NİZAM VE SİHİRLİ KABAKLARIN HİKÂYESİ

 Adet olduğu üzere evvel zaman içinde kalbur saman içinde diye başlayan masallardan birinin kahramanı Nizam adında bir delikanlıymış.

Bu delikanlının annesi ile babası yıllar önce vefat etmişler. Nizam’ı bebeklikten itibaren köy halkı büyütmüş.

Hep beraber ona şirin mi şirin küçücük tahtadan bir kulübe yapmışlar.

Nizam geçimini sebze, meyve yetiştirip bunları satarak sağlıyormuş.

Aynı zamanda dürüst, namuslu sevgi dolu bir delikanlıymış.

Gel zaman git zaman ülkede kuraklık baş göstermiş.

Ülkenin kralı bu duruma bir çözüm bulmaya çalışıyormuş.

Bunun üzerine ülkenin her yanına haber salmış.

Kim en büyük kabağı yetiştirir ve krala sunarsa o kişiye ödül olarak torba dolusu altın verecekmiş.

Bunu duyan Nizam çalışmalara başlamış.

Önce kabak tohumlarını bir bir toprağa gömmüş. Ardından üzerlerine gübre dökmüş. En sonunda da onları bir güzel sulamış.

Güneşi gören kabaklar büyümüş büyümüş ancak top büyüklüğüne erişmişler.

Nizam kabakların durumuna çok üzülüyormuş.

O üzüle dursun masal bu ya çevre köylerdeki çiftçiler at arabası büyüklüğünde kabaklar yetiştirmişler.

Bu kabakların bu büyüklüğe gelmesinin sırrı ‘’Hormon’’ adı verilen iksirde gizliymiş. İksiri içine çeken kabaklar kocaman kocaman oluyorlarmış. Bu kabakların insan sağlığına zarar verdiğini sadece ve sadece kral biliyormuş.

Aradan biraz zaman geçince kral tellalıyla haber salmış.

Tellal:

-Hey ahali duyduk duymadık demeyin!Kralımızın emri üzerine yarın sabah bütün çiftçiler yetiştirdikleri kabaklarla şatonun bahçesinde toplansınlar. Demiş.

Ertesi gün sabah erkenden bütün çiftçiler kralın şatosuna doğru yol almışlar.

Nizam kabaklarının küçüklüğüne bakıp kralın huzuruna çıkmak istememiş. Ancak köy halkı onu cesaretlendirmiş.

O da kabaklarını alıp şatoya varmış.

Bütün çiftçiler toplandıktan sonra kral bahçeye inmiş.

Çiftçileri tek tek selamlamış. Sonra da sırayla kabakları incelemiş. Sıra Nizam’ın yetiştirdiği kabaklara gelmiş. Kabakları gören kral, Nizam’a:

-Oğul bu kabakları sen mi yetiştirdin? Demiş.

Nizam:

-Evet saygı değer kralım ben yetiştirdim. Demiş.

Kral:

-Tebrik ederim delikanlı. Benim için dürüstlük önemli kabakların büyüklüğü değil demiş.

Nizam kralın sözlerine çok şaşırmış. Sormadan edememiş.

Nizam:

-Ulu kralım merakımı bağışlayın. Sizin için kabakların büyüklüğü niçin önemli değil? Hâlbuki onların kabakları bütün ülke halkını doyurur. Benimkiler ise ancak bir iki aileyi doyurur Demiş.

Kral:

Bak evlat mesele doyurmak değil, mesele insan sağlığıyla oynamamak. Bu çiftçilerin yetiştirdiği kabaklar çok sağlıksız.

Demiş ve Başlamış anlatmaya:

-Bu kurnaz çiftçiler kabakların üzerine insan sağlığına zarar veren iksirden döküp kabaklarını büyüttüler. Akılları sıra beni kandıracaklardı. Ama kendi kazdıkları kuyuya kendileri düştüler. Demiş.

Eğer istersen seni şatonun bahçesine çiftçi olarak almak istiyorum demiş.

Nizam hiç düşünmeden kabul etmiş. Hiç vakit kaybetmeden çalışmalara başlamış. Zamanla ülkenin her yerine sebze meyve göndermiş.

Yiyeceklerin o muhteşem tadını alan halk çocuklarını Nizam’ın yanına çırak olarak göndermişler. Çocuklar Nizamdan sebze ve meyve yetiştirme inceliklerini öğreniyorlarmış. Ama en önemlisi de dürüstlük öğrenmeleriymiş.

Aradan zaman geçmiş ve ülkedeki kuraklık sona ermiş. Çırak çocuklar ve Nizam evlerine dönmüşler.

Yıllarca sağlıklı yiyecekler yetiştirip geçimlerini dürüstçe sağlamışlar.

Gökten üç elma düşmüş. Biri sana ,biri bana ,biri de okuyucunun başına.

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net