Duygularımı Astım Dar Ağacına 1

İlkbaharın gelişi gibiydi onun gülümsemesi. Bazen bir araya gelip, hiç konuşmadan gözlerimizle anlatıyorduk tüm bu olup biteni.  O kadar masumdu ki her şey o kadar çocuksuydu ki.

Okulun yaz dönemine girmesine bir hafta kala, okulun yaz dönemi eğlenceleri başlamıştı. Davullu zurnalı fuar tarzında üç gün sürecekti. Üzülüyordum. Koca yaz Ceyhun’ u göremeyecektim ve yaz boyunca çok nadir görecektik birbirimizi beklide hiç görüşemeyecektik. Bir o kadarda mutluydum ki onu üç gün boyunca gece gündüz yanımda görecektim aralıksız, kısıtlamalar olamadan. Eğlencenin ilk günü sabahtan akşama kadar beklediğim halde, Ceyhun eğlenceye gelmemiş ve gelmemekle birlikte arayıp haberde vermemişti. Sinirliydim ve korkmuştum. Bir yandan neden hala gelmediğini bir yandan da mutlaka bir şey oldu yoksa mutlaka gelirdi diyerek kendimi yiyordum. Fakat öfkem güneşin kavurucu sıcağından daha yakıcıydı. Üst üste telefon etmeme rağmen telefonlarıma cevap vermiyordu. Aradan yarım saat geçtikten sonra açmıştı telefonunu. Kızgınlığımla konuşamayıp, telefonu kapatmıştım suratına. Haklı olduğumu sinirimin kolaylıkla geçmeyeceğini biliyordum. Beş dakika sonra okul kapısının önüne doğru her zamanki öz güveniyle ilerliyordu. Onun bu kendine olan özgüveni beni korkutuyordu. Hiç bir şeye takılmayan ve umursamayan bir hali vardı. Çekip gitmeye kalksam belki beni durdurmayacak kadar çok gururluydu. Öfkemden taviz vermiyordum. Yanıma geldiğinde;

_ Bir tanem uyuyordum, neden bu kadar öfkelisin?

Yüzündeki tebessümü bu gün hala hatırlarım. Sanki ona bakar ve o gülümsemeyi görür gibiyim. O gülümsemeden sonra kavurucu öfkemden eser kalmamıştı. Bir çocuğun, annesinin azarlamasının ardından beş dakika sonra yine annesine koşup gitmesi gibi uçup gitmişti öfkem.  Artık ne yaptığını sorma gereksinimi bile duymuyordum. Bana tebessüm edip bir tanem dediği anda kapanmıştı olay.

Zaman geçip gidiyordu ve biz hala aynı aşka birbirimizi seviyorduk, görmesek te dokunamasak ta seviyorduk.

Güneş mi daha parlak,
Senin cemalin mi ?
Gecemi daha karanlık,
Yoksa senin gözlerin mi ?
Peki esmerim
Aşkın mı daha yakıcı,
Yoksa cehennem mi ?    (Şeyda)

Eğlence den bir hafta sonra okul yaz dönemine girmişti. Özlüyordum. Geçmek bilmeyen günler, saatler sanki ömrümden ömür çalıyordu.

Evimizin ön cephesine bakan, Ceyhun’un dedesinin kardeşinin evi vardı.  Ara sıra Ceyhun oraya gelir, karşıdan karşıya nasıl özlem giderilirse bizde öylece özlemimizi giderir ve severdik birbirimizi.  Aslında onu ne kadar çok sevdiğimi haykırmak isterdim tüm dünyaya. Aşkıyla yandığım adamı her kez bilsin isterdim fakat biliyordum ki zamanı değildi ve o dönemlerde sevgiler, aşklar şimdiki gibi alalen yaşanmıyordu. İnsanlar cahil ve anlayışsızdı. Böyle böyle yaz dönemini de atlatmıştık. Okulun açılmasına iki gün kalmıştı. Heyecandan kalbimin yerinden çıkmaması için kendime çeşitli uğraşlar buluyordum fakat hiçbir şey fayda etmiyordu. Ona tekrar kavuşacak doyasıya bakabilecektim.

Bu defa okulun zili çalmadan uyanmış ve daha vaktim olmasına rağmen okul kapısının önünü bulmuştum. Bu defa her şey farklıydı, o okula benimle birlikte girecekti canımın yarısı da. Bu dönem Esmer’imin üçüncü ve son senesiydi. Buyüzden okula haftada üç gün gelecekti ve geri kalan günlerde ise staja gidecekti. Çok üzülüyordum çükü zaten yeteri kadar göremiyorduk birbirimizi ve bir saatimi bile ayrı geçirmek istemiyordum ondan.

