ZEYNEP  TORUNUMA

Sevgili Zeynep Torunum;
Gece rüyalarımı süsleyen, bazen benimle konuşan, bazen benimle köşe kapmaca oynayan, bazen de benden çok uzaklara kaçmaya çalışan biricik torunum Zeynep. Sen dünyaya geleli artık üçüncü yaşını doldurmak üzeresin ve ben hala seni göremedim. Şu dünya gözüyle seni göremedim. Senin o küçücük, minnacık ellerini avucumun içine alamadım. Seni koklayamadım. Kokunun nasıl olduğunu öğrenemedim daha. Artık konuşmaya başladığını da biliyorum. Anne, baba deyişlerini çok uzaklarda da olsan inan duyar gibiyim benim melek yüzlü torunum. En acısı senin dünyaya gelişini, doğumunu bana doğrudan iletilmemesi. Doğumun iletilmediği, duyurulmadığı gibi İzmir’e geldiğin zamanlarda da seni benden köşe bucak kaçırarak dolaştırdıkları gibi bana seni yine getirmediler ve sana benim senin deden olduğum söylenmedi. Senden habersiz İstanbul’da baban ve annen ile yaşama bağlanmayı, büyümeye çalışırken, masum duygularınla büyümeye çalışırken en büyük korkum sen nasıl  beni görmeden, bense seni tanımadan, senden uzak İzmir’de yaşlanmaya,  boynu bükük Hüseyin DURMUŞ  deden olarak yaşamaya devam edeceğim. Allah’ın bana lütfettiği yaşamım süresince senin hasretin ve özleminle yaşamaya devam edeceğim.

Sevgili torunum. Biliyor musun, ben annenin evlendiğini de göremedim. Anneni baban hangi babadan istedi onu da bilemiyorum. Anneannen, dayıların, teyzen seni gördüler ama ben ve amcan, halan, yeğenlerin senden hala habersiz ve sadece dünyaya geldiğini biliyorlar. Senin yolunu bize gelen yollardan bıçakla keser gibi ayırarak seni bize göstermiyorlar. Nasıl ki annen baban ile 09.01.2009 tarihinde yapılan düğünde; benim annem yani senin babaannen o tarihte sağdı ve annen ile babanın; isteme, söz, nişandan bi habersiz evlenme törenine de davet edilmeyerek, haber verilmeyerek evlendiler. Bizler yok sayıldık. Şimdi sana bizler hakkında neler söyleyecekler, neler anlatacaklar inan Zeynep Torunum şuan ne düşünebiliyor ne de tahmin edebiliyorum. Annen ile babanın evlenmesi bana ve benim aile efradıma asla duyurulmadı. Hoş baban ve babanın annesi  ile babası da mı bizleri hiç merak etmediler? “ Bu kızın bir babası, baba sülalesi yok mu?” diye araştırma yapıp yapmadıklarını da bilmiyorum. Eğer bir araştırma yapmış olsalardı mutlaka annenin bir yaşayan babası ve akrabalarının da olduğunu öğrenirlerdi. Annene kırgın olduğum gibi benim varlığımı da düşünüp olumlu ve ya olumsuz hakkımda bizzat benden duymayan, benimle tanışmayan babana, babaannene ve dedene de inan çok kırgınım sevgili torunum. Bir baba olarak annenin beyaz gelinlikler içerisinde babana;” Bu benim kızım, ona belki çok şeyler verememiş olabiliriz. Ancak bundan sonraki yaşamında mademki seninle bir ömür boyu devam ettirmeye karar verdi,  sen de bunu  kabul ettin. Sana şunu söylemek istiyorum. Kızımı üzme, kızım da seni üzmesin. Bir birinize iyilik ve güzellikler içerisinde davranın. Bir birinizi asla üzmeyin, olmaz mı?” deme fırsatını bana vermediler yavrum. Bunları babana konuşamadım. Anneni beyaz gelinlikler içerisinde göremedim. Namus simgesi kabul edilen kırmızı kurdeleyi benim yerime bağlamak için kim geçti onu da bilmiyorum. Ben yaşarken benim adıma kim bağladı onu da diğerleri gibi bilmiyorum. Seni tanımadığım, görmediğim gibi babanı da hiç görmedim. Nasıl bir damada sahibim, ne iş yapar, ne işle meşguldür inan hala bilmiyorum. Baban, annen ile birlikte kapımı çalıp elimi dahi öpmediler.

