TİLKİNİN OYUNU

Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın günü çokmuş. Tilki, tavuk da bolmuş.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, eski zamanlardan birinde bir çiftlik varmış. Bu çiftlikte üç tavuk yaşarmış. Bu tavuklar birbirlerinden hiç ayrılmazlarmış. Bu da onları tehlikelerden korurmuş.

Gel zaman git zaman çiftliğe bir tilki dadanmış. Tavukları görünce kendinden geçmiş. Ağzı fena halde sulanmış.

Kendi kendine:

-Oooo! Ne iri tavuklar. Tam ağzıma layık! Acaba yahnisini mi yapsam? Yoksa kavurmasını mı yapsam? Demiş.

O günden sonra da aklı fikri tavuklarda kalmış. Onları izlemeye koyulmuş. Bir açıklarını bulunca da saldıracakmış.

Fakat bu üç tavuk yapışık ikizler gibi birbirinden hiç ayrılmıyorlarmış. Bu da bizim tilkinin işini zora sokuyormuş.

Tilki, ‘’Onları kandırıp ayırmanın bir yolunu bulmalıyım’’, diye düşünmüş.

Hemen plan yapmaya koyulmuş. Düşünmüş, taşınmış. Aklına bir takım planlar gelmiş.

Ardından çiftliğe girip tavukları selamlamış.

Tavuklar çiftlikte tilkiyi görünce tedirgin olmuşlar. Tabi bir o kadar da şaşırmışlar. Aralarından en cesuru sormuş:

-Hayrola! Tilki kardeş. Senin ne işin var burada?

Tilki:

-Ah sormayın güzel bayanlar! Sahibiniz çok hasta. Sizin yemlerini vermem için beni görevlendirdi. O iyileşene kadar ben geleceğim demiş.

Tilki hiç aksatmadan tavukların yemlerini sularını vermiş. Bu sayede de tavukların güvenini kazanmış.

Bir sabah tilki karatavuk Çakıl’ın yanına gidip şöyle söylemiş:

-Çakılcığım! Bak sana ne anlatacağım. Fakat anlatacaklarım aramızda haaa!

Çakıl:

-Seni dinliyorum tilki kardeş, demiş.

Tilki:

-Senin şu arkadaşların var ya! İşte onlar her sabah senden habersiz fazladan yem alıyorlar. Sonra da onları senden gizli yiyorlar. Kendi gözlerimle gördüm demiş.

Çakıl öfkeyle:

-Nasıl olur? Biz anlaşmıştık. Hiç kimse birbirinden habersiz fazla yem yemeyecekti, demiş.

Tilki:

-Orasını bilmemem valla! Ben gördüklerimi söyledim. İnanıp, inanmamak sana kalmış, demiş.

Çakıl öfkeyle kümese girip arkadaşlarıyla bir güzel kavga etmiş.

Sonra da onlardan ayrılıp çiftliğin başka köşesine gitmiş.

Tilki bu sayede Çakıl’ı arkadaşlarından ayırmayı başarmış. Şimdi sıra Karamel’deymiş.

Bir sabah sinsice Karamel ’in yanına gidip:

-Merhaba! Tavukların en güzeli! Sana kraliçe karamel diyebilir miyim? Demiş.

Karamel kendini beğenmiş tavrıyla:

-Tabii ki diyebilirsin. Bu beni çok mutlu eder, demiş.

Tilki:

-Bak kraliçem sana çok önemli bir şeyden bahsedeceğim, demiş.

Karamel merakla:

-Evet, Söyle. Beni merakta bırakma deyince tilki:

-Senin şu arkadaşın Bıdık var ya!

Karamel:

-Evet, var.

Tilki:

-İşte o, her gün senin dedikodunu yapıp duruyor. Yok, efendim çok şişmanmış. Yok, aramızda en çirkin tavuk Karamel’miş. Miş de miş. demiş.

Bunları duyan Karamel soluğu Bıdık’ın yanında almış.

Sonra da saç saça baş başa tutuşmuşlar kavgaya.

Bu sayede bizim kurnaz tilki ulaşmış emeline.

Bir gece Çakıl’ı yemiş. Ertesi gece Karamel’i, en sonunda da Bıdık’ı yemiş.

Sonra da oradan ayrılıp, başka çiftliklere gitmiş.

Daldan üç elma düşmüş. Biri sana, biri bana, biri de dinleyenlerin başına.

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net