Onunla aynı şehirde, aynı gökyüzünün altında nefes almak bile ayrı bir güzellikti benim için. Hayat bir tuhaf kervan aslında. Ne zaman ve nasıl, hangi olay ve durumun gerçekleşeceği belli değil. Biz ise, içinde tüm zorlukların üstesinden gelmeye çalışan garip yolcular.

Ceyhun’la aynı sınıfta olan ve benimde ara sıra selamlaştığım, aynı zamanda yanlış hatırlamıyorsam Ceyhun’un amcasının kızı ve eski sevgilisi olan Aysun vardı. Aysun, çok güzel, bakımlı ve hoş bir kızdı. Hala Ceyhun’a bir şeyler hissediyor olmalıydı ki, benim kulağıma benimle ilgili söylenmiş bir takım şeyler geliyordu. Aslında çok iyi bir kız ve hiç kimseye hiçbir şekilde zararı yoktu. Oda benim gibi seviyordu sadece. Aynı adama aşık iki kızdık sadece. Fakat kimse Ceyhun’u benim kadar sevemezdi.

İki, üç gün sonra yine çok yakın arkadaşlarımdan olan Beyza yanıma geldi ve bana;

_ Şeyda, Aysun san bir şey söyledi.

_ Ne söyledi, söyle bir tanem!

_ Şeyda’’ diyor fakat arkası gelmiyordu bir türlü. Söyleyeceği sözü ağzında çevirip duruyordu.

_ Söyle hadi söyle çekinme

_ Onu öldürürüm Ceyhun’dan uzak dursun dedi

_ Sana mı söyledi bunu peki

_ Hayır

_ peki ya

_ Arkadaşlarına söylerken duydum

_Bana gelip yüzüme söyleyinceye kadar problem yok demektir Beyza, o yüzden takılma.

Kızmıyordum Aysun’a çünkü seviyordu biliyordum ve sevmenin ne kadar ızdıraplı bir şey olduğunu da. Hiç beklenmedik anda hiç beklenmedik kişiden, seviyorsa eğer sert tepkiler alabilir hiç umulmadık hareketler görebilirsiniz. Zira söz konusu sevdiği adam ise dünyayı size dar edebilir bir kadın. Bu sebebten dolayı çok takılmamıştım Aysun’un bu sözlerine. Fakat Aysun’un, Ceyhun’dan uzak durmamı istemesi evet bu durum artık imkansızdı. Ondan uzak kalmak demek benim çaresizliğim ve nefesimin kesilmesi demekti.

Deli dolu olmama rağmen, hiçbir zaman kimseyi kırmak istemeyen ve sakin bir yapım vardı. Aysun’u da kırmak istemiyor, onunla bu yüzden dolayı karşı karşıya gelmek istemiyordum.

Ertesi gün Ceyhun’a bu konudan bahsettim. Bana artık onunla hiçbir alakası kalmadığını ve benim onun yanında görmek istediği tek insan olduğumu söyledi. Bu cevap beni yeteri kadar tatmin etmişti zaten. Güveniyordum. Onun sözleri benim için her şeyden daha kıymetliydi. Sevgim günden güne çoğalıyordu.

Haftanın üç günü birlikte vakit geçiriyor olabildiğince uzak kalmamaya çalışıyorduk. Onun okulun bahçesinde top oynamasını seyretmek bile öyle güzeldi ki, onu seyrettikçe yüzümden gülümsemelerim eksilmiyordu. Fakat artık her şey bu kadar güzel gitmeyecekti. Zaman ilerledikçe gerçekler tokat gibi çarpacaktı yüzüme.

Okul çıkışı bir gün eve döndüğümde babam karşılamıştı beni kapıda. Öyle sinirliydi ki hapishanede volta atar gibi dolaşıyordu evin içinde. Bu sinirliliğinin az çok sebebini tahmin edebiliyordum. Tahmin ettiğim gibide benimle alakalıydı. Sert bir ses tonuyla

_Sen bugün kiminleydin kızım?

_ Nasıl kiminleydim baba ?

_ Tüm gün okulda kiminleydin ?

_ Arkadaşlarımla…

_ Bana yalan söyleme Şeyda, ben senin kiminle olduğunu biliyorum, bana kaçamak cevaplar verme,.