Ah biricik Zeynep Torunum. Seninle kucaklaşamamak, kokunu alamamak mı sadece beni üzen! Keşke sadece bu olsa! Uzun zamandır annen ve teyzen ile ne bir bayramda, ne bir özel günde bir birimizi göremiyoruz. Karşıma çıkıp;” Sen bize bunları, şu kötülükleri, şu olumsuzlukları yaptın ve bu nedenle seninle görüşmüyoruz. Sen bizim için bittin. Bundan sonra seni defterimizden sildik.”  Diyebilecek kadar medeni cesaretleri dahi olmamıştır. Belki ben kötü bir baba diye düşüne bilirkişiler. Ama benimle konuşmayan, bayramlaşmayan, hastalıkta ve ya iyi durumda ziyaret edilip eli öpülmeyen sadece ben değilim torunum. Benim kendi kardeşlerim ve yeğenlerimle de görüşmüyor ve bu kişiler düğünlere de davet edilmediler. Ben kötüyüm dedik, peki bütün akrabalarım, sevdiklerim de mi kötü? Ne yazık ki Zeynep torunum, annen, baban ve teyzen Hüseyin DURMUŞ ve “DURMUŞ” soyadını taşıyan herkesi defterlerinden silmişler sanırım. İnşallah sana benim yerime bir başkasını dede olarak tanıtmazlar. Umarım ki; ” DURMUŞ deden bir kaza sonucunda öldü, hakkın rahmetine kavuştu. Yaşasaydı da onu sen de görseydin.” diye uydurmada olmaz. Keşke tam doğruları sana anlatsalar! Keşke sana doğruların gerçeklerini söylerken pişmanlık da duyarak anlata bilse baban ve annen!

Sevgili torunum; sana aslında anlatacaklarım o kadar çok ki, henüz benim bu düşük olan çenemden çıkacak olan sözleri tam olarak anlamayacaksın. Ama şunu unutma torunum. Sana yollamış olduğum bu mektubu al, sadece senin bileceğin, senin bulabileceğin bir yere koy. Büyüdüğün zaman annene;” Benim anne Dedem var mı, yok mu?” diye aklına geldiğinde anne ve babana tekrar sor. Onlardan doğruyu, gerçekleri anlatmalarını iste. Aksi halde yalanlarından sonra sizin hiçbir sözünüze değer vermem diyerek mutlaka ama gerçekleri mutlaka öğren sevgili torunum. İnşallah dünya gözü ile seni kucaklarım. O küçücük ellerini avuçlarıma alarak; “ Yavrum, torunum, Zeynep’im, bir tanem diyerek sana sarılmayı dört gözle bekliyorum. Seni hayallerimde, düşüncelerimde yaşatıyor, İzmir’deki evimin içerisinde senin sesinin dört duvar içerisindeki akislerini ve çınlamalarını yaşatmaya  çalışıyorum. Bu sana ilk mektubum. Bundan sonra daha başka mektuplarım da olacak. O mektuplarımda anneni ve teyzeni sana anlatmaya çalışacağım. Sana kendimden fazla söz etmek  istemiyorum. Okul çağına geldiğinde benim nasıl bir dede olduğumu; benim yazdığım şiir, deneme, öykü, makale ve oyunlardan öğreneceksin canım Zeynep’im benim. Bir dahaki mektupta buluşmak dileğiyle yavrum. Yüzün güleç, gönlün hoş, umutların daim olsun. Bugünün dünden daha güzel geçsin canım torunum benim.

Seni göremeyen, hayalinle yaşayan Hüseyin DURMUŞ dedenden; kucaklar dolusu selam, sevgi, muhabbet, sağlıklı, başarı dolu günler dilerim.

İzmir/ 04.07.2013
Hüseyin DURMUŞ
Emekli  Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net