınava bile girmeden sınıfını geçme hakkı elde eden bir öğrenci grubu karşısında öğrencileri affetmek ne kadar doğru oluyor?

Aslında o kadar çok söylenecek sözler var ki sevgili dostlarım. Bu öğrencilerin affı konusunda sizlerin de görüşlerini bekliyorum. Bu konuda sizlerin de düşüncelerinizi yayınlamak ve bakanımıza iletmek isterim. Haykırmak istediğimi söylüyordum. Evet avazım çıktığı kadar, sesimin son perdesine kadar çalışkan öğrenciye karşılık bu yanlış karar nedeniyle bağırmak, sesimi duyurmak istiyorum. Çocukları affa uğrayan öğrenci velileri sevine bilir. Peki bu öğrencilerin yetişmeden, öğrenmeden, bilgi edinmeden mezun olmaları çocuklarınıza bir kötülük değil midir? Bana bunun cevabını sizler verebilir misiniz? Eskiden işsizler ordusu vardı. Şimdi kusura bakmayın ama bilgisiz ve cahiller ordusu geliyor. Bu ülke bunun acısını çok değil 10 – 15 yıl sonra görecektir. İnanın o zaman kim bilir ne kadar lanetler yağacaktır şu an öğretmenlik görevi yapan öğretmen arkadaşlarımıza! Ne  yazık ki bu durumdan kesinlikle onlar  sorumlu tutulacaklardır. Bu nedenle haykırmak istiyorum. Bu yapılan ve gelecek olan haksız suçlamalara karşılık zaman geçmeden haykırmak istiyorum. Eğer şimdi seslenmez ve haykırmazsam 10 yıl sonra kendimi suçlu hissederim. Bu öğrenci aflarından ve bu gençliğin sokaklarda yığılmasında öğretmenlerin hiç bir suçu yoktur, dönemin siyasi idaresi ile ondan önceki siyasi idarelerin eğitim ve öğretime müdahalelerinin olduğunu duyurmak ve haykırmak benim en doğal hakkım sanıyorum.

Bırakın Sayın Bakanım! Çalışmak istemeyen, sınıfta kalmak için direnen, “Ben okumak istemiyorum” diye bağıran öğrenciyi lütfen sınıfta bırakın. Sınıfta bırakın ki, öğrencisi karşısında itibarını yitirmek üzere olan öğretmenlerimizin yüzüne neşe ve gülümseme gelsin. Bırakın ki, sınıfında ders çalışmayan, sınıfa elinde bir defter ve kalem dahi götürmek istemeyen öğrenci, hak ettiğinin karşılığını alsın da öğretmenine karşı isyana kalkmasın! O öğrenci haddini bilsin ve o öğrencileri siz geçirmemiş olun Sayın Bakanım.

İnanın çok üzgünüm dostlarım.  25 yıl öğretmenlik yaptım. Ama bu öğretmenliğim süresince çalışan ile çalışmayan öğrenciyi hep ayırt ettim. Ama emekli olduktan sonra bu seneki af olayını öğrendiğimde yemin ederim ki beynimden vurulmuşa döndüm. Hiçbir köşe yazısı, hiç bir makale okumak bile istemedim. Genelgenin yayımlandığında İzmir dışında idim. Bu nedenle biraz basından da uzak kaldım. Şimdi bu konu üzerine eğildim ve o kadar çok söylenecek söz var ki, şöyle yazdıklarıma bir baktım da dostlarım, öğretmen arkadaşlarımın ve sınıfını geçen başarılı öğrencilerimizin düşüncelerine tam olarak tercüman olamamışım. Ne yapayım fazla uzatarak kimsenin canını sıkmak istemiyorum. Vatanımıza, memleketimize ve milletimize bu öğrenci affı hayırlı uğurlu olsun. Kalın sağlıcakla.

İzmir /  13.08.2005
Hüseyin  DURMUŞ
www.kafiye.net