Biz Böyleyiz

Merhaba sevgili dostlarım. Nasılsınız efendim? Umarım iyisinizdir. İzmir’de güneşli bir Pazar sabahında yeni güne başlarken siz dostlarımla sohbet etmek ise bir başka oluyor. Bu arada yaşamak, nefes almak, dünyada var olduğunuzu hissetmenin tadı ise bir başka oluyor. Çünkü siz dostlarımla sohbet etmenin ayrı bir tadı, ayrı bir zevki oluyor.

Peygamberimiz; “ İlim Çinde de olsa, alınız.” demiş. Halife Ali; “ Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” demiş. Ne güzel değil mi efendim? İlmi, insanlığı öğrenmek için bizlerden fersah fersah uzak bile olsa onun peşinde koşup, öğrenmek, incelemek ve bilgi sahibi olmak gerekiyor. Biliyor musunuz dostlarım, bu düsturu bu çağda kaç kişi yapıyor acaba? Kaçımız bir şeyleri öğrenmek, araştırmak ve gerçeğini kaynağından öğrenmek için çalışıyoruz? Kaçımız bize bir şeyleri söylerken o bilginin doğru olup olmadığını, bize zararı var mı yok mu diyerek araştırıyoruz?
Son zamanlarda Türk diline yönelik öyle olumsuzluklar olmaya başladı ki; dilin inceliklerini, özelliklerini, yapısını öğrenmeden veryansın yazmalar; hem dilimizi, hem de dilimizin yozlaşmasına, olumsuz olarak bozulmasına neden olmaktadır. Hani ilmi araştıracağız, hani bir harf için yıllarca kölelik yapacağız düşünceleri? Efendim şimdi teknoloji çağındayız. Fazla uzaklara gitmeyelim. Bir tuşa dokunduk mu bütün bilgiler önümüzde. Sen hangi çağda yaşıyorsun ki bu teknolojiyi görmemezlikten geliyorsun diye de düşünebilirsiniz. Görmemezlikten gelmiyorum sevgili doslarım. Hem bende bu teknolojiyi elimden geldiği kadarıyla kullanmaya çalışıyorum. Ancak hata yapmadan, öğrenerek, uygulamasını yaparak, bizzat içinde doğrularını ayırmaya çalışarak bilgi çağından yararlanmaya çalışıyorum.

Sevgili dostlarım. Biliyorsunuz ki; dil, canlı bir varlıktır. Yaşayan ve canlı bir varlık olan dilimize müdahale söz konusu olamaz. Ancak son zamanlarda dilimizdeki sözcüklere dışarıdan müdahale başlamıştır kısacası. Dilimizde var olan sözcüklerin Türkçe sözcük olarak kullanımına çalışılıyor. Ancak bu çalışma yapılırken Arapça ve Farsça olan sözcükler üzerinde olup; İngilizce, Almanca, Fransızca’dan dilimize giren sözcüklere dokunulmamakta ve dahası bunların çoğalmasına göz yummadan dilimizde sadeleştirme çalışmaları yapılmaktadır. Hani “ Elifi görse mertek sanır.” tabiri vardır. Yüz yıllardır dilimize yerleşen Farsça, Arapça sözcükleri dilimizden ayıklamaya çalışmak, ancak diğer yabancı sözcükleri ayıklamadığımız gibi dilimizde kullanım alanında daha da geniş bir şekilde kullanıma açmak, bazı dillere ve sözcüklere haksızlık oluyor. Ben buna dilde ayrımcılık, dilde çifte standart ve dilde bazı inanç ve sözcüklere karşı intikam almaktır diyorum. Ama bunu kime anlatacaksınız? Anlatmaya kalktığınızda bir kılıf, bir bahane, bir sığınacak liman aramaya hemen başlarlar. Efendim şimdi teknoloji çağındayız. Bu teknolojiye de bu dillere sahip olan ülkelerin dillerindeki sözcükleri ister istemez kullanacağız. Peki dilimize inanç yönüyle giren sözcükleri bu durumda neden kabullenmemek için çalışıyoruz? Kaldı ki, Arapça bugün dünya dilleri arasında yer alıyor. Bunun nedeni de petrole dayalı ticaret nedeniyle. Muslukların bir kapanması ki; Arap ülkeleri bu muslukları bir saatliğine kapatıyoruz demesi, dünya ekonomisini allak bullak ediveriyor. Dünyada ekonomik kriz patlayıveriyor. Ama bizde öyle mi? Bir defa bazı sözcükler Arapça ve Farsça olunca o zaman ekonomik kriz göze alınır ve değiştirilmek için çalışılır. Son zamanlarda Farsça dili de dünya dilleri arasında yerini almış bulunmakta.

