BİR YAZ GECESİ
 
Son ümidini bir yaz gecesi yitirdi.Artık şafak sökmeyecekti yüreğinde. Güneş en asi korkularını yakmış içten içe kaynayan bir yanardağın öfkesine terk etmişti tüm coşkularını.Ne vazgeçişti nede teslimiyet hissettiği öylesine tuhaf hatta silik bir gölge gibi oluverdi varlığı.
 
Zaman koridorunda yürürken geri dönüşe razı olmayan yüreği ileri gidecek gücü de kaybetmiş gibiydi.Beyninin içinde binlerce kıvılcım uçuşuyor kocaman bir alev gibi büyüyen umutları parçalanarak ateş zerrecikleri gibi evrene dağılıyordu.Susmak istedi susamadı hüsran bütün bedenine yayılarak çığlıklandı. Yıkılan hayallerinin kederi ile enkaz altında kalmışcasına ‘kimse yok mu!? diye bağırdı.
 
Göz pınarlarında binlerce yaş direniyor, bulutlar sanki onun yerine ağlıyordu.Ruhu yüklendiği tüm enerjiyi bir sabun köpüğü gibi eriterek fani bedeninden çıkıp gitmek ve her şeyi terk etmek istiyordu.
Bu kaçış mıydı, hakikatin can yakan realitesinden? Oysa kalbinden gelen ses henüz yaşadığını ve dayanması gerektiğini söylüyordu.
 
Ama ya ümit?
 
Kaybolan ümidinin kırık parçalarını yeniden bir araya getirmek mümkün olacak mıydı? Huzur denen kalenin nerdeyse tüm burçları düşmüş gayret neferleri yorgun, teslim bayrağını çekmek üzereydiler. Yaşadığı zamanın kahreden gerçekleri içinde geçmişe baktı delalet, atalet, gaflet mazideki hataların hortlayışı gibi ürküttü irkildi.Tekrara razı değil gönlüm dedi kendine itiraz etti.Yağmur hızlandı dolu dolu yağıyor binlerce masumun göz yaşı sel olarak taşıyordu.
 
Nefsin tahrikiyle akıl yanılmış, idrak uyumuş menfaat tüm erdemleri yerle bir etmişti.Depremin şiddetini tasavvur bile edemiyor zamanında artçı sarsıntıları göz ardı ettiği için nedamet enkazının altında daha çok eziliyordu.Mevsim neydi yaz mı?
 
Ama üşüyordu, dağlara vaktinden önce kar yağmıştı.Oysa zirvesi ulu dağların yücesinde nasılda özgürdü ümitleri. Bazen güvercin kanatlarında bazen bulutların kucağında hayallerini taşır yarınlara dair tüm düşlerini masallar dolusu yazardı..İpek böceklerinin kozasına çocuk kahkahalarını serperken o kahkahaların hıçkırığa dönüşebileceğini hiç düşünmemişti .
 
Şimdi gözleri uykuyla kavgalı, kalbi hırçın bir deniz gibi dalgalı, kaybettiği umudun yorgun sabahında yüreğine gün doğmuyor. Yanılmakla yenilmek arası çırpınan bir aklın olmayan iradesiyle nefsinin kandırılışına gülüyordu. Evet gülüyor çünkü kocaman bir yalanın ortasında kaybolan doğruların aczine, havada uçuşan vaatlerin sahte pırıltısına, tutulmayan sözlerin sefaletine acıyarak ağlayarak gülüyor.Bir bahar sabahı yeniden filiz veren ümitleri bir yaz gecesi soldurulmuştu. Heyhat! sadece ölenin değil bazen yaşayanında kıyameti koparmış diye düşünerek uyudu.
 
 
Menfaatin mazereti olmaz vebali olur.
Şükran Gülcenaz AYDOĞAN 9.7.2018… YALOVA
www.kafiye.net