İşte o an babamın Ceyhun’la birlikte olduğumuzu öğrendiğini anladım. İçimi tarif edilemez bir duygu kapladı. Çocuktum. Daha sevdiğimi savunamayacak kadar ve söyleyemeyecek kadar çocuktum. Korkuyordum. Tedirgin bir sesle derdimi anlatmaya çalışıyordum fakat babam yine öfkelenerek

_Sus Şeyda, yeter ‘’ dedi. Arkasından da sakinleyerek

_ Bak kızım ben kötü bir baba değilim, insanda yemiyorum, pekala seninde sevgilin olacaktır fakat ben o çocuğu ailemize damat olarak istemiyorum. Biz o aile ile bağdaşamayız. Bu alakanız hemen kesilecek ve bir daha da açılmayacak bu konu.

İşte o an birden nefesimin kesildiğini hissettim. Canımı kalbimden söküp atmamı istiyordu babam. Yapamazdım biliyordum. Onu kalbiden söküp atamazdım.

_ Babacım yapamam!

_ Yapacaksın, bir daha duyarsam bu mevzuyu, inan her şey daha başka olur.

Öyle çok yanmıştı ki canım, o gece sanki tüm vücudum yanıyor, kalbim aniden durmak için yer arıyordu. Biliyordum ki bu böyle kalmayacaktı ve babam bizi ayıracaktı. Peki iki seven insan nasıl ayrılırdı ?

Ertesi gün öğle arası okula giderken Ceyhun’un amca kızı, aynı zamanda benim ilkokuldan bu yana arkadaşım olan Selma’yı evlerinden almaya gitmiştim. Yolun karşısında beklerken bir otobüsün içinde, sürekli bana bakan yirmi bir veya yirmi iki yaşlarında bir erkeği fark ettim. Otobüsün camına adeta yapışmış sürekli beni seyrediyordu. Selma’nın aşağı inmesiyle birlikte okula dönmüştük. Kim olduğunu bilmediğim o çocuğu ise artık nasıl olsa bir daha görmem diye umursamamıştım.

İki gün sonra o çocuğu bu kez okulun önünde beni beklerken fark ettim. Yine dikkate almamış yanından geçip gitmiştim. Bilemeyiztabi ne zaman ve nerde hangi insanın hayatımızı değiştireceğini. İşte o adamda benim hayatımı değiştirecekti.

Aradan haftalar geçmişti. Esmerimle her zamanki gibi okulun üç günü birlikte vakit geçiriyorduk fakat Ceyhun’un sanki bana olanalakası azalmıştı. Bu durum canımı yeteri kadar yakmaya yetiyordu. Hayatında başka birinin var oluşunu düşünüyor, fakat yanlış kapı açmamak için bu durumdan emin olmadan ona hiçbir şekilde bu konuyu açmıyordum.

Her şey üst üste gelmeye başlamıştı. Yine bir okul çıkışında isminin Ümit olduğunu öğrendiğim o çocuk, okul kapısının önünde beni bekliyordu. Okul kapısından çıktığım anda bana selam vermiş ve benimle konuşmak isteğini söylemişti. Onunla konuşacak neyim olabilirdi ki, ne paylaşabilirdim yabancı bir adamla. Konuşmak istemediğimi söylemek üzereyken Ceyhun karşıdan bana doğru hızla geliyordu. Ceyhun’a doğru ilerledim ve

_ Aşkım

Ceyhun, Ümit’i görmüş ve tepkiliydi. Çünkü tüm olan bitenden haberi vardı. Sinirlenmişti. Korkumu ve heyecanımı bastırarak;

_ Lütfen bir tanem sakin olur musun? Dedim, fakat Ceyhun öfkesine hakim olamayacak kadar toydu.

Zorda olsa onu oradan uzaklaştırmıştım. Fakat bu durumun ilerleyen günlerde arkasının geleceğinden de adım gibi emindim. Her şey hızla karma karışık bir hala alıyordu. Artık olayların içinden çıkamaz bir duruma gelmiştim.

Ümit’i;” Karşıma çıkma bir daha.” diye  uyarmama rağmen, laftan anlamıyor her gün beni görmeye geliyordu ve bununla da yetinmiyor; annesini annemin iş yerine gönderiyordu.

Ümit yurt dışında yetişmiş fakat buranın etraf köylerinden olan bir ailenin çocuğu idi. Annesi eroin kullanması nedeniyle  Türkiye’ye getirmiş ve burada ona küçük bir market açmış onunla birlikte altı ayda bir yurt dışına çıkıyordu. Fakat bu durumdan kimsenin harbi yoktu. Annesi arada bir bize geliyor ve oğlunun beni ne kadar çok sevdiğini söylüyordu.

