İZMİR BALADI
1.

körfez sularında
son ışıklarını
eteklerini toplar gibi
pespembe toplayıp gitti güneş
hacı şakir kokuyordu
az önce
hamamdan çıkmıştı mutlaka

akşamın peşinde
avını süren bir avcı mıydı
toynaklarının
çelikten izlerine
kibrit çakarak yürüyen

şehirde
şairlerin gizli defterlerinde yaşayan
yaralı yüzünde tendürdiyot sarısıyla
kendi hayatının içinden sıtmalı geçen
oydu
kaşe paltosundan bildi
fayton aşklarına bira şişeleri fırlatan
oydu
kordon’da
ay yangına düşerken

2.

yüreğinin arka bahçeleri düş içinde
umutlarına kan arayan bir ölü
avcunda cam parçalarıyla yaşıyor
ateşe vermiş derelerde mor gülü

geçmiş dedim de
bir kötüyü anımsadım
keskin ışıklarını betonların yanağına
bir şamar gibi indirdiğinde güneş
çelik gölgeler icat ediyordu
perdeleri estetik bürosunda
kliması ensesine kulunç yaparken
o alsancak’ta dili derinlerde şakıyan
öyküler yaşamak istiyordu
kahramanı kendi olan

3.

makinemin tuşları izmir deyince
imbat eser eski sokaklarda
deniz hamamlarının serinliğiyle gelir
saçlarından gün ışığı süzülen kızlar
ıhlamurlar ah çeker
hatmiler
daha derin kokar akşamüstleri

öykülerinin üzerine çapraz asar
kurtuluşun
dipçiği sedef kakmalı
patlamaya hazır tüfeğini
arsız sarmaşıklar kaplar
akşamların kum saatinden
akan sessizliğini
şairler anlam dökerler
aşktan karıncalanan namluya
soğusun bütün ateşlerin közü diye

4.

kendini kazar izmir şehri
hücrelerinde dolaşan köstebeklere
fezlekeler düzenler
dağları soruşturur
ağaçlara su verir
kan adar durmadan
göğüs kafesine doldurmak için
yeni aşkların rüzgarlarını

haritası daralır kıyılarda
çizgiler neşeli maviler değil
çürümüş hayallerin üstüne
yanık kokuları serpilir
o susar
cehennemin ağzına döner yüzü

5.

bu şehir deniz giydirir kızların
cahit külebi’den beri
yoksulluk acı bir imgedir
boş tencerelerde
kaynadığı günden beri
her zaman
ve her zaman
sazlıklara vurur tekneleri
biliriz eskiden beri
uzakta turnalar gibi uçak sürüleri
izmir’de iskelelere benzer yaşam
bir çay için oturulan masalarda
gündüzler gecelere boşalır
yıllar yıldızları yakar
gümüş parmaklarından öper
çocukların lekesiz neşesini

uzun uzun bakar
kondulara doğru
acılar sandığına dönen
karanlık körfez

6.

bu şehirde aşkların düdeni
boğar götürür
omzumuza kona kuşu
aylaklığa demir atar
uçarı kalbim
telefonlara çıkmaz
hüznüm tel çeker gece gündüz
beni bekler bu şehirde
beni bekler tuşlarına
tozlar konan makinem
belkahve’de dizginlerini zor tutan
mustafa kemal gibi

Hidayet KARAKUŞ
www.kafiye.net