OLMADI!

Ne hayallerle tutmuştum ellerini… Başak tarlasında birlikte gelincikler toplayacaktık! Kırlarda papatya fallarına bakacaktık! Yağmur altında caddelerde, sokak aralarında koşacak ve su birikintilerinde çocuklar gibi zıplayıp yitirdiğimiz çocukluğumuzu seninle yeniden yaşayacaktık… Sonra, tepeden tırnağa ıslanmış olarak evimize gelip ince belli cam bardaklar avuçlarımızı yakarken, biz gözlerimizde ısınacaktık…

Gökyüzü bizimdi! Sahil bizimdi! Tüm kır çiçekleri bizimdi. Türküler dinleyecektik çimenlerin üzerine uzanıp. İki biraya satacaktık kahpelikleri, yoklukları ve sevgisiz yürekleri…  Son lokmamızı sokak çocuklarıyla paylaşacaktık ve birlikte omuz omuza dünyaya kafa tutacaktık… Ben başımı yaslayacaktım omzuna, rüzgâr saçlarıma ıhlamur kokusu taşıyacaktı parmak uçlarında. Aşkımız sonsuza kadar yaşayacaktı! Biz böyle söz vermiştik birbirimize, o kavak ağacının altındaki masada!

Sen, hep gözlerime bakarak konuşacaktın ve ben, dinleyecektim gözlerinin dilinde seni. Ben konuşurken de sen, hiç bırakmayacaktın ellerimi… En öfkeli anlarımızda bile iki kaşımızın arasındaki mesafe kapanmayacak; kavgalarımızda, bağırıp çağırmalarımızda gözlerimizdeki sevda, dudaklarımızdan çıkan cümleleri dağıtıp yok edebilecekti. Küslüğümüz son cümlemize kadar sürecek, sen bana sarıldığında, bir dakika öncesi zamanlar, kollarında eriyip gidecekti!

Yaşamı paylaşacaktık birlikte, böyle çıkmıştık bu sevda yoluna! Aldığımız nefes bile aynı olacaktı… Hiç paramız olmasa da sevdamız bizi ısıtıp-doyuracaktı! Gerekirse en kötü şartlarda çalışacaktık beraber, omuz omuza ve de onurumuzla! Yılmayacak yenilmeyecektik! Maddenin şerefsiz cazibesine, duygularımızı asla değişmeyecektik! Bir lokma, bir hırka ve de eski bir bağlama… Ben her şeye razıydım, sevdamı seninle yaşamak adına…

Nasıl inanmıştım hiç değişmeyeceğine. İnanmıştım, benim sevdiğim gibi gerçekten sevdiğine. Duygularıma güvenmiştim aslında, güvenmiştim beni yanıltan önsezilerime ve… Güvenmiştim ‘yalan söylemez’ dediğim yalancı gözlerine… Bir rüya yaşadım seninle, ilk bir yıl içinde! Kâbuslarım kalmıştı artık çok gerilerde. Oysa yalanmış, kar altından bulup getirdiğin o güller bile… Bir yılın sonunda aniden döndün kendi eksenine!

Kış başı soğukları başladığında sana sokuldum, uzaklaştın! Ay karanlıklarında üşüdüm ve bir elim diğer elimde ısınmaya çalıştım geceler boyu! “Neden?” diye sorduğumda buz gibi bir duvara çarpıyordu sanki cümlelerim. Buz parçaları dağılırken yerlere, ben topluyordum üşüyen harflerimi kanayan ellerimle! Birçok bahaneler yüklense de nedenlerine, anlamıştım, bir noktada ayrılıyorduk seninle! Benim aradığım delice bir sevda… Senin beklentin yalnızca para…

Hayallerimiz hayal olmaktan kurtulamadı! Oysa ne çok yağmurlar yağdı ama biz hiç caddelere çıkmadık! Türküler sustu dilimizde… Başak tarlalarında hiç gelinciklere rastlayamadık. Çay içerken gözlerimiz başka yerlere bakıyordu ve biz hiçbir zaman ısınamadık! Kurudu çiçekler bahar gününde, tüm mevsimler hazana döndü türkü dilinde!

Şimdi düşünüyorum da, ne sen beni anlayabilmişsin, ne de ben tanıyabilmişim seni aslında…  İlk’lerin heyecanıymış, ilk adımda yaşadığımız… Beklentiler, heveslere sarılıp sevdanın ardına gizlenmiş… Kelimelerse günü gelinceye kadar sahte duygularla süslenmiş! Çok mu geç anladım acaba? Meğer güzel rüyalar, en derin uykuların içinde ve en kısa sürenmiş!

Milyonlarca şansım varken ben seni seçtim! Hayallerimi seninle yaşamayı tercih ettim. Şu anda yaşadıklarımdan pişman değilim. Ben karar verdim, ben istedim, yanılma payımı hiç düşünmedim, çünkü ben sevdiğim zaman, hesapsız, plansız severim!

Şimdi, hayallerimi alıp yüreğime, bir süre sonra yeniden dirilirim. Yüreğim nereyi gösterirse ben yine oraya giderim. Çıkarsız, riyasız, hesapsız bir sevdayı beklerim. Ben aşka aşığım bilirsin!
Sevdiğim zaman tüm maddeden sıyrılır ve Allah’ına kadar severim!

Nesrin Göçtürk Kaya
www.kafiye.net