KARAR ANINDA NELER OLDU

Genç adam elinde kemanıyla sahile indi. Kumsala balıkçılar motorlarını çekmişler ve bazılarını ters çevirmişlerdi. Durdu etrafına baktı beyaz bir motora doğru ilerledi, beyaz boyalı motorun kenarına çivit mavisi bir boya ile “sonsuza kadar ” yazıyordu.
Yüzünde alaylı bir gülümseme yayıldı. Dudaklarından fısıltı ile döküldü.
“Sonsuza kadar ? Sonsuza kadar ne olabilir, dünyada her şeyin sonu var.

Ne kadar iddialı bir isimdi. “Sonsuza kadar ” onda sonsuz çağrışımlar yapıyordu . Motorun kenarına geldi ve oturdu. Kemanını motorun üzerine nazik bir şekilde bıraktı. Bu kemana da ancak sonsuza kadar yazan bir motor yakışırdı.
Eğe’nin parlak güneş ışıklarının kıvrak bir dansöz gibi denizde oynayışına baktı. Sahilde ondan başka çok az insan vardı. Balık tutmak için oltalarıyla gelmişler ve tamamen balıklara odaklanmışlardı. Kimsenin onun geldiğinden haberi yoktu. Balıkçılara doğru baktı ve özgür Deniz’de dolaşan balıkları yem ile Kandırıp karaya çıkaracaklar ve ya ızgarada, ya da yağda kızartıp yiyeceklerdi. Deniz’de bile rahat yoktu, birisine yem olup avlanacaktın. Yaşayanlara diğer yaşayanlar dünyaya gelmenin bedelini bir şekilde ödetiyordu.
Deniz’in dalga sesleri arasında beyninde de duygular sesli bir şekilde dalgalanıyor isyan ediyordu. Bu neyin bedeliydi … Düşündü.. Düşündü ve bu yaşadıklarının sadece iyi niyetinden kaynaklandığına karar verdi.

Bu gün bir karar vermesi gerekiyordu. Ya yaşadığı ona acı veren hayata devam edecek, gün be gün elemlerin sahile vuran sert dalgalarında sendeleyip yıkılacak, ya da başka türlü bir karar alacaktı.

Zordu insanın kendi fıtratına aykırı karar alması çok zordu. Insanı kendi haline bırakıp kendi duygularına göre karar vermesine mahal bırakmıyordu olaylar.. Acaba pek çok insan kendi istediğinin dışında , yaşamın ona dayattığı veya sürüklediği hayatı mı yaşıyordu? Kimse , kimseye bu kadar özel duygularını açılmazdı. Dıştan vücudumuzu saran ipek gibi derimiz nasıl organlarımızı koruyorsa, insanlara duygularımızı belli etmeyen savunma mekanizmamız da duygularımızı belli etmememizi sağlıyordu. Nasılsın diye soranlara, yürek isyan ederken veya kalp ağlarken , iyiyim demek gibiydi galiba .. 
Güçlü olmak ; güç uygulamak değil, güçlü görünmekti. Neydi bu güç acaba, kötüye karşı kötü olmak mı ? Yoksa kötülere rağmen iyi olmaya devam etmeyi başarabilmek mi ?
Kemanı motorun üzerinde bıraktı ve kumsalın sonuna doğru yürümeye başladı. Biraz uzaklaşmıştı ki , ardından birisi seslendi,
” genç bir şey unuttun …
Bir şey ? O kemandı ve bu güne kadar ona her şey olmuştu.. Tüm acılardan ve kederlerden onun sayesinde uzak kalmıştı. Keman onun sağduyusu olmuştu. Geriye döndü ve motorun üzerinde mahzun duran kemana baktı, kendinden utandı. Insan bunca yıllık dert ortağını bırakırmıydı ?? Şimdiden sen kişiliğini kaybettin diye düşündü. Durdu ve motorun üzerinde boynu bükük bekleyen kemana özür diler gibi mahzun nazarlarla baktı. 
Hayatını değiştirmeye karar verirse kemanı bırakması gerekiyordu. Yeni hayatında duygusallığa yer yoktu … Düşündü … Düşündü … Bir yol ayırımında hangi yola gitmesi gerektiğini bilmeyen yolcu gibi kaldı. Hangi yol onu mutluluğa götürecekti acaba. Son pişmanlıkların fayda etmediği bir hayata sahip olmak istemezdi.

Adımlarını hızlandırdı ve yürüdü.. Verdiği karar ona göre şimdilik uygundu .. Döndü ve arkasından gelen o tanıdık olan sese baktı ve yüreği onu olduğu yere adeta kumsala çiviledi. Bu ses , o sesti ve o sessiz yaşamın bir anlamı yoktu .. Döndü ve o kuşu gördü gene alaylı bir sesle “Şevket, Şevket”, diye sesleniyordu. Kuş denizin üzerine doğru uçtu o da kuşun ardından kayalıklardan denize doğru kendini bıraktı. Kafası denizin içindeki taşlara çarptı ve deniz al kırmızı renge boyandı.

Nejla BILGIN
www.kafiye.net