Ümit’le Ceyhun’un benden önce, bir birilerinin aynı kıza aşık olduğundan haberi oluncaya kadar süre gelen bir arkadaşlıkları vardı. Garipti her şey, anlaşılmazdı. İşte bundan sonra dengeler öyle bozuldu ki bir daha asla toparlayamayacaktım. Babam üstüme geliyor, Ümit’ın ve annesin sıkıştırmaları nefes alamıyordum.

Bir gün sabah evde saat sekiz dolaylarında evdeki seslerin kulağıma yankılarıyla uyandım. Odamdan dışarı çıkıp salona girdiğimde, karşıma Ümit’in annesini sert bir mizaçla bana bakarken gördüm. Neye uğradığımı şaşırmış ve ne olup bittiğini çözemiyordum. Bir iki dakika sonra sesler yine yükselmiş ve olayın ne olduğu açığa çıkmıştı. Gece Ceyhun ve Ümit, Ümit’lerin iş yerinde bir birilerini nerdeyse öldürecek duruma geldiğini öğrenmiştim. Tehditler, öfkeler her şey ama her şey ortaya dökülmüştü.

Ümit’in annesi oğlunu savunmaya gelmişti. Fakat unuttuğu bir şey vardı, oğlunu yanlış yerde savunuyor olmasıydı.

Bu olaydan sonra babamın baskıları daha da çok artmış ve Ceyhunla artık eskisi gibi görüşemiyorduk. Telefonum elimden alınmış, tüm yollarım kapatılmıştı. Babam elinden geldiği kadar kontrol altında tutmaya çalışıyordu beni fakat tek kontrol altına alabildiği şey hareketlerim idi. Kalbimi asla kontrol altına alamazdı.

Ceyhun Banaz’ın varlıklı ve kalabalık ailelerinden birinin küçük fertlerinden biriydi. Babamın onu istememesine anlam veremiyordum. Her yolu denememe rağmen babamı bir türlü ikna edemiyordum. Her gün artık kaldıramadığım atışmalar, kavgalar öyle bunalmıştım ki, kaçıp gitmek istiyordum her şeyden.

Çaresizdim. Çaresizliğim beğenimi ve duygularımı ele geçirmişti. Şimdi düşünüyorum da tüm bu yaşanalar şimdi olsaydı tepkilerim farklı olurdu. Kimseye boyun eğmez sevdiğimle bir ömür birlikte ve mutlu olurdum.

Hafta sonu bir gün Esmerim evimizin karşısında ki hacılara kışlık odun indirmeye gelmiş fakat benim bu durumdan harbim yoktu. Annemle arka balkonda çamaşır sererken, annem birden kayboldu ve uzunca bir süre yanıma dönmedi. Tekrar yanıma geldiğinde ise Ceyhun’un yanından geldiğini ve onun ve onun beni artık istemediğini ve boşuna çırpındığımı söyledi. O anda annemin sesi kulaklarıma sanki çok uzaklardan geliyormuş gibi yankı yaptı. O sözlerle dünya başıma yıkılmıştı. Annemin yalan söylediğini düşünerek;

_ Ne deden sen anne anlamadım, nasıl beni istemez? Benim sevdiğim nasıl beni istemezdi?

_ Şimdi onunla konuştum, hacıların evin arkasında, seni istemediğini söyledi.

Çocukluğumun verdiği saflıkla inanmıştım anneme. Ağlaya ağla ya ruhumu teslim etmiştim o gece azraile. Hiçbir şekilde Ceyhun’a ulaşmaya çalışmıyor, soru sormuyor onun annemle arasındaki konuşmayı gelip bana açmasını bekliyordum. Fakat haftalar geçmesine rağmen Ceyhun yanıma gelmiyordu. Kahrolup adeta ölüyordum. Onun beni sevmediğini düşünmek kalbimi parçalamaya yetiyordu.

Güneşimi aldın elimden,
Baharım gitti gözlerimden
Nerdesin?
Ey benim gözleri derdime dert katan sevgilim
Geliver de çiçek bahçem canansın
Yeniden doğsun güneşim…. (Şeyda)

İkimizin de ortak arkadaşı olan Hidayet’le karşılaştık bu durumdan üç hafta sonra okulda. Hidayet o gün orda olduğunu ve annemle Ceyhun arasındaki konuşmayı duyduğunu söyledi. Konuşmanın tamamını duyduğumda inanamamıştım. Annem nasıl olurda bunu yapardı, nasıl olurda canından, kanından olan öz kızına bunu reva görürdü. Annem artık benim onu istemediğimi ve benden uzak durması gerektiğini söylemiş. Üstüne hakaretler edip eve gelmesi de çabası. Hidayet, Ceyhun’un çok üzüldüğünü söylediği anda kalbime sanki o anda biri ateş değirmişti.

