SAKLI KİTAP VE HEKİM FASİH

 

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde eski zamanlarda ülkenin birinde Hisam adında aksi mi aksi  inatçı mı inatçı dediğim dedik çaldığım düdük bir hükümdar varmış.

Hükümdar Hisam ülkesinde bilgisi dışında hiçbir durumun olmasını istemez,herşey kontrolüm altında olsun istermiş. Bu sebepten kitaplardan ve yazarlardan hiç hoşlanmazmış.

Gel zaman git zaman ülkede kitap okunma oranının arttığı haberi tüm ülkeye yayılmış. Hisam bu duruma ifrit olmuş.Tezelden askerlerine haber salmış. Ülkede ne kadar ev varsa tek tek aransın  ve bulunan kitapların hepsi  bir bir yakılsın demiş.

Bu emir üzerine askerler tüm ülkede kitap avına çıkmışlar. Aramadıkları köy, kasaba, vilayet kalmıyormuş. Buldukları kitapların tümünü meydanda  toplayıp birer birer ateşe veriyorlarmış. Ta ki Fasih adındaki hekimin evine varana kadar.

Fasih ülkenin önemli hekimlerinden biriymiş. Derman bulamadığı hastalık neredeyse yok gibiymiş.

Hekim Fasih’in evinde kendine ait kocaman bir de kütüphanesi varmış. Bu kütüphanede genelde tıp kitapları bulunurmuş. Fasih gece gündüz demeden bu kitaplar rehberliğinde çalışır, dermansız denilen hastalıklara derman bulurmuş. Yine böyle bir gün hükümdarın askerleri evini basmış. Evin kütüphanesinde ne kadar kitap varsa topluyorlarmış.

Fasih askerlere :

-Ne olur kitaplarıma dokunmayın. Onların içerisinde hastalıkları iyi edecek çok değerli bilgiler var dediyse de askerler bildiklerinden şaşmamışlar.

Bunun üzerine Fasih kütüphanesinin en kuytu köşesinde  sakladığışifalı bitkiler kitabını gizlice alıp saklamış.

Koskoca  ülkede yakılmadık tek bir kitap kalmış  o da Hekim Fasih’in şifalı bitkiler kitabıymış.

Aylar ayları yıllar yılları kovalamış. Soğuk kış gecesinde ülkenin dört bir yanından hastalık haberleri gelmeye başlamış.Bu hastalık öyle bir illetmiş ki önce hastanın tüm vücudunda kabarcıklar oluşuyormuş.Daha sonra bu kabarcıklar kan toplayıp patlıyormuş.Patladıktan bir ay sonra da hasta acılar içinde kan kusarak ölüyormuş. Halk bu hastalıktan dolayı çok tedirginmiş. Endişeleri her geçen gün daha da artıyormuş.

Halk gibi hükümdarında endişeleri artmaya başlamış. Askerlerine hemen emir vermiş:

-Tez elden ülkenin bütün hekimlerini  Şatoma getirin.  Gelmek istemeyen olursa zindana atın demiş.

Askerler buldukları hekimlerin hepsini hükümdarın huzuruna getirmiş. Bunun üzerine hükümdar hekimlere rahat çalışabilecekleri odalar tahsis etmiş.

Hekimler gece gündüz demeden uyku nedir bilmeden çalışıyorlarmış. Onlar çalışadursun hükümdarın pek kıymetli eşi ve oğlu bu amansız hastalığa yakalanıvermişler. Hükümdar ne yapacağını bilemez halde bir aşağı bir yukarı şatonun içinde adeta mekik dokuyormuş. Bununla da kalmayıp hekimleri acil çare bulmaları için emirler yağdırıyormuş. Hekimler harıl harıl çalışıyorlarmış lakin  bu amansız hastalığın dermanını  bulamıyorlarmış.

Ülkenin bu durumunu uzaktan izleyen hekim Fasih gizlediğişifalı bitkilerkitabındaki bilgiler doğrultusunda çareyi bulmuş.

 Fakat hükümdarın kitap düşmanlığı yüzünden ona bir ders verme niyetindeymiş.

Bir gün hükümdarın huzuruna çıkıp:

-Haşmetli hükümdarım bu hastalığın çaresi yıllar önce yaktırmış olduğunuz kitaplarda gizliydi. O kitaplar olsaydı bu derde çoktan bir derman bulurdum demiş.

Bunları duyan hükümdar ah vah etmiş, başını duvardan duvara vurmuş. Göz yaşlarına boğulmuş.Ardından rabbine dua etmiş.’’Yüce yaradanım bize bir çare gönder’’demiş.

Bunun üzerine Hekim Fasih:

-Bir çaresi var haşmetlimiz demiş.

Hükümdar:

-Sahi mi nedir çabuk söyle? Demiş.

Fasih:

-Askerlerinizin kitaplarımı yakacağını anlayınca elimdeki bu değerli kitabı sakladım. Bu illetin dermanı bu kitaptaki bilgilerde gizli demiş.

Hükümdar:

-Ne istersen yaparım.Ne olur elini çabuk tut .Karımla oğlum ölmek üzereler demiş.

Fasih:

-Tek bir şartım olacak hükümdarım. O da şu ki; bundan sonra ülkedeki kitapları asla yaktırtmayacaksınız.Bu konuda sizden söz istiyorum demiş.

Hükümdar:

-Derhal !dedikten sonra Fasih’i çalışma odasına götürmüş.

Bunun üzerine Hekim Fasih kitapta yazan bütün bitkileri koca koca kazanlara koyup kaynatmış. İlaç haline gelen bu bitkileri ülkenin dört bir yanına ulaştırmış. Bu tedaviden sonra ölümler durmuş. Hastalığın kökü kazınmış.

Tabi hükümdarın eşi ve oğlu da kurtulmuş.Bunun üzerine Hükümdar Fasih’i huzuruna çağıtmış:

-Pek kıymetli hekimimiz Fasih .Sana ne kadar teşekkür etsek azdır.Dile benden ne dilersen demiş.

Fasih utana sıkıla kızınız Berceste Hatunu  eş olarak bana bahşederseniz size minnettar kalırım demiş.

Hükümdar kızı Berceste Hatu’nun fikrini almak için huzuruna çağmış.

Fasih’in aşkıyla yanan Berceste Hatun:

-Siz nasıl uygun görürseniz hükümdarım demiş.

Hükümdar:

-Kızım Berceste hatun sizindir. Tez elden düğün hazırlıkları başlasın emrini vermiş.

Sarayda kırk gün kırk gece düğün yapılmış.

Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

Hacer Taner Bulut
www.kafiye.net