Yüreğimdeki Sızı

Beni sessizce bekleyen odam girerken, Bu oda karanlık, bu oda kimsesiz, Bu odada yalnızlığımı içiyorum bardak bardak… Her şey aynı, her duygu kalıp şeklinde. İçimdeki hayal kırıklığının sesi bile… Yaralarımı onarmaya çalışıyorum. Oysa her merhem sürüşümde beni biraz daha içine çekiyor. Dingin ve masum bir bedende durgun suların, baygın nilüferleri gibiyim…
Hüzün ekerken toprak saksılara, Kasırganın getirdiği kar taneleri gibi duygularım. Düşler sokağındaki kendi yalanlarıma sığınıyorum. Suskunluklar öfkenin uyku zamanlarıdır. Fırtına öncesi dinginlik gibi…
Gittiğim her yere kirli bir hüzün, eksik bir ölüm akıyor. Parlak bir yıldız kayıyor gökyüzünden. Savruluyorum pişmanlıklara… Karalanmış defterler arasına sıkışmış rüya rüyada, dilime dolanıyor sözlerin, gözümde canlanıyor gülüşün. Ne kadarda güzeldi senin aynanda gördüğüm yüzüm…
Yaralı yüreğim şimdi bir külden ibaret. Sislere gömülmüş ormanda kalıyor düşlerim. Saklanan ay ışığı gecelerimde, kolların kendime ait hissettiğim tek ülkemdi. Sen o ülkenin efendisi, ben ise kölesiydim… Benim dünyama istediğin zaman istediğin şekilde girdin, ama beni dünyana sokmadın…
Bir kum fırtınasında, hiçlikte kaybolan var oluşumun duvarlarına çarparken, alacakaranlıkta yüreğime düşen öfkem gibi gözüme mesken tutmuş damlalara dönüştün.
Senden ayrı olduğum zamanlarda, kavurucu özlemini duyuyorum. Sen her aklıma geldiğinde yüreğimde ince bir sızı ve garip bir ürküntü duyuyorum… Ay ışığı parlak değil artık. Ateşe koşan kalpler soğumaya yüz tuttu. Elimde sadece boşluğa akan bir sevgiyi taşıyorum…
Rüzgâra kapılmış kuru yaprak misali, oradan oraya sürüklenip seni kendi dünyamda ararken sen hangi bedende yeniden var oluyordun…

28.12.2010
Deniz
Fatma AVCI