Bir hafta buzlar yeniden çözülmüş ve hiçbir sorun kalmamıştı. Okul bahçesinde bir gün otururken, bu sene okulunun biteceğini ve okul sona erdikten sonra beni kaçıracağını söyledi. Düşündüm, çok düşündüm fakat yapamazdım. Babama bunu yapamazdım. Ceyhun’a olacaksa ailelerin rızasıyla olması gerektiğini anlattım.

Ceyhun’da da bir türlü çözemediğim haller vardı. Bir türlü onu tedirgin eden şeyin ne olduğunu anlayamamıştım. Ta ki onunla aynı sınıfta olan arkadaşım Buse karşıma çıkıncaya kadar.

Bahar yuvarlak çehreli, sarışın, hafif toplu ve orta boylu güzel bir kızdı. Çok samimiyetimizin olduğu söylenemezdi fakat yinede karşı karşıya geldiğimiz zamanlarda selam alıp veriyor, kısa sohbetlerimiz oluyordu. İlk öğrendiğimde kendisi karşıma çıkmaya cesaret edememiş, ikimizin ortak arkadaşı fakat benimle muhabbeti daha sıkı olan Melisa’yla bana ileteceği şeyleri iletmişti.

Ceyhun’la konuştuğunu ve onun sevgilisi olduğu haberini almıştım. Kalbimi söküp alsalar o kadar yanmazdım sanırım. Ne yere sığıyor nede gökyüzüne. Dünya sanki etrafımda fırıldak misali dönüyordu.

Sevgilim ve arkadaşım. Nasıl olabilirdi ki bu, nasıl yapılırdı. Esmerim yapmazdı bunu bana, yapmazdı diyordum kendi kendime. Ya da öyle avutuyordum kendimi. Fakat ne yazık ki bu durum doğruydu. Ceyhun’a artık onunla alakam kalmadığını söylemiş ve son noktayı koymuştum. Bir gün karşıma geçip

_ Özür dilerim hata yaptım

Hiç bir şey ifade etmiyordu özrü. Kalbim paramparçaydı ve cehennem ateşinde kalmışçasına yanıyordu. O konuşuyordu fakat ben sessizdim. Suskunluğumla onun canını yakmak istiyordum. Bir hafta boyunca odamdan dışarı çıkmamış sürekli ağlayarak bu durumu hazmetmeye çalışmıştım fakat sanıldığı kadar kolay olmuyordu. Bir mektup yazıp Melisa ile Esmerime yolladım.

Esmerim ömrümün tek sahibi meleğim, seni sevmek ne acı seni sevmek ölüm beklide. Neden deyip sorgulamayacağım. Ne için demeyeceğim sana. Mutlumu sun? neydi bende eksik olan, neydi onda bulduğun? Sen bu sevgimi hiç hak etmiyorsun beklide fakat bu kalbim her şeyden çok sana atıyor. Hak etmediğim bir şeyi neden bana sundun? Neydi benim suçum, günahım. Umarım bir daha aynı şeyi yaşamayız. Bana toparlanmam için biraz zaman ver. Görüşmek dileğiyle.

Aradan ki hafta geçtikten sonra tekrar okulda karşılaşmış, her şey kendiliğinden gelişmiş ve aramız düzelmişti. Çok sevmeme rağmen yaptıklarını bir türlü aklımdan çıkaramıyor, ya tekrar yaparsa diye kendimi düşünmekten alamıyordum. Tüm bunlara ailemden gördüğüm baskı eklenince hayat çekilmez bir hal alıyordu. Acı çekmek benim yaşadıklarımın yanında az kalıyordu.

Annem hem hatasını düzeltmek hem de çektiğim acının farkına varmış olmalıydı ki Ceyhun’la evlene bilmem için babama baskı yapıyordu, onu ikna etmek için elinden gelen çabayı sarf ediyordu. Fakat tüm ısrarlarına rağmen babam bir türlü ikna olmuyor aksine Ümit’in ailesiyle muhatap oluyor ve o tarafa eğilmem için sürekli benimle karşı karşıya geliyordu. Tüm bu yaşananların üstesinden gelemiyordum artık ve çok iyi biliyordum ki babam Ceyhun’la sonumuz olacaktı.

