KAYBEDİLENLER

En çok ağlarken yalnız ve kimsesiz olur insan. Yürek ağlamadan göz ağlamaz. Eskiden çok değil dört yıl önce ağlayanlara kızar ve onları zayıf olmakla suçlardım.Sinirlerimin Çelik kadar sağlam olduğunu sanar ve iddia ederdim.

Oysa yaşamamıştım yaprak dökümünü ve hazan mevsimine çok var sanıyordu yüreğim. Başım boş başaklar gibi havada, yüreğimde günlük tasalar dışında ağırlık yoktu.

Ne vakit can yakanlar kayıplar vermeye başlayınca hayatta anladım acının ne olduğunu. Doldu tanelerim başaklarım ağırlaştı ve başım önüme eğildi. Dinlemekle, okumakla anlaşılmayacağını anladım bazı duyguların yaşanmadan anlaşılamayacağını. Gerçekle yüzleştirdi beni hayat, sınadı bir çok kez çetin sınavlarla, pek çoğundan zorda olsa geçtim. Bazılarından ise geçmek ne mümkün temelli kaldım.

Her sınav sonunda ben kendimden uzağa düştüm. Önce yumuşak çıkan ses tonum duygusuzlaştı, sonra yüreğim ağlarken yüzüme ifadesiz bir mana yerleştirdim, aynada kendi yüzüm bana yabancı gelmeye başladı. 
En çokta geceleri ağladım, karıştırdıkça eski albümleri, anımsadıkça anıları kayıplarımı özledim. Ne kadar erken beni bırakıp gitmişlerdi.

Sonra duvarlar ördüm çevreme kat, kat taşlar döşedim ellerimle yükselttim duvarın yüksekliğini. Göstermedim içimdeki kırılgan o naif yanımı. En doğal halim sadece kabristanda o mezar taşlarının arasında diz çöküp toprağa ağladığım halimdi.

Bir daha da asla eski ben olmadım.

Nejla BILGIN
www.kafiye.net