Sevgili dostlarım. Son zamanlarda dilimizde oluşan bu yozlaşmayı, dışarıdan müdahaleyi ne yazık ki yazılarımızda da görmeye başladık. Okumayı, araştırmayı sevmiyor olabiliriz. Araştırmak belki görevimiz değil. Ancak bir konuda yazı yazıyorsak, işte o zaman hem araştıracağız, hem bakacağız, hem de bazı bilgi noksanlığımız varsa onu da araştırıp doğrusu ile pekiştireceğiz. Bilgilerimizi, bilgilendirmemizi doğru bir şekilde yapacağız. Son zamanlarda yazımlarda büyük yozlaşma başlamıştır. Neler yok, neler yok ki değerli dostlarım. Kısaca bazılarını aktarmaya çalışacağım.
1- Yazım kurallarını oluşturan noktalama işaretleri şiir ve düz yazılarda kaldırılmış bulunmaktadır. Bazı şair ve yazarlarımız şiir serbestliği, duyguyu istediğimiz gibi yansıtmayı ve aynı zamanda da yazdığımız şiirde noktalama işaretlerini kullanmadan da duygularımızı anlatabiliriz. Tüm yorumu ve duygulanmayı okuyucuya bırakıyoruz. Okuyucu bunu rahatlıkla anlar ve kesinlikle zorlanmaz.
2- Düz yazılarda, yazılımlarda da, şiirlerde harflerin yazımında da bir sürü çelişkiler ortaya çıkmıştır. Şiirde ve düz yazılarda yazım kuralları gereği büyük harf ve küçük harf kuralı uygulanması gerekirken ne yazık ki yazan şair ve kişiler bu kuralıda çiğnemeye başlamışlardır. Bu durum ise dilimize büyük bir zarar vermektedir. Bu çelişki ve olumsuzluklar aynı zamanda kuşaklar arası kopukluğa, anlaşmazlıklara doğru gitmektedir. İnanın bu durum büyük bir kargaşayı ve huzursuzlukları da yanında getiriyor değerli dostlarım. Benim kanaatim noktalama işaretlerine uymak zorundayız. Özel isimlerde ve kullanılması gereken yerlerde büyük harf, küçük harf kuralına da bir an önce sahip çıkmalıyız. Aksi halde dilimizde büyük bir kargaşa başlamış durumda olacak ve bunun önüne geçilmesi de zor olacaktır.
3- Günlük konuşmalarımızda, yazılarımızın bazılarında ve günlük mesajlaşmalarımızda sesli harfler de ortadan kalkmaya başladı. Belki bu kısaltmalar güzel görünüyor olabilir, ancak büyük bir sakıncayı da yanında getiryor dilimize. Şuan yetişmekte olan genç kuşağımız bilhassa bu kısaltmaları yapmaktadır. Bunun da önüne geçmemiz gerekmektedir. İnanın genç kuşak, geleceğimizin genç nesli dediğimiz kuşak, bu kargaşalar içerisinde dejenere olmaya devam edecektir.
4- Şiir ve düz yazılarında son zamanlarda yanlış yazılımlar, sözcüklerin yanlış anlatımı, sözcüklerdeki noksan yazımlar da alabildiğince artmıştır. Yazanlara bu konuda bir uyarı ve ya eleştiri getirdiğimiz de ise çok sert bir karşılık alıyoruz. Sanki yazılanları ben yapıyormuşum gibi “Zeytinya gibi su üstüne çıkmak.” tabiri gibi kendilerini hemen savunmaya geçiyorlar. Savundukları; “ Efendim, bizler yaşını başını almış kişileriz. Bundan sonra bir de noktalama işaretleriyle, yazım kurallarını öğrenmekle mi geçireceğiz? Sen hangi çağdasın be kardeşim? Bundan sonra biz bunları öğrenmek için çalışamayız. Bizi eleştireceğine sen kendine bak. Kendin nasıl yazıyorsun, kendin nasıl uyguluyorsan mesele yok! Bize karışma ve bizi bu konuda da eleştirmek sana düşmez.” diyerek, kendilerini savunmaya geçmektedir.