Okul yine yaz dönemine yaklaşmıştı. Yine öğle arası bir gün Melisa ve Beyza ile tam yemeğe çıkmak üzereydik ki Bahar yanında iki kız arkadaşıyla karşıma çıktı. Gayet sakin ve düzgün ve sakin bir şekilde

_ Konuşabilir miyiz Şeyda ?

_ Tabiki’’ dedim. Fakat onu o anda oracıkta öldürmemek için kendimi zor tutuyordum. Nasıl karşıma çıkabiliyordu bu ne cesaretti. Merve ile Beyza’m beni sakinleştirmeleri gerekirken ben onları
sakinleştirmeye çalışıyor, zor tutuyordum ikisini. Benden daha öfkeli ve hırçınlardı.

_ Söyle bahar dinliyorum.

_ Bak Ayşe Ceyhun seninle birlikte olamaz. Onun için gelip geçici bir hevessin. Biz Ceyhun’la 2000 senesinden beridir konuşuyoruz. Bana üç gün öncesi attığı msj ları hala silmedim istersen sana okutabilirim.

Aslında aldanan benmişim. Ve hiçbir şeyi bilmeden arkadaşını sırtından bıçaklayan konumuna düşürülende bendim. Biz 2001 sensinde konuşmaya başlamışken, onlar 2000 yılından buyana konuşuyorlardı. Bir an Buse’nin sesi sanki hiç gelmiyordu kulaklarıma. Duyamıyordum sesini kalbimin çaresizce titreyişinden. Kendimi zorda olsa toparladım ve

_ Peki bahar göster, göreyim!

Buse bütün samimiyetiyle msj’ları açıp gösterdiğinde ikinci bir yıkım daha yaşamıştım. Onun numarasından atılan bir dünya msj vardı telefonunda. Ne yazık ki aynı sözler bana da söylenmişti. Hiç istifimi bozmadan gayet gururlu bir şekilde;

_Buse’cim şu okuttuğun msj’ların aynıları bende de var fakat benim miğdem seninki kadar geniş değil. Ben kabul edemem, o bundan sonrası için senindir’’’ dedim ve üzerine ne tek kelime ettim nede tek kelime etmesine müsaade ederek ilerledim.

Okulun bahçesinde ilerlerken yol gözümde büyüyordu adeta, dikenli tellerin üzerine basarcasına, yürüdükçe ayaklarımın ızdırabı kalbime vuruyordu.

İnsanoğlu, yaradılış olarak hepimizin içinde bencilliklerimiz ve bir karanlık noktamız var. Buse’de o gün kendi bencilliğini göstermiş ve karanlık noktasının içine hiç acımadan beni çekivermişti. Beklide oda kendince haklıydı fakat Ceyhun beni seviyordu ve oda bu durumdan adı gibi emindi.

Okul kapısından çıktıktan hemen sonra Ceyhun’u aradım. Telefon açılıyor fakat Ceyhun bir türlü konuşmuyor, benim söylediklerimi dinliyordu. Ben ise Buse’niın bana getirdiği acıyı telefon vasıtasıyla Ceyhun’a iletiyor, içimdeki zehri boşaltıyordum. Evet, artık bittiğini söylemiştim ve bitmişti de.

İki gün sonra Ceyhun yolda karşıma çıkmış, telefonu açanın kendisi olmadığını, msj’larının ilk hatasından olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Kalbim bu defa onu affetmiyordu, ne olursa olsun ikimizde aynı sözleri söyleyerek ikimizde adeta küçük kız çocukları yerine koymuştu.

Okul ikinci defa yaz dönemine girmiş ve Ceyhun’un okulu bitmişti. Yaz boyunca hiçbir şekilde görüşmemiş ve konuşmadık. Nerde ve nasıl olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Ben ise bütün yaz Ümit ve ailesi ile
uğraşmak zorunda kalmıştım. Babam bu evliliğin okul bitince olması gerektiğini ailenin geri kalan fertleri ise bu izdivacın olmamsı için elinden gelen çabayı sarf ediyordu. Bilhassa büyük babam. Büyük babam bana oldukça düşkündü. Benim tüm sıkıntılarıma ortak olup yükümü hafifletmeye çalışıyordu. İki arkadaş
nasılsa bizde öyleydik büyük babamla. Bana Ümit’le evlenmemem ve ne olursa olsun sevgimin arkasından koşmam için akıl veriyordu. Sevdiğim adamla birlikte olamam için elinden geleni yapacağını söylüyordu. Öyle çok seviyordum ki onu hayatta tek sırdaşım tek dostum oydu. Beni adeta küçük bir çocuk gibi kucağına oturtur saçlarımı okşardı. Huzur doluydu, yumuşacık elleri iyilik dolu kalbi vardı. Babamla aralarında dünya kadar fark vardı. Babam daha sert bir yapıya sahipti. O ise tertemizdi.

Bir yaza daha acılarımla birlikte veda etmiştim. Okulun ilk günü gırgır şamata vakit geçip gitmişti. Aslında gözlerim okulun bahçesin de hep o esmeri arıyordu fakat yoktu, biliyordum ki bir daha da hiç olmayacaktı. Okul zili çaldıktan sonra arkadaşlarımla birlikte okul kapısına doğru ilerlemiştik. Okul kapısına yaklaştığımızda Beyza;

_ Şeyda, bir şey diyeceğim, inanmayacaksın.

_ Ne var söyle bir tanem

_ Kızım Ceyhun burada, büyük bir ihtimalle de seni bekliyor.

Şaşkındım. Başımı kaldırıp baktığımda onu görmüştüm karşımda. Öyle çok sevinmiştim ki üç ay sonra tekrar görecektim o yumuk gözlü esmeri. Bir taraftan da korkuyordum, belki de beni görmeye gelmemiş başkası için gelmiş veya bir başka iş için orada bulunuyordu. Okulun kapısın hemen karşısında bulunan yem hangarının orda duran arabasının içinden gözlerini hiç ayırmadan bana bakıyordu. Biliyordum oda hala beni seviyordu fakat artık her şey o kadar çok geçti ki bizim kimseye anlatacak bir geleceğimiz olamayacaktı.

Genelde haftanın iki günü beni görmeye geliyordu. Her gelişinde ise ben biraz daha ölüyordum.

Aradan bir ay geçtikten sonra Melisa koşa koşa yanıma gelmiş ve nefes nefese bir şeyler anlatıyordu. Söylediklerinden hiç bir şey anlamıyordum.

_ Şeyda’m

_ Ne var canım, ne oluyor, sakin ol ve düzgünce anlat.

_ Sana bir şey söyleyeceğim

Bunları söylerken bir taraftan da elindeki cep telefonunu karıştırıyordu.

_ Ne oluyor Melisa, ne söyleyeceksen söyle hadi.

_ Ben değil kızım telefon söyleyecek, canın çıkmasın bekle ve arkasından

_ Şeyda, bilirim ki kırgınsın ama seni çok seviyorum.

_ Melisa, Allah aşkına sen ne diyorsun, bunlar ne bir tanem?

Ne dediğini çözemiyordum, her halde benimle dalga geçiyor diye düşünüyordum.

_ Şeyda’m akşam Cuyhun’la konuştuk. Bunları yazdı bana senin için, ne olur barışın, bu aşk böyle bitmesin

Susmuş hiçbir cevap vermemiştim o ise sürekli barışmamız için bir şeyler söylüyordu. Neydi beni ona bu derece bağlayan, bu derece aşık eden. İlk göz ağrım oluşumu, yoksa çocukluğumun verdiği bir bağlılık mıydı? İçimde fırtınalar kopuyordu. Ne yapmam gerektiğini bilemiyordum.

Hayat bana da ilk oyununu çevirmişti aslında. Daha ilk tecrübemde onu, esmerimi almıştı elimden.

Merve’yle konuştuktan sonra epeyce süre kendimi sorguladım. Ne istediğimi ve ne istemediğimi düşündüm. Yeniden deneyecektim onunla, kararımı vermiştim. Her şeye rağmen onu çok seviyordum. O benim kalbimdi. Bir insan kalbi olamadan nasıl yaşayabilirdi ki. Bende yaşayamazdım.

Mutluydum her şeye rağmen mutluydum. Yeniden başlamıştı her şey, tüm karşımızda duranlara ve tüm zorluklara rağmen yeniden beraberdik. Artık mutlu olacağıma inanıyordum çünkü Ceyhun ailesini Allahın emriyle beni istemeye gönderecekti.