Değerli dostlarım. Ne yazık ki biz hep böyleyiz. Eleştiririz ama eleştirildiğimizde hemen isyana kalkarız. Eleştiren kişiye ağzımıza geleni söyleriz. Asla şunu düşünmeyiz: “ Bu kişinin haklı yönü olabilir, o halde bir düzenleme konusunda neler yapabilirim, neleri ne şekilde değiştirebilirim? Ben bazı duygu ve düşüncelerimi anlatmaya kalktığıma göre, beni okuyanların da doğruyu, güzeli ve duygulara yapılan bu seslenişi belki en güzeliyle yapamıyor olabilirim. Ancak bunu elimden geldiği kadarıyla güzelleştirmeye çalışayım.” diyerek, doğruya doğru gitme çabası göstermeyiz. Üstüne üstlük haklı çıkmak için elimizden geleni yaparız.

Değerli dostlarım, hata yapıyorsak ve bu hatlarımızdan dolayı bir eleştiri aldıysak, bu eleştiriyi değerlendirmek zorundayız. Biz hep olumsuzluklarda kalamayız, biz hep böyle olamayız. Noktalama işaretlerinde, büyük harf küçük harf ve özel isim kurallarına uyulması gerekiyorsa uyacağız. Uyarıya olumsuz cevap vermeyeceğiz. Kurallara sahip çıkmalıyız. Sonra çocuklarımızla aramız açılırsa sebebini başkalarında aramayacağız. Çünkü insanoğlu hata yapmaya her zaman için müsaittir. Önemli olan hatayı en aza indirmektir. Kuşaklar arası uçurum yaratmak istemiyorsak, kısa zamanda noktalama işaretlerini, yazım kurallarını öğrenmek zorundayız. Fransızcada; aksan tegü, aksan grav, aksansirkon(şapka-çeker)fleks işaretleri vardır. İngilizcede, Almancada, İtalyancada, İspanyolcada, Arapçada, Farsçada, Çince ve Japoncada da çeker işretleri var. Bu dilleri konuşan uluslar kurallara uyacak, kaldırmayacak ve bu kurallar doğrultusunda yazıların çıkmasını isteyecek. Bu durumda onlar suç işlememiş olacak. Türk diline ve Türkçenin yazım kurallarına göre olmasını isteyen kişiler suç işlenmiş olacak. Kusura bakmayın ama ben buna çifte standartlık diyorum. Ben bu durumu kabullenemem. Bahane bile kabul edemem. Bahanelere sığınanlar yazılarını bahane ederken, diğer işleri yaparken neden yaşlarını bahane etmezler? Bu arada şunu da belirtmek isterim ki; tekrar Arapça ve farsça sözcüklerin kullanımına dönelim. Asla sevgili dostlarım. Böyle bir düşünce ve niyetim de yok. İsteyenlerin karşısına da çıkarım. Ancak dilimizde var olan, günlük yaşamımıza giren sözcüklerin yaşayan dilimiz içerisinde kalmasını ve yeni oluşacak buluş ve icatlarda yeni sözcüklerin oluşmasını ve kullanılmasını isterim.

Değerli dostlarım. Bu pazar sabahında siz dostlarımla güzel bir sohbet ettiğime inanıyorum. İşte biz böyleyiz dostlarım. Hadi bu pazar sabahından sonra; biz böyleyiz, biraz değiştirelim. Hep ben olayından çıkalım ve biz olmaya çalışalım. Uyarıla kızmadan, hoş görü içerisinde karşılık verelim. Öğrenilmesi gerekiyorsa öğrenelim, araştırılması gerekiyorsa araştıralım. Ne kaybederiz? Öğrenelim, doğrusunu ve gerçeğini öğrenelim ve doğrusunu kullanarak yazılarımızı yazalım. Şu Türkçemize, şu dilimize sahip çıkalım. Dilimizi kaybettikten sonra iki elimiz arasına başımızı alıp; “Ben ne yaptım, ben nerede yanlış yaptım?” diyerek ağlamayalım.
Sağlıcakla kalın efendim. Yüzünüz güleç, gönlünüz hoş, umutlarınız daim, gülücüklerinizde yanaklarınızda oluşan gamzeler eksik olmasın. Yarınınız bu günden daha güzel olsun. Sağlıklı ve bol kazançlı günlerin sizlerin olmasını dilerim.

Saygılarımla.

İzmir/29.01.2012
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
Kafiye Dergisi Sahibi