Mutluluğum umduğum kadar uzun sürmemişti çünkü babam asla beni istemeye gelemeyeceklerini ve bu evliliğin olamayacağını çok sert bir dille ifade etmişti. Tüm ısrarlarıma yalvarmalarıma rağmen babam ikna olmuyordu. Evde her geçen gün bir önceki günden, daha fazla artıyordu dur durak bilmeyen gerginlikler. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu, tek destekçim dedem ve annemdi. Fakat annemin sözü geçmiyor, dedem ise hasta olduğu için çok söz söyleyemiyordu. Sadece benim Ümit’le evlenmemi istemediğini her fırsatta dile getiriyordu. Tüm bu olayların üstüne Ümit’ın ailesi sürekli bize geliyor, ısrarlarının ardı arkası kesilmiyordu. Küçücük yüreğimle tüm bunlarla baş etmek zorunda kalıyordum ve artık dayanamıyordum. Uzunca bir süre bu böyle devam etti. Zaman ilerledikçe babam Ümit’ın ailesine ısınıyor ve onunla evlenmem için üzerimde baskı kuruyordu. Ben, tüm bu baskılara rağmen hala kalbimde onu taşıyor onu seviyordum. Bu aşkın bedenimin her zerresine işlediğini ve asla kolay kolay kimsenin de içinden sökemeyeceğini biliyordum.

Ocak ayı bir gün, babam burada bulunan, hamam boğazı altında işletilen termal tesislere gideceğimizi ve hazırlanmamız gerektiğini söyledi. Tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra ikindi saatlerinde yola çıktık. İki, üç saatlik bir hamam sefasından sonra tekrar eve gitmek üzere yola çıktık. Nerden bile bilirdim ki o günün hayatımın geri kalanını zehir edeceğini. Geri dönerken, yolda dedem rahatsızlandı. Kolunun çok ağrıdığını, boynuna doğru bir şeyin bıçak saplanır gibi saplandığını söyledi. Ortanca kardeşim Ayhan’la tüm ısrarlarımıza rağmen hastaneye götüremedik. Bir an önce eve gidip dinlenmek istediğini söylüyordu. Eve geldikten sonra, abdest alıp namazını kılıp babama ağrı kesici bir iğne yapmasını söyledi. Babam dedemin iğnesini yaptıktan sonra dedem hariç mutfağa hep birlikte yemek yemeye geçtik. Dedem yemek yemeyeceğini uzanacağını ve benim onun üzerine örtmem için bir battaniye getirmemi istedi benden. Yemek yerken içim elvermediği için ve aklım onda kaldığı için sofradan kalkıp dedemin yanına gittim. Dedem sırt üstü uzanır bir vaziyette ellerini sanki namaz kılar gibi göğsünün üzerinde birleştirip uzanmış ve gözleri yukarı bakar şekilde yatıyordu. Yanına yaklaştım ve;

_ Dedeciğim bir şey istiyor musun? dedem ses vermiyordu. Beni duymadığını zannedip tekrardan

_ Dedecim bir arzun var mı?

Yine cevap yoktu. Ve asla da olamayacaktı. Dedem kafasını çok az çevirip bana batkından sonra nefesinden hırıltı şeklide bir sesle son nefesini vermişti. O anda yaşadığım şeye artık aklım ermiyordu. Azrail belki sağımda belki de solumda dedemin canını almıştı. Hiçbir şey görmüyor, duymuyor ve hissetmiyordum. Babamın yanına nasıl mutfağa kadar gidip haber verdim, oraya kadar nasıl yürüdüm, nasıl nefes aldım hiç bir şey hatırlamıyordum. O geceye dair tek hatırladığım şey yarım saat sonra evimizin mahşer yeri gibi olduğu ve dedemin üstüne boyu kadar beyaz bir çarşaf örtmeleridir. Neden Allah’ım neden diyordum. Neden evdeki tek sırdaşımı, tek dostumu aldın ?

Ertesi gün dedemin cenazesinin defni için tüm hazırlıklar yapılmıştı. O manzarayı görmemek için okuldan eve gelmiyordum. Zaten eve gelecek gücüm ve takatimde yoktu. Onu son yolculuğuna uğurlamak için dizlerim tutmuyor, ayaklarım bir türlü eve yönelmiyordu. O eve girmek artık benim için o kadarda kolay değildi.

Akar ard arda göz yaşlarım
Fayda etmez bilirim hiç bir şey seni geri getirmeye
Sen yoksun artık
Gelmeyeceksin hiçbir zaman
Dedem demeyeceksin
Saçlarıma değmeyecek ellerin
Kokunun güzelliği sarmayacak dört bir yanımı
Peki ya ben
Ne yapmam gerek sensiz
Nasıl yaşamam gerek sevgin siz
Dön desem koşa koşa gelir misin yine
Gelemezsin bu defa bilirim
Her nerdeysen huzur dolsun yüreğin. (Şeyda)

İzmir/10.06.2013
Ayşen  OKTAY
www.Kafiye.net